30 Mayıs 2010 Pazar
Ankara da bir pazar sabahı...
Yine garip bir sabahtı.Beni garip etmek için planlanmıştı.Tamam dedim,el hak..Bu gördüklerimin hepsi benim.Bu kötü duyguların hepsi benim..Gidebildik sonunda,ve geldi işte..
Bu sefer çok farklıydı ya da bana öyle geldi.Önce çok üzgün görünüyordu.Sonra konuştukça açıldı beyaz yüzü yüzü pembe pembe,kendini kainata dahil etmiş bir kul,öyle bir tefekkür,öyle bir teşekkür halinde..
Rızıktan bahsetti uzun uzun,sadecei insanda bulunan büyük endişe,ankebutun içindede derin derin anlatılan rezzak..Ve bu endişenin tek sebebi Rezzak ı tanımamak.
Esmadan bahsetti sonra..Hani ezberliyoruz ya ne kadar tecelli ediyor üstümüzde,hiç duymadığım şeyler miydi,hayır.Ama yaşayandan duymak başka.Hatice ablam hazırladı dün bu sohbete Osman hocam teyit etti.Yaşayandan ayırma ya Rabbi.Allah ı zikredenle zikretmeyenin hali ölü ile diri gibi değil miydi?Zikir ise Allah ı kalbinde anıp ona göre tavır almak değil miydi?Ölüysek de dirilerle dirilt bizi..Afüv,Gafur,Rahman,Rahim,Kerim e tecelligah olmak..
En önemlisi LA İLAHE İLLALLAH diyerek yaşamak,ve bunu diyerek ölmek..Bunun alt yapısını bu hafta Ethem hocamız hazırlamıştı.Uğraşacağımız şey ilah(lar),ulaşacağımız ALLAH..fekad arefe nefsehü nefsehü vekad arefe Rabbehu..La ilahe illallahla yaşamanın belirtileri,
Tüm mahlukata merhametli olmak..
İslamın güler yüzünü göstermek,hep mütebessim olmak,
İmanın bedelini ödemek,minnet duygusu içinde olmak,
ve malesef işte benim gibi duyduklarımda yarım yamalak,en çok aklımda gönlümde kalan kainata akmak,güneşi,ayı,ağacı,hanımelini,ağustos böceğini,iğde ağacını,güllerin şebnemlerini,izlemek,yağmura ellerini uzatmak..ve gece..bu bütün her şey en yoğun kendilerini hissettirdikleri vakit,uyumak insana yakışır mı?Neler kaybeder,koptukça kopup gider..Bağları sökülür gider..
Hani dün de demiştik,ve istişarede de okumuştuk ya,
her türlü zorluğa rağmen abdest almak
mescitle ev arasındaki adımları çoğaltmak
bir namazdan sonra diğerini beklemek
zalikümül ribatü zalikümül ribat..
İşte bağlılık,işte bağlılık,ya da işte sınırda nöbet,ya da işte rabıta..Burada bir de benim biricik sahabim Abdullah bin Ömer i anmadan geçemem,hem dün hem bugün,hep parlayan yıldızım.Her vakte taze abdest,her namaz arası Kur an tilaveti..
Ankebut suresinin sonunda en çok kalan uzun bir yol,yörünge belli ben göremesemde.Namaz da bir ip sanki görünmeyen bizim için uzatılmış ,tutarsam şaşırmadan gideceğim,bildiğim yoldan,engebelere takılmadan.
Bir türk filmi geldi aklıma ,ablacım konuştukça,sanırım Kadir İnanırdı.Bir kızı kaçırıp ikinci eşi olarak getiriyordu,kızın ben görmem beni bırak demesine inanmadan.Aralar silik ama en çok aklımda kalan sahne,duvarlar yorganla kaplı,kız vurup incinmesin diye,kuyudan su alsın diye ip gerilmiş uzun uzun ,kız tutunur ihtiyacını giderir,yollarına engeller koyar kuması,iftiralar atar,geceleri kocası sandıktan şekerler lokumlar çıkarır,elleriyle besler sevdiceğini,garip eşini...Çocuktum çok imrenmiştim böyle eşi olmalı insanın demiştim..
İşte öyle..
Etrafımdaki duvarlara yorganlar döşenmiş,yoluma ipler uzatılmış,veğtesemu BİLLAH..Geceler ne tatlılarla bezenmiş,körüm göremiyorum diye haberim yok..
Nerden nereye..İşte benim zihnim böyle..
Elhamdülillahi ala külli hal..
Mübarek "Yol"daki azıklarınızın kokusu, benimkilere karışmış. Hoş, şu yorumu yazmak ne kadar manalı bilemiyorum. Benden bana icabet eden Rabbim... Zahiren o kadar yakınken Mübarek'e, Yemen'den gelen şu rayihaya bak ey Nefsim! Vesselam... Al-i Imran 200. ayetin manasını tefekküre zorlarken nefsimi, tefsiri çıkıyor karşıma. SubhanAllah...
YanıtlaSilBen cok uzagim o o kadar yakin...
YanıtlaSil