28 Mayıs 2011 Cumartesi

Gençlik


Gençlik elimizden kayıp giderken yavaştan,daha az duygulanıp daha çok düşünüp tarttıkça,daha çabuk yorulup daha ağır heyecanlandıkça,hareketimiz azalıp,hantallığımız çoğaldıkça,çoluk çocuğa karışıp artık onların heyecanlarına teslim oldukça,kendinden başkalarının sorumluluğunu taşımaya başladıkça,artık hakkel yakin anlıyoruz ki gençlik müthiş bir sermayeymiş..Ağacın şu yaş ve yeşil haline tekabül edermiş..Ömrün bahar zamanı,insanın enerjisiymiş.Ahirette gölgelenecek olan bahtlılardan biri de gençliğini Allah rızasında geçiren gençlermiş.Çocukken oyunun,gençken şehvetin,yaşlıyken hasretin ardına geçebilen ermişmiş.

Herkes gençken yapılacak yüz şey diye nefis canavarını besleyedursun,bizim gençler boş durmamış,gençken tadılacak 50 lezzeti yazmışlar,Allah yaşatsın....Ne zamandır yazayım diyorum,bugünki yağmurlu tigem ziyareti ateşledi galiba,arkadaşlar da genç ve güzel olunca....
Tüm gönlü genç olanlara....

26 Mayıs 2011 Perşembe

Kreş Eken Huzurevi Biçer

Çok dokunuyor böyle yazılar içime..Taa eskiden beri,bir münazara hatırlıyorum lise yıllarımdan,malum iki grup hararetli hararetli tartışıyoruz.Kadın hem çalışsın hem çocuğunu mu büyütsün,yoksa evinde çocuğunu mu büyütsün..Ben annenin çocuğun yanında olması gerektiğini savunuyorum,bin bir duygusal delille..Üstelik çalışan bir annenin çocuğu da değilim.Annem,komşu çocuklarına bile annelik yapmış anaç bir insandır:)Son geldiğim nokta şu,o yıllarda,çalışsa da bir anne,çocuğun ilk yıllarını, 0-6 yaşını çocuğunun yanında geçirmeli...Gitgide psikologların yardımıyla 0-3 e inse de bu yaş sınırı,daha aşağı inemedi...
Hal duası yerine mi geçti,Irmak la 3 yaşının sonuna kadar,Yiğit le 20 ay kadar beraber kalabildik çok şükür.Okulum yarım gün olmasına rağmen,bir yıl ağladım,sonraki yıl ağlamaklı gittim geldim.Bu yıl Irmak 6,Yiğit 4 buçuk ki yine ağlamaklıydık oğlumla,şimdi beni okula şefkatle gönderiyor:)Evde olmaktan mutlu mesut,gün geçiriyor.Demem o ki,0-6 yaş ideal, anneyle çocuğun bağlılığı,ayrılmaması için..Ama birinci sınıfta da evde olmak güzel olurdu:)Biraz karışık oldu...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Özlemek..

Her şey bir özden bir kabuktan oluşmuş ya,insanlar birbirinin özünü severmiş ya aslında,özden özge tecelligah da yok esmayı hüsnaya...
Hayat bu ya,bir gün bedensiz bir güzel görürsünüz efendim,kabuksuz bir öz..Özümsersiniz,özünüz özüne karışsın istersiniz,özlersiniz,yanındayken bile...Yokluğunda özlemek,özün yanında kabuk gibi...
Özlemek,kelime olarak benziyor mu türevlerine?..İzlemek,iz sürmek demek,takip etmek..Özlemek,öz sürmek,takip etmek mi?Gözlemek,bakışını bir yere odaklamak demek.Özlemek,özünü odaklamak mı?Ellemek,dokunmak,özlemek hissetmek mi?Gizlemek,gizemli hale getirmek,saklamak demek,özlemek özlü hale getirmek mi?
Özlersiniz,ondan aldığınız en ufak haber,muhayyilede dev olur,aileniz onunkine benzesin istersiniz,eviniz evine,yüzünüz yüzüne,sesiniz sesine,tepkiniz tepkisine,imanınız imanına,ahlakınız ahlakına,özünüz özüne...
Aslında diyecektim ki,İstanbul a gidesim var..Bir deniz havası çekip,ruhaniyet soluyasım var.Hatta içime bir İstanbul depolayıp buraya dönesim,ne zamandır,noolur bişeyleri beraber izleyelim diyen yavrularla şu eski ve şirin diziyi izleyesim var..Gönül işte..Yağmurda yürüyesim var,leylak koklayasım var...
Hudutsuz şükürler hamdler,ne kadar nimetler içindeyim,son söz yerine,kalp iklimi olaylardan özgür,binlerce şükür,iyi ki sohbet var!!!

19 Mayıs 2011 Perşembe

İstanbul da olmak...

İstanbul da bir taze nefes olsam...
Sen de beni içine alsan.
Orada kaybolsam.
İstanbul da bir taze nefes olsam...
Denizi yutsam
Havayı tutsam
Kaybolsam...
İstanbul da olsam...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Hayata Dönmek İsteyenlere Önem Listesi

Yaşamak..Yakin gelene kadar,hakkını vererek yaşamak.Bıkmadan usanmadan,sadece öteye özlemle,gitmek istemenin tek sebebine hasret diyerek yaşamak,ve gündelik hayat,ne kadar zor birleşiyor,rutinle muhteşem..Ama ölümle burun buruna gelince,toprak kokusu tene değince,yine ses gelir terbiyeciden,merhametlilerin merhametlisi Hayy den...Bir yazı,ve işte yine Mustafa Ulusoy...Nedir hayatın en önemli işi?
El cevab:
Mesela, bir çiçeğin başında durmaktır kâinatın en önemli işi. Durmak ve temaşaya dalmaktır. Temaşaya dalıp, “Maşaallah” demektir.
Öylesine önemlidir ki bu eylem, bu söz; çiçeğin melekleri bile nefeslerini tutarlar adeta, kendilerinden geçerler ve ağzımızdan çıkan bu sonsuz kıymetli sözü Mutlak Varlığın dergâhına taşırlar. O’nun sonsuz dergâhına ulaşan eylemlerdir kâinatın en önemli işi.
Bir elmadan bir ısırık alırken “Elhamdülillah” diyerek Mutlak Varlık’tan hoşnut olduğumuzu, O’nun sonsuz lütfunun farkında olduğumuzu ilan etmektir mesela kâinatın en önemli işi.
Hastalandığımızda “ah of” diye inlemek yerine “Ya Şafi” diye terennüm etmekten daha önemli hangi işi vardır insanın? Acılara bile hamd etmek, sabır göstermek, isyan etmemek değil midir Mutlak Varlığın bizden beklediği? Mutlak Varlığın bizden beklediklerini yapmaktır kâinatın en önemli işi.
Ölürken, “O’na kavuşuyorum” diyebilmekten daha önemli hangi işi, başarıya geride bırakabilir insan? Hayatı boyunca elde ettiği hangi başarı, hangi eylem bu cümleyi aşabilir?
Mesela, namaza başlarken “Allahuekber” demektir kâinatın en önemli işi. Mutlak Varlığın sonsuz kudret sahibi oluşunu tüm kâinata ilan etmek insana verilen ne onurlu bir görevdir. Yer gök bu kelimeyle heyecana gelir. Meleklerin selama durduğu sözleri söylemektir kâinatın en önemli işi.
Secdede O’na yakınlaşmaktır mesela… Şimdi ve hemen yapılabilecek bir eylemdir bu. Yıllarca mucizevî ve özel anlar beklemeye gerek yoktur. Hayatın anlamı, müphem bir gelecekteki başarılarda saklı değildir. Bugünün içinde var olan bir secdedir bizi sonsuz değerli kılan.
Kâinatın en önemli işi tekerliğin ya da elektriğin icadı değildir -O’nun adına yapıldıysa bunlar da önemlidir elbette-, kâinatın en önemli işi bir Fatiha okumaktır mesela. Âlemlerin Rabb’ine hamdolsun demekten daha büyük hangi söz, hangi eylem vardır? O’nu anmaktan, O’nu övmekten daha önemli hangi eylemi başarabilir insan?
Kâinatın En Önemli Varlığına selam yollamaktır kâinatın en önemli işi; Mutlak Varlık’tan O’na rahmet etmesini dilemek…
“Hayatım Rabbani bir mektuptur,” demektir mesela kâinatın en önemli işi. Varoluşumuz O’nu anlatan bir mektup gibi görmekten daha önemli hangi iş, hangi görev olabilir sahi?
Muhtaç bir kalbi O’nun sözleriyle teselli etmektir mesela kâinatın en önemli işi. Bu uğurda sevdiklerinden bile ayrı kalabilmek, her yeri O’nun mülkü kabul edip yaşayabilmektir.
Bir insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarını O’nun adına karşılamaktır mesela kâinatın en önemli işi. Yalnız olmadığını, Mutlak Varlığın kendini düşündüğünü hissetmesine vesile olabilmektir.
Kâinatın en önemli iş bir bebeğe süt vermektir mesela. Süt verirken Mutlak Varlığın “Rezzak” olduğunu düşünmektir.
Mesela, bir tas çorba pişirmektir kâinatın en önemli işi. Bir sofraya bir tabak koymaktır. Sofradaki yiyeceklerin O’nun sonsuz hazinelerinden gelen numuneler olduğunu seyre dalmaktır kâinatın en önemli işi.
Yağmurda yürürken ıslanmaktır kâinatın en önemli işi. Rahmetle ıslandığımızı fark etmek, semada yeni yaratılmış bir yağmur damlasına gülümsemektir.
Dağınık mutfağı toplamak, bulaşıkları yıkamaktır mesela dünyanın en önemli işi. Bunları O’nun “Munazzım ve Kuddüs” isimlerinin tecellisine mazhar olmak için yapmaktır.
Elbette hayatın sıradan gibi görünen eylemleri yanında özel ve hususi anları da vardır. Bu özel anların kıymeti ancak günlük hallerimizi O’nunla bağlantılı yaşadıkça ortaya çıkar.
Bunlar ilk elde aklıma gelenler. Listeyi istediğimiz kadar çoğaltabiliriz, çoğaltmalıyız da. Ne zaman içime sanki her şey önemsiz, tüm eylemler sıradan gibi bir his otursa, bunlar gelir aklıma. Yeniden yeniye inşa edilir hayatın anlamı böylece.

8 Mayıs 2011 Pazar

Ve sen kuş olur gidersin...

Selin e......Selametle,emanetine en iyi sahip çıkana,asıl sahibe emanet ederek,esenlikle...


uzun bir geçmişimiz var 


hiç yorulmadan 
en azından bir kere 
eğlenceli beşik 


  1. ha biz varız
    ha biz maskeli balo
    saygıya durup üstün bir gecede
    bir sır payı katlayıp
    sade bir kahveden
    keyifsiz bir detayın hükmüyle
    ha biz yokuz
    ha biz seferde

    ya bu kez ölenleri görmeliysek
    ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

    parka dolalım
    park bizi alır önce
    seyrimizden bir sabah kazanır
    eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
    sayısız rampaya katlanır
    ya güneşten daha zengin
    sofraya diz çökeriz
    ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

    oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.”*

5 Mayıs 2011 Perşembe

Kirli Kaplar

        
          Kalp de bir kap diye öğrenmiştik...Kimi pırıl pırıl kimi paslı,kimi kalaylı,kimi zararlı...Kalaycılar olurdu eskiden,kapları alır ateş yakar,kalaylar teslim ederdi.Kalpleri kalaylayanlar da veliler besbelli..Ama şartı var,teslim edeceksin kabı,yakacak,karalayacak,aklayacak,teslim edecek geri...
          Bugün mutfağımda bir koku hissettim,kötü..En sevmediğim şey kötü koku,cehennemin kötü koktuğunu duyunca nasıl da irkilmiştim,hele ki uğultular,gürültüler..Elimde bez ve yağ sökücüyle aramaya başladım,fırının etrafındayım,düğmeler,yanı,arkası,birşey mi düştü...Kapağı açtım,sızan deterjanı silmek için,zor dayanılacak bir koku...Fırın tepsisini kirli unutmuşum...Ne kadar zaman on gün?Onu bile hatırlamıyorum. Islatmışım, yumuşasın, kolay çıksın kiri..Hemen sonrasında temizlenmediği için unutulup gitmiş..Ve kokmuş,kokuşmuş kalmış...
          Aklımda dün geceki sohbet ve söylenilenler..Unutulup gidenler,hayata geçirilmeyenler...Sohbet kalbe dökülmüş su yumuşatsın,kolay temizlensin diye..Ama ona uygun hareket edilmezse sonrasında,kokuşup kalmamak zor.Duran her şey bozuluyor.Akmak lazım.Hareket lazım...Her şey üstüste anlatır ya bir şeyleri,çocuklara verdiğim testteki metin,hareket eden bisikletin ancak dengede durabildiğini,dünya döndüğü için yörüngesinde gidebildiğini,tüm gezegenler sadece bir merkezden yönetildiği için birbiriyle kaos yaşamadığını söylüyordu..Herkes yolunda yürüdüğü sürece ne kavga,ne telaş,ne kokuşma,ne kir pas...
         Yatsı okunuyor şimdi,bugün hayatımızdan bize binlerce şey söyleyen kaç ayet geldi geçti...Belki,bugün hıdırellez diyen bir sürü insanın kalbi hürmetine,Hızır as.yanımızdan geldi geçti.Belki bir gül dalından,gül bize muhabbetin sırrını söyledi,daha açmadan,belki bir serçe yağmur suyu içişiyle içimize işledi...Belki nikahımızın üstünden tam on yıl geçti...Belki dualarımızdan,bütün çocuklar geçti.Bir gün daha geçti.İnşallah,deftere hayır geçti....

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Yokluğunda...

        Yokluğunda var gibisin aslında..Yok demek gelmiyor içimden sana..Ama yine de sen gelince yokluğunda çok kitap okudum,aradım,neredesin nerede diye bir şarkı sözü düştü içime,zaten yokluğunda en çok şarkılar dolduruyor içimi,terkettiğim sandığım şarkılar bir yerlerden çıkıp sökün ediyor dilime,şarkı söyleyeceğimize la havle desek demiştin bir kez,ondan sonra uzun zaman şarkı söylemedim,ama işte dedim ya yokluğunda tutamıyorum,dilimi sustursam içimden biri söyleyip duruyor...
Duygularıma esir oluyorum,seni görünce..
İnsan bin kere mi dirilir bir kere sevince..
Can bedenden ayrılıyor,çekimine girdim..
Bir kere daha yandım ama canım gördüğüme sevindim....
Ha bir de şarkı sözlerini değiştirmekte ustalaştı içimdeki ses,nerdeyse tam aksi manalar bile çıkabiliyor bazen..
Öyle deli gibi esme başım dönüyor,
Gözyaşımı derme gülümün yerine,
Öyle arada bir bakma içim gidiyor,
Hasretini verme,baharın yerine..
Ölüm ol da düş peşime,
Ecel ol da al başımı,
Eriyor içim,yanıyor giderek,
Yine de dayanamam sana ben..
Kim bilir kaç yıl daha sürgün çeker bu gönül,
Seninle olmak var ya,yeniden doğmak var ya....
İşte böyle..
Yokluğunda her şeyi anlamlandırmak zaman alıyor,zaman uzuyor da uzuyor,bazen yok oluyor..
Yokluğun da varlığın gibi,derin...