27 Şubat 2011 Pazar

Bu sabah..

Bu sabah güneş bir kez daha doğdu..Yağmurlar kim bilir kaçıncı kez düştü toprağa..Kaç pencereyi tıklattılar varıncaya kadar menzile..Bir insan ve bir gün karşı karşıyaydı yine,her gün yeni bir insan yeni bir günle karşılaşıyordu da bugün daha bir ayrı farkındalıktı insanınki..Beden farkındalığı,aza ve hak farkındalığı,uyku perisini rahat bırakmayan bir ilham perisi vardı ki,kalk,dışarı bak,bak her şey bunun için programlı,oğlanın bitmek bilmez rüyaları,kızın rüyaları,'hayat arkadaşı'nın ilginç uyanma melodisi,saatin tıkırtısı,yağmurun tıpırtısı..Yalnız başına uzak bir istikamet seçildi,makul bir kılıf giydirildi.Ekmek gibi,gazete gibi,simit gibi...Ama nasıl iyi geldi,hava gibi gök gibi,su gibi...

Ağaçlar galiba her günki gibi bambaşka süslüyorlardı sokakları.Böyle güzel dekor görmedim..Kimi bakla bakla yüz dökmüş,kimi top top gezegenleri asmış sanki dallarına,kiminde asılı kalpler bile gördüm,kiminde umutlanan tomurcuklar,kiminde inatla tutunup düşmeyen kuru yaprakcıklar,kiminde kupkuru dallar,göğe el açmış ne yüce dallar,en altta ama mutlu,üsttekine güç veren dallar,ondan ayrı değilim ki diyen dallar...Ağaçlar ve insanlar..Uzun zamandır küs olduğunu bile unutmuş eski dostlar gibiyiz..Bakışmıyoruz kaç gün kaç hafta belki mevsimdir...Oysa çocuklar ve ağaçlar,gençler ve ağaçlar,yaşlılar ve ağaçlar diye bile başlıklandırabileceğimiz ne çok dönemimizin yoldaşı arkadaşı,belki fıtri,belki ırsi...

Çocukken bir ağaçta yaşamak isterdim hep,sürekli olmasa da..Ağaçta bir ev..İlkokulda bir belediye başkanıyla görüşmüştük,çocuk kulübümüz için de ne hayaller kurmuştum bize ağaçtan bir ev verecek diye,ama onlar başka şeylerle meşguldüler.Kocaman arabalarda kocaman araç telefonlarıyla görüşmek gibi,bize bir lahmacun ısmarlayıp başlarından savdılar,olsun,ağaç içimde büyüdü benim,hiç tırmandım aslında ama içimde bir yerlerde galiba bir merdiven var,bazen çıktığım bazen düşüp dizlerimi kanattığım..Ve şimdi çocuklarım hayal kuruyorlar,benden hiç duymadan,dedelerine söylüyorlar,bize dut ağacının üstüne bir ev yapar mısın?Yapacakmış...

Ama bu sabah...Bu kadar ağaç gördükten sonra bir yer gördüm,gösterdim.Bir düş,ortak demek ki..Tam da bugüne uygun bir cümle sonra...

25 Şubat 2011 Cuma

Görmek ve Bakmak

         Yıllarca görmenin bilinç farkıyla bakmaya üstün olduğunu düşündüm.Üniversite birinci sınıfta bir hocamızın bakmakla görmek arasındaki fark nedir sorusunu yanıtlayana kadar..Tartışma ilginç bir yere gelmişti.Gözün görmesi,açık olduğu müddetçe mukadderdi,asıl bakmak fark etmek isteyen,bilinçli bir eylemdi..Öyle ya insan gözünü çevirdiği alanda bir çok nesne 'gör'ebilirken,yalnızca birine bile isteye 'bak'abilirdi..'Bak'tığı şeyin mahiyetini ''gör''mek,le ise bir daire çiziyor yine göz ve beyin...Aşka giden yol,anlayabildiğim..Göz kalbe gözlük mesabesindeyse eğer,ki öyle,bakan kim gören kim..Bakılan kim,görülen kim...
      
         Raina ve unzurna...İki kelime,görmek ve bakmak gibi...Görmeye ve bakmaya değil,görülmeye ve bakılmaya talep bildiren..Biri yasaklanan,biri öğütlenen..Alemlerin Rabbine Raina demeyin,unzurna deyin dedirten...
      
         Raina riayet istiyor,unzurna nezaret..Biri ham biri olgun gözetilmek sanki,biri bencil,biri aşık,biri kaba,biri      edepli...Aşık hali istiyor sanki ayet,aşık bir bakış açısı,aşık bir anlayış ve aşık bir istek.Bencilliklerinden,kabalıklarından arınmış..Her türlü sıkıntıdan ve fedakarlıktan her sebebi kendinden kaldırıp başkasına yıkan güdülme anlayışından,canını bir 'nazar' a feda edebilecek bir 'bakış' açısı istiyor sanki..
Aşık riayet ister mi,nezaret ister...Ve ancak nezaret isteyen,bir nazara razı bekleyen kulak verir ve dinler,riayet isteyen söylemededir,derdi dinlenmededir...Rabbin raina demeyin unzurna deyin ve dinleyin demesi gönlüme hatırat ve kelimeler düşürmededir..Farkedilmeyi,'gör'ülmeyi istemek,olaylardan el etek çekip bana ne yapacağımı söyleyin,deyip kalbin hilafıyla gün gece tüketmek hep rainaya dahildir.Unzurna ise bambaşka bir iklimdir.Simsiyah bir çift gözü hayal etmededir,nice kahverengi gözlerde,gözüne gözünün izi değmiştir diye göz göz etmektir görmeleri...

         Taşlar,kalpler ve kelimeler...Bakara nın bendeki izdüşüm.Kelimeyi değiştirmekle değişir mi kalpler,değişir elbet..Bozunca kelimeleri bozulmadı mı İsrailoğulları nın kalpleri de..Ya da kalp bozulunca bozuldu kelimeler de.İşte bana yeni bir daire..Kalp ve kelime..Göz gözlüğüyse kalbin,söz ne?İnsanın derisi mesabesinde bir elbise..Rabb,dili terbiyeyle kalbi ve 'bakış'ı da terbiye ediyor.Hıtta deyin,unzurna deyin,''de ki'' diyor kerelerce..Ve düşünen kalp ne hisseler buluyor kendine...

         Unzurna..Nazarının ve nezaretinin hayali ve duasıyla...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Gizil Güçler :)

          

                Melekler,isimleri,büyükleri,hayatımızdaki yerleri..Sihir,çeşitleri,anlamı,etkisi...Gizil güçleri tanımak,hayatımızdaki yerlerini belirlemek...Gayba,görünmeyene imanın açılımları..
               Melek,melik,meleke kelimelerinde olduğu gibi gücü kuvveti temsil ediyor.İncecik,tüyden kanatlı,yarı çıplak,başlarında gümüşi halka olan hristiyan resimlerindeki ,heykellerindeki bayanlar değil...Nurdan yaratılmış,güç kuvvet,ama Rabbinin yanındaki yerini bilen,bir an ibadetten gafil olmayan,O nun katındaki varlıklar,grup grup,büyük büyük...Peki bizim hayatımızda yeri ne meleklerin?Amentü billahi ve melaiketihi.......derken Allah tan sonra söylediğim melekler,gaybdan görünmez haberler,iki omzumda konumlandırdığım,küçükken soluma dönüp nolur günahlarımı yazma dediğim meleklerin ne kadar farkındayım?Onların hayatımda olması bir şeyleri değiştiriyor mu,olmasalar farkeden bir şey olacak mı?Hiç birini görmesem de bir gün muhakkak göreceğim Azrail i görmek istiyor muyum,bir melekle karşılaşmak,ne büyülü bir an,korkuyor muyum?Peki insanlar melekleri sever mi?
          
             Kim Cibrile düşmanlık ederse diyor Allah..Cibrile düşmanlık edenler var..İsmini beğenmeyenler var,Cebr kökünü kastedip hep zorluk getirdi diyenler,biz Mikaili severiz,o berekettir diyenler..İnsan..Ne garip varlık..Kendin hangi bereketin kıymetini bildin dese kendine...Biz de yok mu,Azrail i sevmek şöyle dursun,kaç edepsiz,uyduruk fıkra yazan,kızan,sanki intikam almış gibi Azrail yakasını bırakmadı diyen yok mu?İnsandan beklenen bütünleyici bir iman...Allah a,ve dahliyle her işimize,meleklerinin kitaplarının ,peygamberlerinin,ve hoş ya da nahoş görünen işlerin hepsine birden iman,ayırt etmeden.Onun için Mikaile düşmanlık edeni de zikrediyor,böyle bir muhatap yokken.Biri onu tutunca berikinin diğerini tutması muhtemel çünkü.''Takım tutma psikolojisi''İnsana ait bir çukur daha çünkü...Konsantre insan,israiloğulları,hangi pencereler açacaklar karanlık mahzenlere..

            Sihir sebebi görünmeyen demek..İki meleğin biz fitneyiz,sakın kafir olma dedikten sonra insanlara öğrettikleri aslen temiz ve yüksek ilmin şerre kullanılışı..Ve insanların bu bilgiyi,kainatın temelini oluşturan gücün,zıtların birliğinini bozmak için,karı kocanın arasını açmak için kullanması.Beraber yaşayıp da göremediğimiz varlıkların,bu ilmi ilerletmeleri,koskaca hükümdar ve mahfiyetli peygamber Süleyman a ve eşsiz hanedanlığına bile tesir etmeleri..İftira etmeleri,ve alemde Süleyman a sihirbaz melik demeleri..İlginç ki bunca resul,bunca ayet sebebi görünmeyince hep sihir görünmüş...Peygamberimiz mecnun görünmüş,gözler tesiriyle Mevlana nın tabiriyle o dağ gibi Ahmed i bile devirmeye yeltenmiş.Biz ki saman çöpleri,irkildik,sığındık,izni olmazsa tesir edemeyecek güçlerden,en güçlü olan Allah a..La havle ve la kuvvete illa billah...Doğa üstü olaylar dedikleri de doğa olayları gibi olaylar.Elektrik gibi,atom enerjisi gibi,dil gibi,söz gibi.....Her kuvvet kötüye kullanılmaya maruz kalabilir.Ve fakat bizatihi kötü olmayabilir,şeytan neden varsa,diğer fitneler,mal ve evlatlar neden varsa onun için var deyip sığınmalı,en çok gafletten..



           Düşününce....
           * Aşk da bir sihir değil mi??
           * Seher ve sihir.. aynı harfler,aynı anlam..sehere verilen önem..seher başlı başına bir sihir gibi...
           * İnsan tuhaf varlık..Kendine gelen uyarıya sihir,peygambere sihirbaz diyor,gaybı göremediği için,sonra da bizim gibi bir insana mı inanacağız,çarşılarda dolaşan,yemek yiyen,melek olsaydı madem..

20 Şubat 2011 Pazar

mim

Tuğçem beni de katmış mim listesine..Konu oldukça güzel...
1. Kalbinizde ayrı bir yeri bulunan Osmanlı Sultan'ı hangisidir?

 Yavuz Sultan Selim...Sin şına varınca,Yavuz mimi bulunca...Selim Şam a varınca,Yavuz kendini peygamberin ardında bulunca,atından inince askerleriyle geçilmez denen çölleri geçince,kendini haremeynin hadimi ilan edince,yüreğe iz düşünce...



2. Osmanlı Sultanlarını diğer kral ve idarecilerden ayıran en belirgin özellikler nelerdir?

Bir incelikler medeniyeti inşa etmiş ve bu inceliklerle güçlenerek hakim olmaları...Baştan ayağa öykünmesiz bir kültür oluşturmaları,vakıf ve infak,sevgi ve edep,hayatı şiir gibi yaşamak,şiiri hayatlaştırmak kültürü...

3. Osmanlı Devleti dendiğinde, aklınıza düşen ilk şey nedir?

İncelik,edep ve ihtişam..


4. Osmanlı Devleti'ndeki bilim/din alimlerinden bir tane örnek vererek, hakkında üç özellik ya da bilgi veriniz.


Şeyh Edebali-Ben söz ve gönül gücünü bilim sayıyorum,marifetullah en derin bil-im...Temel atan bilim çünkü...
Akşemseddin-Bir insanı madden manen her açıdan yetiştirmek alemi yetiştirmektir çünkü...
Hezarfen Ahmet Çelebi-Rüyaların gerçek olabileceğini,göğe açılan yollar olduğunu gösterdi çünkü...
Mekan aralıklarını tanzimle mimariyi,zaman aralıklarını tanzimle musikiyi oluşturan kainatta bir hoş sada bırakan nice bilim adamı...

Allah köklerine bakıp yeniden sürgün veren bir bitki gibi etsin bizleri,gece yetişen bitki daha güzeldir unutmadan...

19 Şubat 2011 Cumartesi

Diamond...

        
         Bu sene kalp gündemime ilk kez düşen elmas,zümrüt ,pırlanta açılımı devam ediyor...Zümrüt içimde rengiyle,hala kelimelere bürünmek istemiyor,yanında yakıcı ve yanıcı bir gülle oynaşıyor  kalbimin bir köşesinde...Pırlantaysa artık bugün zamanıdır dedi,ve döküldü sayfaların avuçlarına,Mahmud Sami Hz.inin ağlayışıyla pişti,Yaman Dede nin-diamond-eski adıyla Diyamandi Molla nın yanağında yer eden gözyaşlarıyla düştü...Mevlana deyince bir gencin içine kıvılcım nasıl düşer,ilme vakıf olup hizmet diye nasıl koşar,ağlaya ağlaya gözlerinden o aşk pırlantalarını nasıl saçar,öğrenci nasıl sevilir,evlat hasreti neyle örtülür,Diyamandi nasıl Yaman Dede olur,aşıklar kıblesi Konya nın adı geçince nasıl dünya görünmez olur,peygamber aşkı nasıl yakar kavurur,nasıl inler çeşme olmuş iki göz,ağlatma da yak beni diyen kavrulmuş gözyaşlarıyla...Nasıl dil ile muhabbet arasına ikramı bile sokmaz istenmez,mektuplarla yıllar sonra gönüller fethedilir,öğretmen olmak nasıl bir şeydir,aşık yaşayıp aşık ölünür,ve bu  dökülen damlalar,pırlanta değil de nedir...Cevheri kalbimizin madenlerinde olan,döküldükçe çoğalan....





Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasûlallah(sav)
Nasıl bilmem bu nîrana dayandım Ya Rasûlallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasûlallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen
Habîb-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa’sın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Gül açmaz çağlayan akmaz, İlâhi nurun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firak ağlar,visal ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Erir canlar o gül bûy’i revan bahşın hevasından
Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmîri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah(sav)






^Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma
Ruhumda yanan ateşe nîrânıma bakma
Hiç sönmeyecek aşkıma imanıma bakma
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma! ...

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın
Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma! ..^^^ 


  Mektuplarını mutlaka okumalı,dönüp dönüp hem de..        

17 Şubat 2011 Perşembe

Yusuf...

    

           Dün gece pencereme vurup uyandıran ay,bu gece başından sonuna dek peşinden sürüklemek için gönlümü  perde arkasından bakıp kaçan sevgili gibi,bir var bir yok çekip gitti gözlerimin önünden..Gözümün beyazı içinde siyah ayı,gecenin siyah göğü üzerinde beyaz ayı,birbirlerine hayretle bakıp,O nu hatırlarlarken,hangi kelime anlatsın hissi,hayret,güzellik...
         Yazılmadan geçemeyecek kadar yoğun yaşanmış bir Yusuf hikayesinin izleri,hayatımın üzerinde.Her şey bir rüyayla başladı belki.En başından umutla,sırla...Kıssaların en güzeli,güzeller güzeli Yusuf..Kulağımda bir Medine imamının sesi,at ayaklarının çarpışı yüreğime,burnumda gömleğin kan ve reyhan kokusu,gözümde güzellik,her yanı saran aşk ve hüzün,saklanan şikayet,rüya,tevil,kuyu,zindan ve saltanat...Çocuk Yusuf un kanlı  mazlum gömleği,Genç Yusuf'un yırtılmış masum gömleği,Kamil Yusuf un kokusu çöller aşan gözler açan gömleği..Yusuf un üç gömleği..Hayatın devr ü dehr ile üstümüze giydiğimiz hali...
          Allah ın anlattığı kıssada aşık kadın,maşuk erkek,bizdeki hikayelerin tam tersine..En çok kadın sever demek ki..Ve aşk adamı adam eder,ya da kadını kadın...Aşkla yanan züleyha nefsi emmareden,levvameden,mülhimeden geçer,kanayarak,arayarak..Mütmain olmuştur ki tüm kaybettiklerine kavuşur da yüzünü Rabden çevirmez,Gerçek güzelin cemalini görünce Yusuf dahi gözüne görünmez...Züleyha umut bize,nefis bizzat müennes,kadın bir kelime...Rabbıne aşık...Emmare den razı olmaya ve razı etmeye uzun bir yolu olan,engeli kendisi...Kadının hilesi azim,şeytanın hilesi zayıf,iki uçlu bıçak kadın...Elimizde Kuran,yanımızda evliyanın himmeti ve kitabı,Mahmud Sami Ramazanoğlu Yusuf  suresi tefsiri...

Sonrasında,Abdullah Yıldız,Yusuf un üç gömleği.

Arkasından yumurta ,süt,bal,ve geliyor az kaldı Semih K.Yusuf un rüyası...
         Allah ın anlattığı kıssada en çok kıskananlar kardeşler,en yakınlar,peygamber çocukları,inanmış kimseler,karşıdakiler ötekiler değil....Kalp Yusuf unun,ruh Yakubunun karşısında 11 his,kalbi karanlık kuyularda bırakmaya çalışan..Dil belası,sus ikazı,ne yoğun,korkular,tedbirler..Kalbin dile akmaktan sakınılması,sırrın saklanması,Allah la sırdaş olmak,gayrıdan yüz çevirmek,kuyu başlarında burhan gözlemek,rabıta,kınadığını yaşamak,gömleğini yırtanın gömleğini yırtmak,iftira ve başa kakmadan affetmek,sabrı cemil ne ağır geçti,günlerimden...
         Yusuf...Esef sahibi,üzüldükçe güzelleşen Yusuf..Güzeller güzelinin,güzellik güneşinin atası Yusuf,Aişenin onu gören kadınlar bıçakla ellerini kesmiş,efendimi görselerdi bıçakları göğüslerine batırırlardı dediği,efendimin atası Yusuf..Şimdi,kubbe i hadranın altında,yer yeşil,gök yeşilYusuf suresiyle namaz kılmak var..Züleyhayla yanmak,Yusuf la Allah a sığınmak,Yakupla dökülüp saçılmaları ve hüznü Rabbe anlatmak var...Yakubun Yusufu aradığı gibi,ümit kesmeden Allah ı aramak var...Ammaaa.....Bizde 11 değil,111 muhalif his var...Anlaşılan daha çekilmesi gereken çok sağlam ders var...

15 Şubat 2011 Salı

Bu cumartesi..


         Bir yolculuğa çıkmaya niyetlenmiştik Bakara ya başlarken yol uzundu.Artık Medine'deydik.Mekke döneminin imanı tam iman,küfrü tam küfür döneminden,yahudilerin iki yanını çevirdiği,iktidar kavgalarının olduğu,eski adı yesrib olan hummalı bir şehirdeydik,biz farkedemesek de..Menfaatler,yeni ve ışıklı ve güçlü bir başlangıcın verdiği umut ve korkuyla başlamıştı münafıklık..
         Kendimizce bir yolculuktu bizimkisi,kah bir zaman makinesine binmiş gibiydik,kah içimizdeki gizli şehirlere açılan tünellerden geçiyor gibiydik,çok gıcırtılı,ağır aksak bir kağnıyla..Ne kadar hızlı geçmek istesek geçemedik,iç çukurlarımızdan,düştük,bir sürü techizat lazımdı,himmet deyip yardım istemekten başka çaresi yoktu kendimizle yüzleşmenin...
         Ve bu hafta yine o ağır kağnıyla aynı karanlık tünelde ilerlerken,bir ışık gösterdi,yol gösterici,Hadi,Hadinin eli...Uzakta bir ışık var,varılması gereken son nokta acziyet,kendini bilme,çekemeyeceğini istememe,yüklerinden kurtulmayı dileme,işittik itaat ettik deme makamı,kul olma zamanı...Ama ondan önce,az sonra techizatlar var dedi,yola devam etmek için neler gerekiyorsa insana hepsi uzun uzun anlatılmıştı.Beş temel ibadetin hayata konumlandırılması şarttı.
         En önemlisi bu zor yolculuk bize sahibimizi tanıttı.Kendimizi tanımaktan geçiyordu Rabbi tanımak nasılsa..Bakara elif-lam-mim den itibaren Allah ı tanıttı,tüm mesellerle rahimliğini,rahmanlığını,ve devam edecek,zikir ayeti,ayetel kürsiyle..Ve biz bakacağız ilişkimize Allah ve Ben...Ne durumdayız,nasıl gidiyor ilişkimiz..
         Marifetullah bilgisi,ille sakınmayla takvayla,önümüzde ışık,yanımızda ışık,içimizde ışık,hiç karanlıkla bir olur mu aydınlık....

13 Şubat 2011 Pazar

Her İşaret Aynı Yönü Gösterdiğinde


Kadın-erkek-çocuk-sevgililer günü-aşk-kalp-elbise için bir de burası geldi.Ardından,sevgili,en sevgili için burası...Ne iyi geldi...

Çocuğun var mı?

Çocuğun mu var.............boşluk doldurma etkinliğinde aklıma ilk gelen çocuğun var mı etkinliği oldu...Çocuğu olan olmayan herkesi kapsayacak bir etkinlik bu çünkü.Çocuk,iki zıddın birleşmesinden ,yanyana muhabbetle tutulabilmesinden ortaya çıkan ürün çünkü...Amel çocuğu var mesela nefsle,ruhun,emekle niyetin birleşiminden ortaya çıkan..Her amel bir çocuk,her çocuk bir amel...Nereden anlıyoruz,Allah ın Nuh as.ın inanmayan ve dalgalarda boğulan oğluna duası üzerine,amelün gayrı salih,o senin ehlinden değil,o salih bir amel değil demesinden...Hatta mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitnedir demesinden.Fitne,ateşe tutma hali,rengimizi,madenimizi belli eden...Hayattaki her şeyi önem derecesine göre sıralamayı sağlayan,neyi öncelediğimiz ve neyi arkaya attığımızla ortaya çıkan...İyi bakalım bize sunulan nimetlere,şükür kapısı olup Rabbe mi götürüyor,oyalanma kapısı olup günümüzü mü tüketiyor?




Çocuklarımız salih bir amel mi,ya da amel çocuğumuz var mı gittikçe büyüyen,yanımızda,gelişen,emek verdiğimiz,her gece ihtimamla üstünü örttüğümüz,yemeyip yedirdiğimiz,aman zarar gelmesin dediğimiz..Zikir çocuğu var mı kalbimizde,emzirmeyi ihmal etmediğimiz,40ını,6 ayını,konuşmasını,yürümesini,koşmasını beklediğimiz...



Allah çocuğun var mı demeyecek,ama amelin var mı diyecek...Allah hepimize nur topu gibi amel çocukları versin...

12 Şubat 2011 Cumartesi

Kibar ı Evliya,İşte Bu!

Evliya olmak,dost olmak,dostundan olmak,Halil İbrahim e dost olmak,dünyadan göçmeden onunla hemhal olmak,kul olmak,kulum diye yaslanarak yemek yememek,kulum köleyim diye ayağını bir kez bile uzatmamak,ailesine,çevresine,müntesibine,gayrı müntesibine,evde her halini gören biricik eşine işte kibar ı evliya,dedirtmek...Evliya olmak..Dostla araya giren,lokmalardan ve kelamlardan kurtulmak,en azıyla iktifa edip,yediğine şükretmek..Hukuk Fakültesini birincilikle bitirip,hocalarına bile senin nasiyen,ahlakın ne güzel dedirtmek,zengin bir ailede variyetli olduğu halde,elinin emeğini yemek,adetlerden törelerden çok,mahremiyeti koruyup,beş yıl nişanlı kalsa da kararından dönmemek,kişi ancak kendini bulur ya,öyle temiz nezih bir hanımla evlenmek..Ömrü müminlere hizmetle geçmek,her rolün hakkını vermek,herkesi razı etmek,sadece dostu razı etmeyi düşünerek..Bugün 12 şubat..Mahmut Sami Ramazanoğlu Hz.lerinin bu dünyadan ayrıldığı gün...
Allah buluştursun...

11 Şubat 2011 Cuma

Büyük Doğum Günü


Gündemimize hangi konu düşse bir handikap yaşıyoruz.Bu nereden gelmiş,biz kime uymuşuz,bunu neden yapıyoruz sorularına müspet cevap vermek gittikçe zorlaşıyor.Bir milletin kendi kültürüne yabancılaşması ve bir ötekini severek beğenerek ama düşünmeden kabul etmesi intihar gibi bir şey.

Bizim kültürümüzde kutlamalar,ikramlar toplu yapılır.4 kişilik paket puding bize uygun değildir,komşuya kalmaz,kazanla aşure kaynatılır.Birinin doğum gününü ona hediyeler alarak bir küçük pastayla kutlanması değil,herkesin birbirine hediyeler aldığı kutlamalardır bizim kutlamalarımız.Dinimizde doğum günü kutlamak yoktur demek eksik,mevlid doğum demektir.Biz kainata rahmet olarak,güzel ahlakı tamamlanmak için gönderilen insanın doğum gününü beraber kutlarız,onu, o da seviyor diye birbirimizi daha ayrı severiz,kıskanmayız..En büyük hediyelerimiz,cılız sesli de olsa salavatlarımızdır,selamlarımızdır..Çocuklarımıza bunu anlatmalıyız,bir yetime alınan hediyeden daha çok mutlu eden olamaz bizim doğum gününü kutladığımız sevgiliyi...Sevgililer günü bize onu hatırlatır/malı,Aziz Valentine den çok,eşimizden,nişanlımızdan çok..Sevgililer gününü değiştiriyorlarmış bu yıl,galiba edeben,biz de ilk defa bu yıl içe sine sevgililer günü kutlayacaktık.O öyle bir sevgiliydi ki,sevgilisiz bırakmazdı kimseyi.Vedüd olanın habibi,sevgili,en sevgili....

Yaşamımızın her dönemi,çocukluk doğum günü,gençlik sevgililer günü,orta yaşlar evlilik yıldönümü hayalleriyle
ya da kırıklıklarıyla geçedursun,bir selamımıza can bağışlanan sevgili,bizi babamızdan iyi tanıyan sevgili,gül kokusuyla durmakta,içimizde,yanına varmamızı bekleyerek...

Peki ne yapalım..
Niyet edelim..
Her gün salavat ve selam göndermeye,bir sevdiğimizi anıp kulakları çınlasın der gibi...
Her gün bir hadis okumaya...
Hayatımızı sürdürürken onun yaptığı gibi yapmaya,bir kaç küçük kare eklemeye..
Her gün ümmeti Muhammed e dua etmeye..
Doğum gününde,en yakın daireden itibaren birilerini,özellikle çocukları sevindirmeye..

Kandilin sıkıcı bir şey olmadığını etrafı ikna etmeye,niyet edelim...
Etkinlik derseniz,mevlid gazetesi bir fikir,bir de bunlar iyi gelebilir,emeklerine sağlık ne ince düşünceli insanlar var.
Okullar için,rontlar,dramalar..Geçen yıl,medine müdafasını canlandırmıştık okulda,yine olsa güzel olur.
Küçük el yapımı paketler,içine lokumlar,üstüne hadisler..
Slaytlar,çizgi filmler...
Ve bizlerle paylaşacağınız aklınıza gelen fikirler...(Özellikle drama,ve okul akış programı için fikir bekliyorum)

Ötelerden Bir Ses Var

Ötelerden bir ses var,bir o kadar derinlerden içlerden.Biz ne kadar uzaksak da,o yakın şah damarımızdan..Kitap tamamlanmaya yakın,diyor;
Ey İnsan!!Unutan ve anan..Ünsiyet kuran,firakle yanan..
Kavuşana kadar sahibine,çalışıp çabalamak,yorulmak sana kalan...(84/6)
İn/sana imtihan nimetle gelirse sahibi ikram etmiş,taltif etmiştir..İmtihan, rızkı kısmaklaysa,sahibi hainlik etmiştir.(89/15-16)Busun sen,tanı,insanı..
Gerçekten insan meşakkat içinde yaratıldı.(90/4)Gerçekten insan en güzel şekilde yaratıldı.(95/4)
İki göz,iki dudak ve bir dil...Pencereleri ve kapıları insanın,iki de yol,yolcu insan,her yolculuk meşakkat...(90/8-9-10)
Ey uzaklıklarla donan,yanan insan..
Secde et ve yaklaş.............................................................................(96/19)

8 Şubat 2011 Salı

Yumurta-Süt-Bal


Ne kadar kolay yazılıverdiler arka arkaya..Ne ağır anlattılar halbuki kendilerini insana.Kilitli kapılar açıldı içerlerden,tozlu sandıklar,sebeplerin soyut dili kocaman sembollerle avuçlarımıza döküldü.Çok uzun zamandır,sinema izlememiş,aksiyon,yükses ses ve animasyondan hiçbir zaman hazzetmemiş biri olarak,üç film de güzel bir kitap yolculuğu tadını verdi.Kainatın sesi,rengi,insana anlatmaya çalıştıkları vardı.Yer gök konuştu bol bol,ama insan sustu..Sustukça kaybolmazdı böylesi belki,sanki kulağını da  böylesi tıkamasaydı..

Yumurta..Sonucun vehameti böyle gösterilebilirdi ancak.Sondan başlamak Yusuf üçlemesi için iyi bir fikir miydi,dairenin tamamlanması için,sahnelerin oturması için evet,ama ya insan psikolojisi?Yıkık bir adam karşımızda,hem de bir önceki yaş yazısından sonra,40 yaşıyla ve hep sıfırda,hep yenik bir adam..Kümeste gezinen koca elleri hayatını arıyor gibi,yumurta ararken,gidişi,dönüşü,yemek yiyişi,pantolonu,gömleği...Evdeki kız,hayata bakışı,taşra saflığında umutları,açılmamış bir diş fırçasıyla sunduğu,verdiği terliklerle bütünleşen kendince beklentileri..Kurban,taziye,kendinden habersiz hediyeler..İnsanı böyle vefasızlaştıran neydi,böyle kendine duyarsızlaştıran..Ve kararması hayatın,en çok yıktığında yere sebepler ille kocaman bir köpek,kendi kendine yenikliği insanın,ille gece yarısı,ağlayabilmek,çözülebilmek,dönebilmek...

Süt..Fıtrata döndüren,beyaz,temizleyen,içten dışa dıştan içe akan,akıtan..Süte okunan dua,ille yazı,şifaya vurgu yapan..Vurucu bir sahneyle başladı,bunca susan insan resminde,ağızdan bir yılan çıktı,kadın,tüm düğümleri atandı,ve sıkışıp kalandı..Ve yılan genç Yusuf un yanında yöresinde dolandı hep,bir kayıp aşk vardı Yumurta da,adı Gül,kayıp kaldı,gençlikte de bulunamadı,çok yara aldı bir genç,çok yaralı yol aldı.Hayvanların dili,köpek ve yılandan sonra iyice anlam kazandı.Yusuf un balığı sarılarak öldürüşü ve annesine sunuşunda umut aradık,gerçek rüya birbirine karıştı,anne ve günah,beyaz ve siyah.. Yusuf,tutunamadı yazarak bile,okunmadı kalbi,hiç kimsece,mecbur kaldı,hayata başındaki maden feneriyle bakmaya,gözlerimizi almaya...Yaralandık.

Bal..Babayla kurulan bağ,kısık bir sesin pamuk ipliğine döndüğü yer,dipsiz derin bir orman,boş kovanlar,içten ezber dışardan tutuk bir sessizlik okuma..Okul kabus,Yusuf  7 yaşında.Fanustan görünen hep bir geç kalmışlık,aynı gömlek,aynı pantolon,bir sır rüya..Tamamlanan kareler,beyaz başörtülü nineler,bardakta süt,miraç,suyun yüzünden yakalanan dolunay...Yakup kayıp,annenin bildiği hayat yemek yapmak,susmak.Öğretmeninki ise kurdele takmak..Yusuf ormanın koynunda,uyuyan bir çaresizlik..Boş kovanlar ve bal...

İnsan bir kitabı bitirince,bir filmi izleyince ya da bir yolculuğu tamamlamalı,bir yere gitmeli,ama dönmeli,dönebilmeli,hayat bu döngüyle mümkün ancak.Gittiğin yerde kalmanın,kuyularda boğulmanın,sorunu tanımlamanın,ilaç bulunmuyorsa faydası yok.İnsanı çözmüş bu üçleme,en derinlerine inmiş.Çok tatmin görüntü ve seslerle sunulmuş hayat,katıksız..Anne yaşarken kayıp,baba ararken,aranırken,ve bunca bütünleşirken baba oğul..Babanın adı Yakup,oğlun adı Yusuf ken hem,kuyuda bırakmamalıydı yüreğimizi sanki.,Gökyüzünde ay hep asılıydı,o derin ormanda küçücük Yusuf un yüreğini okşamaz mı rüzgar,dili sessiz şiir olmuş delikanlı Yusuf a gülümsemez mi ay?Bir sebep,sebeplerin sebebinden yetişmez miydi?Hayatın kuralı bu değil miydi?Mahsun bırakıldığı her yer basamak olarak dönmez miydi önüne?Kuyuya ya bir ses ya bir nefes yetişmez miydi?Zeze nin portakal ağacı,Portuga sı gibi biri,Yusuf un gördüğü burhan gibi babasının hayali, hiç değilse,Yusuf a bir okşayan bir bakış da değemez miydi,hiç olmazsa şu ormandaki çiçeklerden?Yumurtadaki ağlayış,eve dönüşten,son lokmaların hızı ve peyniri kabul edişten kıpırdandı içim,belli belirsiz bir son da olsa..Yoksa çok mu umutlu/suz biriyim ben?

6 Şubat 2011 Pazar

Yaş Yazısı

        Ne kadar yaş var gözünde akabilecek daha,derinlerde...
        Ne kadar yaş var önünde yaşanabilecek,kaderde...
        Ne kadarını öğrenir insan yaşamanın tavsiyeyle..
        Ne kadar güzel olur yaptığım yaş pasta sakın kıvamını kaçırma tavsiyesini iyice dinlediğimde..
        Ne kadar yürüyebilir bir genç yaş tahtaya basmadan,ıslak,kaygan zeminde...
        Yaş ilerledikçe farklı bir renge bürünüyor insan..Sıbgatullah her dem ayrı bir renk olabilir diyor İbrahim Canan.Bir gün ergenlikteki isyan halinin hikmetinin her şeye karşı çıkarak,tek başına Allah ı bulma imkanı olduğunu söylemişti Can...Beyaz-siyah-beyazla buluyor insan belki kendini.Çocukluk,gençlik,ihtiyarlıkla.Daire tamamlıyor.Ve sonra inşallah renksizliği..Hayatın bir yerine artık bir şekilde oturmuş,fırtınaları dinmiş,çoluk çocuğuyla artık mavi yeşil bir renk tutturmuş birinin,hayatının en fırtınalı yerindeki mavi siyah tonlardaki birine,bu renk kötü,ne çektim çıkana kadar,zıpla bu tarafa gel demesi ne kadar doğru...
        Yaşlanıyorum/z.Her an bir an daha biriktiriyoruz heybemizde.Dilimizde yaşlanmakla ihtiyarlamak eş anlamlı olarak kullanılıyor.Halbuki değil..Yaş aldıkça yaşlanılıyor,yaşayıp çok seçenek arasından doğruyu seçebilene ihtiyar deniyor.İhtiyarlamak için yaşamak,yaşayarak öğrenmek,yaşamını okumak,nasihat dinlemek,tecrübe edinmek şart...Kemal yaşı var Kur anda,peygamberlere bile kitap 40 yaşında veriliyor.Kitapta en güzel bilgi verildiği halde,yaşam tecrübesinden geçiyor insan...En büyük dersi yaşamak veriyor..
        Yanlış yapıyorum.Sorulmadan söylediğim her cümleyle.Ablalık ve öğretmenlik ve dolayısıyla bilgelik yaptığım herkesten özür dilerimmmm...Valla kötü bir niyetim yoktu,düştüğüm yere düşmesinler istedim,halbuki düşmeden anlaşılmaz...Bir de düşme anısı...İlkokul 2 ya da 3. sınıftayım.Üzerimde mavi mantom,kırmızı atkım,robot gibi giydirmiş annem.Güzel zamanlar,sokaktaki tüm çocuklar el ele verip okula yürüyerek gidiyoruz.Yolda siyah bir sıvı görüyorum,çocuklardan ayrılıp,sırf ne olacak diye o kaygan siyah sıvının üstüne basıyorum,tabii ki sonradan kamyon yağı olduğunu öğrendiğim şeye resmen bulanıyorum.Ağlayarak anneme koşuyorum,annem teselli veriyor,üzülme kızım çamurdur yıkarız çıkar.Arkadaşımın abisi sesleniyor,teyzee babamın da gömleği olmuştu,gaz yağıyla yıka,çıkmaz!!Annem artık kızdı,ne diye gidip basarsın bilmediğin yerlere...Bu merak...Sonra gençlik dönemi hep bir hüzün fırtınasıyla geçti.Yazdığım yazılar okul dergisinde çıkmakla beraber,ailem,acılarım araştırıldı,öyle bir şey bulunamadı.Sevdim ben hüznü,hep hüzünlenecek bir şey oldu hayatımda,gerekli gereksiz...Oldu,zamanla ayıklandı,gereklisi,gereksizi birazcık da olsa...Oluyor demek ki..Yaşanıyor her tonu hayatın ille fıtrata göre,kimi yaz gibi kimi kış insanların,kimi bahar...Ve her birinin renkleri farklı...Her yaş rengarenk..Her yaş güzel...Her yaş bir tünel...

4 Şubat 2011 Cuma

Şimdiye Kadar Bakara 1-95

Bismillahirrahmanirrahim…


Bakara…Toprağı yarması,ekime hazırlamasıyla isimlenen,emir tutulup kurban edilince,bir parçasıyla yeniden dirilişe örnek,hakkı tutup kaldırmaya vesile olan..Kalp toprağımızı delik deşik edip içinden çıkan yaban otlarını ayıklatan,hiç bir şey bilmediğimizi anlatan…

Elif..Lam…Mim…dedi ilkin.İlmin başı hayret dedi,sonu acziyet.Daha en başta bildirilmezse hiçbir şey bilemeyeceğimizi anlattı.Elmalılı Hamdi Yazır,üç görüşe yer verdi,konsantre bir özettir,bilinmeyen bilinendir,ebced hesabıyla sırlar bildiren,kitabın sırrını verendir,şifredir,dil ve mantığın tüm özelliklerini barındıran.İşte kitap...a girizgahtır,büyüleyicidir..Hz.Abbas ise,sırrı şöyle verdi,elif lam mim.Ben Allah ım bilirim.Özetti,şifreydi,bildirilenin bildiğiydi.Bizse söylenişini anladık en çok..Elif en derinden,lam dilden,mim dudaktan,içten dışa bir örgüydü.Sure en derinimizden bir şeyleri çıkaracaktı.Nasıl harfler farklı yerlerden çıkıp kelimeler cümleleler oluşturuyor,harfler gibi insanlarda,toplulukları,toplumları,milletleri,cemiyetleri oluşturuyordu.Tek başına neydik ki..Sure içten dışa,yokluktan varlığa çıkışın, her örüntünün muhkem kurallarını koyacaktı…

Harfler,sesler hece hece cümle cümle kondu önümüze,ve kitaba işaret etti önce,bu kitap..Bakaranın başlangıçlığı,ilkliği,önemi üzerinde durduk.Bir kitabın önsözü,fihristi,özeti,künhü hükmünde olan sure ‘bu kitap’ diye başladı.Başka değil bu kitap dedi,tüm kitaplar onu anlamak içindi.Ve içinde şüphe(raybe) yok diyerek önce içerlerden başladı temizlemeye,Elifin çıktığı yerden şüphenin ayıklanması gerekliydi.Harfler kitap olup anlama gelince değerliydi.

İlk önce bir şablon koydu önümüze.3-4 ayetle müminleri(3,4,5),2 ayetle inkar edenleri (6,7)13 ayetle de münafıkları anlattı.Münafıklık en sıkıntılı yerdi bizim için.İlk önce hedef konuldu önümüze,felaha ermenin rahat soluğunu hissettik.Sonra inkarın en son halini,kalbin mühürlenmesini gördük.Münafıklıkla,içimizdeki bataklıkları bulduk.Misaller ise,soyutu somut,görünmezi görünür kıldı.İsrailoğulları ise hikayeleştirmeyle hayatımızı kategorize etti,halimizi fark ettirdi.

Kelimelerle oluştu şablonumuz,her birinin üzerinde uzun uzun durduk.

Müminler             -            Kafirler          -             Münafıklar

Hidayet-Hüda       -          Kalp-kulak-göz      - Şuur-şuursuzluk

Takva-Vikaye     -           Hatem-mühür           -     Maraz-hastalık

Gayba iman      -           İnzar-uyarı             -       Fesat-Islah

Ikames salah-             Gışave-perde      -          Hidayet- dalalet

Rızık-infak       -           azap              -           Kesret-Halvet

İkan-yakin    -                                 -             Yalan-İstihza-Kibir
İman-    felah     -fıtrat,küfre çaba-       kendine nesnel bakmak               



Ve kelimelere etraflıca bakınca surenin bizi hep iki ucu birleştirmeye,daireyi tamamlamaya sevk ettiğini fark ettik. . Kitabın hep çift taraflı olduğunu gördük.Vikaye,takva kelimeleri,hidayet ve hüda hem kulun çabasına dönük,hem Rabbin rahmetine dönük kelimelerdi.Birbirine bağlı gibi.Kul sakınacak,Allah koruyacak,kul yola niyet edecek,Allah doğru yola çıkaracak.Ve Ömer in tabiriyle takva,dikenli yolda eteğini toplayarak yürümek olacak.Yani varılacak son nokta değil,yürüyüş tarzı olacak..Müttaki olanı hidayet edecek bu kitap…

Gaybla şimdiyi,bedenle ruhu,alma ile vermeyi,görünen ile görünmeyeni birleştiriyordu manalar,ayetler..İlk şart gabya imandı.Kayıp sayılana,görünmeyene iman.Görünenden çok görünmeyenin varlığına iman,şu elle tutulur gözle görülür bedenin yanında ondan daha gerçek ruha iman.Evrendeki yerini tayin etmek önemliydi bunun için.Fener tutularak aydınlatılmış bir yerde yaşıyoruz ve gördüğümüzden başkasını var saymıyorsak en büyük cahiliz demekti.Bana eşyanın hakikatini göster duası,gaybe iman perçinleme duası, ‘Perdeler kalksa imanım değişmez.’ de örnekti bizler için…

İslam=İman+amel demekti.Efendimiz zülcenaheyn(iki kanatlı)..Ve buradan çıkan ilk amel namaz,en asgari faydası kişiyi Allah rızası için iş yapmaya alıştırmaktı. Salat hem iki uyluk kemiğinin sallanması,hem de ruhun huzura durması,duasıydı.Huşu hem ruhen hem bedenen bir çaba ile elde edilecek haldi.İman kalp ile dilin aynı şeyi söylemesiydi.İkame dikmek,doğrultmak,kaldırmak,ayakta tutmak demekti.Her halimizi götürelim namaza dedik,temizlenip duramıyorsak huzura,durup temizlenelim.Her hissimiz onunla olsun,değişsin,temizlensin…Korku,sevinç,hüzün,endişe her ne varsa Onda yaşansın,duaya dönüşsün,duadan çıkar amel,zıtlıktan çıkar,en cömert sahabi,cimriliğinden Allah a sığınandı(Abdurrahman bin Afv)…Namazın hemen arkasından infak geldi.İman-namaz-infak…Kalbi-bedeni-mali olarak tamamlanmak.Yine içten dışa doğru açılan ameller..Rızık ise Allah ın canlıya zevk ve faydalanma nasip ettiği şey…Allah ın sana ihsan ettiğinden ihsan et,sağ elini kaldır,sol elini indir,verme varoluş konumuna geç…denilmişti.Tavus kuşu gibi kanadımızı yolmak yerine,onlarla yol almaya çalışalım,kapasitemizin farkına varalım ve verelim muhakkak verelim demiştik.Bedenin,nefsin ruhun atı olduğunu kabulle,zıtlardan atom çekirdeği gücü çıkıyor.Kendimize rağmen kendimizi gerçekleştirelim dedik,Martı Jonathan dedik…

Sonra zaman dairesi istendi bizlerden.Şimdiye imanla,öncekilere de iman,gayba ve sonraya da yakin iman istendi.Tüm bu imanın kemaliyle başla son bir oldu.Biraz sonra bilincini ahirete terk eden imandı yakin,ikan sahibi olmak,kendini kafesteki kuş gibi hissetmek,özgürlüğü özlemek.Gayb olan ahireti yakin bilmek,görür gibi inanmak..

Ve felah,manileri yarmak,zorlana zorlana hedefe varmak demek.Fe elhemeha fücüraha ve takvaha,biliyor zorlandığımızı Allah..Zorlanarak ulaşılıyor felaha çünkü…

İnkar edenleri ise uyarsan da uyarmasan da birdir dedi Allah,inanmazlar.Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş,gözlerine perde çekmiştir.Ahirette elim bir azap da onları bekler.Kalbin mühürlenmesi kalbin kaymasından,şüphesinden,kararmasından,sapmasından,hastalanmasından sonraki son aşama olmasına rağmen hemen söylendi.Mühürlenme belki en basit anlatımıyla kendi kuruluş amacına uymayıp halkın sağlığını da tehlikeye atan bir dükkanın,kuralları bilmesine,uyarılmasına rağmen,son aşamada kapısına mühür vurulmasına benzetilebilir.Ve birine kafir demek için uyarılması zaruridir.Gözdeki perde Allah ü alem,gayba çekilen maddeden öte yol göstermeyen perdedir.Kulak ve göz ise kalbin kapıları…Azap da elleriyle ettiklerinin,fıtratı bozup zorla küfre dalmalarının sonu…Her günahla bir kara nokta,birikmesiyle pas,sonra taşlaşma ve en son mühürlenme geliyordu.

İnsanlardan bazısı vardır ki dediğinde Allah,irkildik.Muhatap almıyordu,Ben,Biz demiyor,Allah diyordu.Bu bile ceza olarak yeterliydi aslında,psikolojide en kötü ceza,muhatap almamaktı.Münafık kelimesi,Arapçada aynı kökle köstebek yuvası için de kullanılıyordu.Çift taraflı yaparmış köstebek yuvasını bir taraftan tehlike görünce öbür taraftan çıkarmış.İnanmadıkları halde inandık demelerini,kalabalıkta iman edip,şeytanlarıyla kaldıklarıyla inkar etmelerini ki,şeytan hem uzaklık,hem taşlanmışlık ifade ediyordu,ifsad ettikleri halde ıslah ettik demelerini,yalan söylemelerini bu örnekle daha iyi anlayabildik.Ama en önemli özellik münafıktaki şuursuzluktu.La yeş urun,du ayet sonları..Kandırdıklarını zannettiklerinde asıl kendilerini kandırırlar.Alay ettiklerinde esas kendileriyle alay edilir.Münafık alametlerinden bahsederken en önemli özellik olarak karşımıza,yalan,istihza ve kibir çıktı.İnsanı yardı bakara suresi ve içinden münafıklık şubelerini temizlemek istedi.İnsanda iki şuur bir arada olmaz dedik.Hem namazı hem sıcağı yaşayamaz insan,çok hislilik,his kanallarının hepsinin açık olması insanı şuursuzca yaşamaya itiyor dedik.Asıl farkında olunması gereken şeyin farkında olamıyoruz dedik.Belki bu faydasız his çokluğundan harap oluyor kalbin ameli,dua çıkmıyor dilinden kalbin.Ve maraz..Asılda fıtratta olmayan,Kalbin hastalıkları,Rabbin merhametle farkına varılsın da iyileşsin diye şiddetini artırdığı hastalıkları…En büyük hastalıksa yalan..En büyük yalansa kendine söylenen…Aslında neyim ben sorusu,ciddiyetle sorulursa cevabı verir ALLAH.Yakın daire ise en büyük kanıt,en yakın daire ,aile ne düşünüyorlar benim için?En büyük faaliyet içte gerçekleşen,diğerleri onun gölgesinde..Kuralları tersine döndürmek,dışarıdaki faaliyetlerin yanında kaybolması kalp faaliyetlerinin.Akışın tersine dönmesi demek,ve Allah neyi niçin yaptığımızı er geç ortaya çıkarır..Bir şeyi aslına,fıtratına uygun yapmak ıslah,amacının dışında,fıtratını bozmak ise ifsat..Münafık ifsat eder de islah ettim der,çünkü şuurunda değildir.Ve kendine hep kendi gözüyle baktığı için akıllıdır,zekidir,sefih değildir.Beyinsizler gibi iman edemez.Her şeyin mantığı vardır.Kendi akıllı diğerleri sefih olunca ortaya kibir çıkar,kibirle de istihza,alay…Elmalılının örneği hali çok güzel anlatır,yazının süslü,güzel görüntüsünü yüksek zevkiyle alır yapıştırır üstüne kullanır,halbuki anlayamadığı bu güzel yazıda zelil yazmaktadır..Allah hidayeti herkesin karşısına çıkarır,ama bu anlık ticarette münafık,hidayete karşı dalaleti,şaşkınlığı satın alır ve zarar eder,zelil olur,hem burada,hem orada…Sure ağırdı,kolumuz kanadımız yorgun düşmüştü ama,ne kadar ağır ayet kaldırabilirse insan,kabir bağışıklığı kazanacaktı,korkuyu burada ağır ağır yaşayacak,o güne korku kalmayacaktı…

Meseller verdi Allah…Mihenk taşları.Vehimlerimizle anlayamadıklarımızı hikayeyle üstümüze giyer de anlarız diye..Ateş yakan bir insan..Aydınlanmak için sebep arayan,kendince bulan,ne kadar aydınlanabilir,aydınlık hissi sadece ateş sebebine mi bağlıdır,Ya Allah gözlerinin nurunu giderirse,karanlıkta donakalır.Tüm sebeplerin merkezinde ve sustuğu yerde Allah vardır…Kendi sebebine dayanmak ne emniyetsiz,kopuk bir hal.Ateş yanınca tekrar yürümek ise devenin ayağının çözülmesi gibi…Sağırdır,dilsizdir,kördür.Ya da şuna benzer der..Hangi sinema sahnesi verebilir bu dehşeti bilmem,göğün her yerinden inen şiddetli bir yağmur,hem yıldırım,hem gök gürültüsü var.Hem göz hem kulak hem kalbe hitaben,sarsılıyor insan..Ve yapabildiği tek şey kulaklarını tıkamak..Ne korkak,ne emniyetsiz hal,asrın insanının mikroptan,hastalıktan kaçışı gibi..Müminse ne rahat ve mutlu,sübhanallah der.Bilir ki kulağına bu ses geldiğinde çoktan kendi kurtulmuştur,elhamdülillah der,kulağını tıkamaz gönlünü açar..Müminle münafık farkı bu hamd ile korku farkı,çok endişe varsa ve razı değilsek,kendimize yeniden bakalım dedik..Kendimizle uğraşacağız,sınır koyamadığımız alan bizi kul edinir bileceğiz.Mesellerdeki karanlık gök kalp alemini,Allahın karanlıkta bırakması ise kalp hastalıklarını ifade edebilir.

Bu şablondan sonra yeniden hepimize seslendi Allah,ey insanlar Rabbinize kulluk edin… 22.Öncemizle, evvelimizle,üstümüzle altımızla,yanımız yöremiz ve nimetleriyle bizi bütünledi.Bunları yaratan Rab’dir dedi.Madem her şey birlendi,mümin de muvahhid olan demekti.Aşık olmak bunun için güzeldi.Sevgi ve korkunun mürebbiye dönüştüğü yer AŞKtı.Yeri döşek,göğü bina kılan Allah..Şüphe varsa,bence varsa,kendimizce varsa ve delil eylem yoksa,şuursuzluk var demektir.Yaptığımız şeyin sebebini bilmek zorundayız.Hidayet öykülerinin arkasında,neden yapıyorum?var.

Ve müjde..Müminleri..Cennetle..Ki cennet görünmez olan demek,etrafı hoşlanmadıklarımızla kaplı..Herkesin cenneti biricik,kendi seviyesine göre,ve herkes kendi cennetini burada rızıklandığıyla belirliyor,müteşabih ayeti Allah ü alem bunu da söylüyor,his biriktirelim,duygu yoğunluğu hazırlayalım.Açlık,oruç,boykot korkuyla efendimizin yanında olma zevkini tatmadık.Hiç olmazsa yakalayabileceğimiz kadar namaz,oruç zevki yaşayalım,dedik..Seviye Salih amelle, vermekle yakalanır dedik.Hayatımız Onun yanında olmaya müteşabih olsun..Bir kavanoz domates bize misal olsun…Ebedilik ise cennetin en büyük özelliği,insanı tatmin eden tükenmezlik duygusu…

Meseller için açıklama yaptı Allah ü Teala tüm bunların ardından.Allah küçücük sivrisineği örnek vermekten çekinmez.Her meselle yine ayrılır mümin ile fasık,mümin bu haktır der kabul eder imanı artar,insan anlamasa da Allah hayatıyla öğretir hikmeti,fasıksa bununla ne anlatmak istiyor der,anlamamazlığıyla uzaklara düşer zihni..Fasık,günah işleyen demekti.Fıskın diğer anlamı ise farenin çıkış yeriydi.Günah işleyen dairesinden bir delik açıyordu demek ki..Sonra bu delik büyüyor,sözler tutulmuyor,Allah ın yakınlıkla bağladığı bağlar korunmuyor,ve zarara uğranıyordu.

Ve ‘Rabbinize iman edin’ i hayatla başlatan Allah, ‘nasıl inkar edersiniz’ i ölümle bitirerek,bu kez yalnız 7 göğe vurgu yaparak insanın hikayesine geldi…İşte bu bizim hikayemizdi..Bu hikayeden aklımızda en çok kalan kelimeler,Halife,tesbih,esma,alleme(öğretme),bilme,bilmeme,secde,sınır,şeytan,istekbera-kibir,düşmanlık,zıtlık,Havva(kadın,erkek,evlilik-zıtların birleşmesi ve yeni amel çıkışı),yere iniş,müstekar…

Alim olan Allah ın insana verdiği en büyük değer a-l-m fiilinin tecellisiyle,öğrenme yeteneğiydi.Ve istenen hal ise melekleşmiş bir tavırla biz bilmeyiz sen bilirsin denmesi.Ademe Allah Esma yı öğretti ve ona bu değeri Allah verdi.Sübhaneke la ilmelena…Ve kendi ilmiyle onun ilmini ispat ettirdi.Ve secde emredildi.Yalnız İblis,kibirlendi,ben ondan hayırlıyım dedi,inkar edenlerden oldu.İblis in geçtiği psikolojik yolculuk bizim için önemliydi,ümidini kesti-iblis oldu,kıskandı-kibirli oldu,secde etmedi-inkar eden oldu,nankör oldu…Sonra Havva ile beraber ikilik dünyası başladı..Eş,mesken ve rızık insanın dairesini çizdi fakat bu formülün yanına cennette bile sınır eklendi.Daire çizildi ve şuna yaklaşmayın denildi.Cennette sınır varken burada sınırsız lezzet peşinde koşmanın beyhudeliğini anladık.35.Ve şeytan girdi sahneye..Kendi kayma sebebini insandan gördü.Tabiri caizse kuyruk acısıydı kendince,düşman oldu insana,ve niyetliydi ayağını kaydırmaya..Bulundukları halden onları çıkarmaya..Ve başardı,birbirine düşman olarak indi iki insan yere,belirlenmiş,müstekar bir vakit burada rızıklanmaya,tevbeyi ispata..Ve kelimeler bahşetti Allah hem ilk insan hem ilk peygamber olan halifesinin kalbine,tevbe kelimeleri…Rabbena zalemna enfüsena…Hem de kabul etti Tevvab..Fakat dünyanın sırrı çıktı açığa,tevbe edince dönmedi insan ebedi yurduna,cennete..Tekrar sınanmak için tevbe ettiğiyle dünya kuruldu.Cennette yapılan hatayı merhametli ana babanın yanında yapılan ve terbiye edilen hataya benzettik.Ama hata parantez oldu dünyaya,ne varsa rızıklandığımız burada,çarpıldı parantezin içindeki hatayla ve rızık+mihnet olarak çıktı karşımıza dünya..Yemeğin yanında,yetiştirme,kazanma,pişirme,defi hacet vs. vardı.Buradaki ispat karşılıksız kalmadı,38 de hidayet rehberine uyana korku ve hüzünden azade velilik müjdesi verildi.Dünya kolay yer değildi.Karar verip döndüğümüz halin bile çemberinden tekrar tekrar geçme yeriydi.Tevbeler tevbesi…

İnsanı da anlattıktan sonra Allah tüm mesellerini müşahhaslaştırdı ve İsrailoğulları örnekleri başladı.Başlarda onlar diye baktığımız,içimizde bir gayzla, lanetlenmiş kibirli ümmet gördüğümüz İsrailoğullarından kendimizde şubeler buldukça şaştık..Tüm hikayeler,insanın hatası ve Allah ın affından oluşuyordu..Tek istenen başka yere gitmememizdi.

-Zikredin,anın diye başladı…Nimetimi hatırlayın…Nedir bize verilen nimet,secde en büyük nimet.Nimeti değerlendirmek için terkip geliştirmek,monotonluğa son vermek gerekir dedik.Hayata ruh katmak.Ahde vefa göstermek,ahid ilk ahid,elest ahdi..İlk sözümüz ve tevbelerimiz..Tutarsak tutuluruz…Sadece Allah tan korkmak,rağbeten ve rahbeten,Allah a sırtını dayamak dağa dayamak gibi değil,korkarak ve umarak dayanacağız,başka korkulardan soyunarak…Kitabı tasdik etmek,hak nereden ve kimden gelirse gelsin kabul etmek..Ayetleri az pahaya satmamak.Orucu bir bardak çaya,namazı uykuya satmamak…Hakkı batılla karıştırmamak,sükutun ve konuşmanın yerini bilmek,hakkı düştüğü yerden ne pahasına olursa olsun kaldırmak..Yalanı yok eksiği var diyerek hinlik yapmamak,bize değen yerleri canımızı yaktı.Başkalarına iyiliği salık verirken kendini unutmak..43 ve 45 namazla imdadımıza yetişti.Tüm bunların hepsi zordu.Çaresi ise namazı ikame etmek,sabır ve namazla yardım dilemekti.Ve bu haşiinden olmayana zor gelecekti.Sabır kime zor gelir dedik ve cevap,asıl olanı ve yardımcıyı kaybedene olarak geldi.Aslolan hayat araya sıkıştırılan namazsa zordu,aslolan namaz,araya tanzim edilen hayatsa kolay…Nimet körleştiriyorsa,şükür duygusu kaybolmuşsa sabır zor gelir.Şikayet edenin nimeti fazla gelmiştir,şükredilmeyen nimet körleştirir..Şımarık haşiinin zıddıdır dedik.Haşiin,huşu sahibi Rabbine kavuşacağını bilir,tesellisi kuvvetlidir.

Ne yapacağız sorusuna yeniden zikir cevabı geldi 47.ayetten..Geçmişe dönüş yaptı,hatırlayın dedi,hani dedi ve insana verilen nimetleri tekrarladı..Hani Firavundan kurtarmıştı Allah,denizi yarıp firavunu boğmuştu.Hani Musa as. 40 gece yanlarından ayrılınca,buzağıya tapmışlardı da Allah yine affetmişti,hani cehraten,açıkça görmeden inanmayız demişlerdi de,yıldırım çarpmıştı ve yine belki şükrederler diye döndürülmüşlerdi,hani bulutlar gölge,gökten inen helva ve selva ile rızıklandılar,yeni bir şehirle meskenlendirildiler de tek istenen hıtta,günah yüklerinden kurtulmak ve bağışlanma dilenmekti,ama kelimeyi başka bir hale soktular,hani Musa as.ın su talebine asasına vurduğu taştan 12 pınar fışkırmıştı da,yiyecek ve içeceğin tekliğine kanaat gösteremeyeceklerini,şımarıkça Rabbine dua et diyerek bildirmişlerdi.Yüksek olanı alçak olanla değiştirdiklerinden üzerlerine horluk damgası vuruldu….Kendimize verilen nimetleri hatırlamaya çalıştık.Ve RAB be duayla hiçbir zaman bedbaht olmadığımızı..Firavun hikayesinde,ezilenin başa çıkacağı adetullahını,40 ın bir oluşum sayısı olduğunu,gecenin önemini,şirkin bedelinin ölüm olduğunu ve ölmeden önce ölmeyi,açıkça görmekte,bizi hidayete götürecek amel yerine aleni bir işaret ve keramet beklentilerimizi,tek çeşit taamda sofralarımızı ve şımarıklığımızı,yeni bir şehrin kapısından girmek ve hıtta demekle,girdiğimiz hal şehirlerini,hayat dönemeçlerini,ve efendimizin mekkeye girişini,12 meşrep insanı ve sebeplerin değiştiği mucizeyi,asayla taşa dönen deniz,ve asayla su fışkıran taşı hatırladık…

İnsanlar iman edenler olarak yeniden sınıflandırıldı 62de ve gerçek imana velilik müjdesi geldi yine..Hani dedi tekrar Rab,tatlı sert bir otoriteyle Tur u üstlerine kaldırdığı vakit,kitabı tutun demişti,içindeki hükümleri sürekli hatırlayın demişti,yine yüz çevirdiler,ALLAH lütuf ve rahmetle kurtardı,cumartesi yasağını kendilerini zeki zannederek,Allahı kandırdıklarını sanarak deldiler,ders ve ibret olarak,aşağılık maymunlar olun dendi.Hani Musa as.Allah size bir sığır kesin diyor dediğinde,içlerine eskiden kalan putların kurbanı istendiğinde,alay mı ediyorsun dediler,nasıl dediler,rengi ne dediler,iyice anlatsın anlamadık dediler,nihayet kestiler ama az kaldı yapamayacaklardı.Bizden bir şey istenince ne yapıyoruz?Soru mu soruyoruz,bu zeka alameti mi?İlk anda yapan pınarın fışkırdığı yerden içer,sonra yapan bin bir şey bulaşmış göletlerden…Zeka nedir,akıl nedir dedik,kalbe tabi olmayan vahiyle nurlanmayan aklın ayağı çelmekten başka işi yoktur dedik.Bu sığır ile bir zamanlar öldürüp suçu başkasına attıkları adama vurdular da hak ortaya çıktı.Allah ın da ölüleri diriltişi..Hatayı gösterir Allah düzelelim diye,yeniden döndüğümüzde ise mucizelerden pişmanlıklardan sonra,kalp katılaşır.Taş gibi..Taştan da katı…Taşa bakıp kalbe ibret almak düştü payımıza,ya içinden ırmaklar coşmalıydı kalbin,ya kırılınca içinden su sızmalı,ağlayabilmeli,ya da Allah korkusundan yuvarlanabilmeli,en azından titremeli…Allah kalplerimizden habersiz değildir ve amellerimizden..



Bunca örnekten sonra Allah,şimdi siz bunların hemen iman edeceğini mi sanıyorsunuz?Bilenleri bilerek,gerçeği anladığı halde menfaatine uymadığı için değiştirir,cahilleri de zanla,saplantıyla,kuruntuyla avunup durur,dedi..Kalbin anladığını dilin ve amelin inkar etmemesi lazım dedik.Yakaladığımız güzelliği kaybetmek tehlikeli..Elleriyle yazıp,Allah katından derler,bize sayılı günden başka ateş dokunmaz derler ve biz bakarız sayageldiğimiz zamana ve içine ne sığdırdığımıza..Neleri sığdıramadığımıza…Allah tan söz almadılar,ve biz de ömrümüz için almadık,yeniden baktık zamanı algılayışımıza..Kalbimize giren şey müthiş bir sihirle kaplıyor çünkü varlığımızı,81 de kim bir seyyie kazanırsa,o onu kaplar ihata eder,neye niyet ettiysek kainat ona yardım eder dedik..

Ve on emir..1-Yalnızca ALLAH a kul olmak,2-Ana babaya iyilik,3-Yakınlara,akrabaya iyilik,4-öksüz,yetimlere iyilik,5-Çaresiz,mahrumlara iyilik,6-İnsanlara güzel söz söylemek,7-Namazı kılmak,8-Zekatı vermek,9-Kan dökmemek,10-Birbirini yurtlarından çıkarmamak…Bu kesin sözü de vermişler,ikrar etmişlerdi,döndüler,dünya ve ahirette perişanlıktan başka bir şey kazanmadılar.Ahireti dünyaya sattılar,Musa ve arkasından gelen elçilere de,kibirle yalanladılar ya da öldürdüler,bizim kalplerimiz kılıflıdır dediler..Güzelliği kendilerine atfettiklerinden ve başkasında olunca takdir etmediklerinden,kibir ve kıskançlıktan lanetlendiler,tıpkı şeytan gibi..Bizde güzel ne var diye baktık,ve daha güzeli gördüğümüzde ne hissediyoruz kontrol ettik,şükür ve mutluluksa his,Allahtan biliyoruz güzelliği,hırs ve mutsuzluksa yapışıp kalmış üstümüze güzel dediğimiz,çirkince..Onun için ben tehlikeli,iyelik ekleri problemli,en güzel amelleri bile yerle bir eden sihirli güçler..Muhafaza olunası,sığınılası…Kabiliyet olan yerlerde kılıf olma ihtimali yüksek çünkü,kılıflı yerlerde çukur,ve çukurdan kurtulmak için himmet lazım,kendi kendine bataklıktan ancak veseveseli bir tip çıkıyor,dedik.On emirde Rabbin kendinden sonra ana babayı zikretmesinde vefa duygusunun kemalini istediğini düşündük,içten dışa,yakından uzağa..Suyun ilk damlayış halindeki daireler gibi,içte Allah a köle,hemen sonra ana babaya ihsan,sonra en yakınlar ve yakınlaştırılan öksüz yetim,mahrumlar,daha uzaklarda sadece sesimizin yettikleri,ve sorumlu olduğumuz kelamımız ki kalbimizin elbisesini giyer kelimeler,insan ruh katına göre kelime seçer hissine..Yeniden dairelerin sağlamlanması,namaz ve zekat,en içi kontrol ve vermek her neye sahipsek,sonra sınır kocaman daire yurt sınırı,yurttan sürmemek,kan dökmemek,sulh istemek…

Hayat nedir?Sorusuna yeniden 89 da cevap bulduk.İlimde birdi,yanına onu tasdik edip ileriye götüren bir tane daha eklenmesiydi hayat,insanın öğrenme sistemi,ama yanlarındakini tasdik eden bilgiden bile mahrum kaldı insan kibri yüzünden.Ne zalimdi insan,en yakınlarında,eşinde ana babasında,eltisinde kayınvalidesinde bulurda kendini ilerletecek bilgiyi,sırf inadından görmezden gelir kulp takardı..Halbuki hayat kaynağı bir bilginin satıldığı şey ne değersizdi..İman edin denilince,sadece kendine inene iman edeceğini söyleyen insan sadece kendi bildiğini güzel sanan ve –mış gibi yapan insan değil miydi?İnanıyorlarsa neden peygamberleri öldürdüler,neden buzağıya taptılar?Neden ‘Duyduk,dinledik,isyan ettik’ dediler.Kalpleri kumaşın boyayı emdiği gibi emmişti inkarı,ve isyan oldu kalbin ameli..Kazanılan kötülüğün kalbi ihata etmesi bundan demek ki,kalbe atılan kara nokta kağıt üzerine koyulur gibi değil,su üzerine atılır gibi,yayılıyor ve emiliyor her zerrece,iyilik de keza öyle Allah ü alem,ebru gibi güzel amelleri çıksın diye kalbin güzel renkler maharetli bir el tarafından atılmalı mı kalbe..

Ve Dar..Daire,den,sınırları çizilmiş,yurt ev,insanın hayatının döndüğü yer,darüsselam,darül ahiret,kiminse ölümü temenni etsin..Söylediğine inanmayan 1000 sene kalmak ister bu dünyada,alçak, yakın ve değeri edna olanda..Ben ölümü istiyor muyum dedik,iki insan tipi çıktı karşımıza,ve müslümanın nasıl olması gerektiği…

Pasif İnsan:Hiçbir faaliyeti yoktur.Ölürse hiçbir iş eksik kalmaz.Ölümü bekler,ömür tüketir.

Aktif insan:Çok faaliyeti vardır. Ölürse çok iş yarım  kalacaktır.Ölümü istemez.                                                              
Müslüman:Ahiret için çok faaliyeti olacak.Ölünce hizmeti devredecek.Ölümü isteyecek...


İşittik,isyan ettik cümlelerini,kalbin küfrü içmesi halini aşağıdaki hadisle beraber düşünebiliriz..

170 Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' e: "Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah sizi o yüzden hesaba çeker ve neticede dilediğini bağışlar, dilediğine de azâb eder Allah, her şeye gücü yetendir" [Bakara sûresi(2), 284] anlamındaki âyet nazil olunca, bu durum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbına ağır geldi Bunun üzerine sahâbe, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna gelerek dizleri üzerine çöküp şöyle dediler:

- Ey Allah'ın Resûlü! Biz, namaz, cihad, oruç ve sadaka gibi gücümüz yeten amellerle mükellef kılınmıştık Oysa şimdi sana, gönlümüze gelen ve kalbimizden geçen şeylerden de hesaba çekileceğimize dair bu âyet nazil oldu; buna güç yetiremiyoruz Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden önce kendilerine kitap verilen yahudi ve hıristiyanların dediği gibi, işittik ve isyan ettik demek mi istiyorsunuz? Bilâkis siz, işittik ve itaat ettik Ey Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle, bizi bağışla, nihayet dönüş sadece sanadır, deyiniz "

Sahâbîler bu sözleri okuyup, dilleri de ona güzelce alışınca, Allah Teâla peşinden şu âyeti indirdi:

"Resûl, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de iman ettiler Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, resullerine inandılar Peygamberleri arasında hiç bir ayrım yapmayız, dediler İşittik ve itaat ettik bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz, dönüş de ancak sanadır dediler" [Bakara sûresi (2), 285]

Ashâb inen âyetin gereğini yapıp, bu sözü söylemeye alışınca, Allah Teâlâ daha önceki âyetin hükmünü neshetti, şu âyeti indirdi: "Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorguya çekme!" Allah Teâlâ: "Evet" buyurdu "Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yük yükleme " Allah Teâlâ: "Evet" buyurdu "Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri de bize taşıtma Bizi bağışla, kusurlarımızı yok say, bize acı Sen mevlâmızsın, o kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et" [Bakara sûresi (2), 286] Allah Teâlâ: "Evet" buyurdu

Müslim, Îmân 199

Can'a hürmet ve muhabbetle....Emeğini zayi etmeme duası ile....

1 Şubat 2011 Salı

Çoktan Seçmeli

İçinden başlık cümle çıkaramadığım kelimeler denizindeyim.Her şey çok berrak,berrak olduğu kadar kategorize etmek zor.Yine de bugün,Rabbin dilini ve dilsizliğini anlayan arkadaşlar lütfetmesine şükürle güzel biten bir günün ardından,içimden dökülen:

Denizdeysem fener sözlerin,karadaysam iki kaşımın arasında mahya...
Bende görünen ne varsa,senden,lütfen damlamakta....

Kelam denizine atılan oltaya takılan en önemli avlardan bu hafta neler var...
İç dehlizler,ümitsizlikler,girilip çıkılamayan dipsiz kuyular ve bunlar karşısında insanın biçareliği,yardıma muhtaçlığı,himmet dilenciliği..Hele de fıtrat vesveseye temayüllü ise...Boğulacağın kuyunun dibini görme,bir büyüğünden seni çıkarması için yardım iste,dilinde örtülme isteği,istiğfar,elin daima göğe açık olsun,bunun için önce boyunu bil,niceliğini ve niteliğini,kendini tanı...Kendi dışındaki güzelliği takdir et,seninkinden başka olan hizmete duayla katıl,bulunduğun yerin en küçüğü bil kendini ki,elini tutan olsun,küçükler sevimli olur....Allah ın fazlından verip nasip ettiğini sakın ola kıskanma..(Bakara 89)El hak,de.Hak yerini buldu de,sana selef olana...
Üstün gördüğün yerlerin mi var,kabiliyetler,istidatlar,dikkat et kılıflı olan yerler oralar,alelade sıradan bir insanın diyene biçilen,kendine görünmez ne güzel elbiseler var...

Sonra oltaya takılan büyük kelam.Hayat var.Yanındaki bilgiyi tasdik edici yeni bilgiden başka nedir hayat..(musaddigan lima meahüm)Küçücük damlayı derya yapan kendindeki gerçeği büyüğüyle büyütmek,kendini ummana dahil etmek değil mi...

Hakkı hak bilip ona uyma,batılı batıl bilip ondan kaçınma duası ummana varmak için var...
Dileyen ummana varan bir yol tutsun...