3 Şubat 2012 Cuma

Yak/laş/mak...

Allah ın kendini kuluna tanıttığı müthiş bir yol bakara...Toprağı yara yara inşaa edilen,içerde bir yerde halk edilen,nasip edilen...Rabbi ile kulunun ilişkisi örülürken ilmek ilmek,en vurucu bölümlerden birindeyiz...

Fe iza seeleke anni,fe inni Karib.....Kullarım sana benden sorarlarsa,DE Kİ, ben yakınım...
Soran kul,peygambere soruyor,Allah ise peygamberine değil kuluna CEVAP VERİYOR,ben yakınım..Duyuyor muyuz...Diyor ki...

Dua edenin duasın dua ettiği an,icabet ederim...
Bu müthiş tarif için,bir dua eden gerekiyor davet eden,çağıran...
Bir çağrı..
Bir de an...ve sonuç ayan beyan,kesinkes veriliyor,
ÇAĞIRILAN..
KARİB bize yabancı bir kelime değil,kurban ordan...Ve bu formül bana,yüksek lisansımı pdr yapmak isterken girdiğim mülakat sorusunu hatırlattı...gestalt yaklaşımı psikolojide,''şimdi ve burada''...bir çok terapinin merkez yöntemi..dua....dua...ibadetin özü..iliği..ve üfevvıdu emri ilallah,innallahe basirun bil ibad sonu...sözlerden azade olmak,kalbin duası...razı olmak canın...mukarreb olmaksa nasip ve çabanın,secde et ve yaklaş emri neden var?küçül,eğil,sınırını bil-dikçe yaklaş..Dur,oraya yaklaşma buraya yaklaş,emrini verir mi Allah şaşkın kuluna..Amenna...sanki gözü bağlı birine yol tarif eder gibi,Allah ın ''yaklaş,yaklaşma''emirleri...
Aşağıda alıntıladığım yazı yüz akı dergisinden,malatya turunda,çok şık döşenmiş bir kış balkonunda,sehpanın altına dizilmiş bir sürü skylıfe,örgü,ev modası dergilerinin altından özenle göze çarptırıldı,cumartesi saat 12.30 sularında...Mahrum bırakmayan Rabbe sonsuz hamdle....Yazı Mustafa  Küçükaşçı'ya  ait.

Yakınlaşma İştiyakimiz

Yaklaşmak ister insan.




Yakın olmak ister.



Bazen bir zaaftır bu yaklaşma arzusu, bazen insanı farklı kılan bir haslet...

Yaklaşmanın cezbeyle, câzibeyle bir alâkası vardır elbet. İnsan çekilir âdeta, tehlikeye, yasağa, ateşe...



“Yaklaşma!” insana yöneltilen ilk emirdir. İlk imtihan.



“Şu ağaca yaklaşmayın!” (Bakara, 35)



Âdem o ağaca yaklaşmadan, İblis yaklaşır yanlarına...



Onu yanlarına yaklaştırmama firâsetini gösteremez, kulak verirler düşmana, yegâne dostun düşmanına...



Âkıbet malûm... Kendilerini yeryüzünde bulurlar.



Uzakta...



Birbirlerinden uzakta...



Cennetten uzakta...



Döner dururlar, deli dîvâne...



Tevbeler, istiğfarlar ile bu uzaklığı yakınlığa çevirmeye çalışırlar.



Önce birbirlerine kavuşurlar.



Müzdelife... Yakınlaşma yeri...



Peki cennete, rahmete kavuşabilecekler midir?



Cevap:



“Şüphesiz, Allâh’ın rahmeti iyilik edenlere yakındır.” (A’râf, 56)



...



İnsan, fıtratı gereği mahrumiyetini tatmadan bilememiştir yakınlığın kıymetini...



Belki meleklerdeki gibi vehbî bir mukarreblik yerine, kesbî bir yakınlık imtihanıdır insanınkisi...



Fakat, insandır uzak kalan... Cenâb-ı Hak ise Müteâl olsa da Karîb’dir...



Kalacak kim var ki dost tomarından? O var!

Sana daha yakın şah damarından; O var! (Necip Fazıl)



Uzak düşen insandır. Cenâb-ı Hak ise yakındır kullarına, hem de şah damarından daha yakın. (Bkz. Kāf, 16)



Her kula Allâhu Teâlâ yakın,

Öyle ki tâ şah damarından bile...

Sen de uzak kalma Hudâ’dan sakın,

En yakın ol cânını kurbân ile... (Tâlî)



Nasıl yaklaşılır, o Karîb’e?..



O Yüceler Yücesine yere kapanarak yaklaşılır:



Secdedir bir kula ihsân edilen son ikram,

Secde; Allâh’a yakınlaşmada en zirve makam. (Tâlî-Mecnun)



“Nur istiyorsan, gönül aynasını kirden, pastan temizle de nur al, nurlanmaya çalış. Hak’tan uzaklaşmak istiyorsan, kendini gör, kendini sev, Hak’tan uzak düş... Yok eğer, şu yıkık zindandan, benlik gururundan kurtulmak istersen dosttan baş çevirme, Allâh’a secde et de O’na yaklaş.” (Hazret-i Mevlânâ)



Irâg ol dâr-ı dünyâdan bulasın tâ Hak’a kurbet

(Muhibbî)



Kurbet yakınlık, gurbet uzaklık...



Her an gurbettesin. Her an uzaklaşmadasın... Secdesiz, secde yakınlığından uzak her an uzaklaşmadasın:



“Her an can verme zamanındadır. Can verme ânında îmanını gör, gözet! Ömrün altın kesesine benzer, geceyle gündüz de para sayan adamdır. Bilmeden, anlamadan sayar durur, nihayet kese boşalır, ay tutulur. Dağdan alsan da yerine koymasan dağ bile yerinde kalmaz, yok olur gider. Şu hâlde her an yerine karşılık koy ki: «Secde et de yaklaş» âyetinin maksadı neyse bulasın.” (Hazret-i Mevlânâ)



O Cömertler Cömerdine en yakınından fedakârlık ederek yaklaşılır:



İmtihan buyurdu dostunu Allah

«Çal bıçağı» dedi, sen yakınına!..

Tereddüt etmedi hiç Halîlullah,

Yükseldi Rabbinin en yakınına! (Tâlî)



Bu bir sevgi imtihanı... Yakınlaşmak için, en yakınının O olduğunu ispatlamalısın. Araya başka hiçbir sevgi girmemeli... (Bkz. Tevbe, 24) Zaten o Vedûd’a kurban olursan, her şeyi o gözle seveceksin:



Yaratılmışı severiz, Yaratan’dan ötürü... (Yûnus Emre)



Her şey ki sana âmâde... Feda ettiklerin, etmen gerekenler de senin değil sana emanet... Bu mânâda kurban en üst derecede bir şükür hâli...



Varlığın emrine âmâde edilişine karşılık bir şükür... bir teslimiyet... İnsan bu teslimiyette, emrine âmâde kılınan varlıklardan geri kalmamalı:



Hak böyle istemiş diye vermekte cânını,

Teslîmiyette insanı geçmekte, kurbanı! (Tâlî)



O Nûr’a pervaneler gibi kanattan, candan geçerek yaklaşılır.



Değil mi ki ölümün bir adı da «yakîn»dir!



Ama O Nur ki, kendi için kanadından geçenlere, nice şehballer verir. Canından geçenlere, katından canlar verir.



Hem burada kurban etmezsen canını, bir gün istemesen de eğeceksin boynunu. Mevlânâ Hazretleri, sesleniyor, haykırıyor âdeta:



“Korkunç bir kurban bayramı olan kıyâmet günü, mü’minlere bayram, inkarcı öküzlere de ölüm günüdür!”



Hazır mısınız kurban bayramı yaklaşmakta?

Buyurun Hakk’ın bize ikramı yaklaşmakta!

Yollarda kalmayalım, yurdumuza varalım;

Zira şu kısa günün akşamı yaklaşmakta... (Tâlî)



Ayağına zaten bir balçık gibi sıvaşan denî dünyanın, o alçak yakınının aslında cazibesiz, rezil yakınlığına değil, ötelere, müteâle yönelt, yaklaşma iştiyakını...



Yaklaşma! Rezaletlerin açığına da, gizlisine de... (Bkz. En’âm, 151; İsrâ, 32)



Yaklaşma! Allâh’ın yasak hudutlarına... (Bkz. Bakara, 187)



Yaklaşma! Harama, yetim malına... (Bkz. İsrâ 32, 34)



Fakat secde et ve yaklaş O’na... (Bkz. Alâk, 19)



O’na yaklaşmaya vesileler ara... (Bkz. Mâide, 35)



Hangimiz O’na daha yakın olacağız yarışında ol!.. (Bkz. İsrâ, 57)



Ve elini çabuk tut.



Zira Mevlânâ’nın bir büyük kurban bayramı dediği kıyâmetten önce, her gün bizden birinin kıyâmeti, bizden birinin kurban günü gelmiyor mu?



İbret olsun bize, ey can gözü, kurban pazarı,

Bî-haberken şu koyunlar; sarıyor kan, pazarı!

Ölüyor birbiri ardınca eşin-dostun ama;

Seni bulmaz sanıyorsun bu yaman can pazarı! (Tâlî)



Bütün bunları hatırlatması gereken bir bayramı daha yeme-içme, eğlenme günleri olarak geçirmemeli...



Pek farkında değiliz ama bayramlar, kandiller gibi mübarek geceler arasında... Yani yakınlaşma için verilmiş hususî mülâkat günlerinden:



Yemek içmek değil heyhat yakınlaşmak demek kurban... (Tâlî)



Nesirden çok şiirin dile geldiği bu yazıya son noktayı da bir kurban şiiri koysun, bayramınız mübarek olsun:



Canlı ve cansız, madde ve mânâ,

Baksana yer-gök, insana kurban...

Seçmiş ayırmış, bir seni Mevlâ,

Her şeyi kılmış, hep sana kurban...



«Var yürü» denmiş; sen koşacaksın!

Candan uzaklaş; yaklaşacaksın!

Mal, para, evlât... Hep aşacaksın!

Hepsi fedâdır, Cân O’na kurban!..



Sen de Halîl ol! Rabbine râm ol,

Nefsi yatır, kes! Ruhla imâm ol,

Târihe nakşol, ümmete nâm ol,

Hâtıra dünden, yârına kurban...



Sundu güzelden kurbanı Hâbil,

En kötülerden derledi Kābil,

Olmalı sağlam, varmaya kābil

Senle berâber, en sona kurban!



Rabbe ulaşmaz, koç, kuzu, kan, et..

Arş’a çıkar tek; sâf, iyi niyyet.

Dengeyi Tâlî, sırrı da hisset;

Can tene muhtaç, ten cana kurban!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder