11 Ekim 2019 Cuma

Defterlerimizden sayfalar : Zeynep' in Defteri

10.10.2019 HADİS DERSİ

* Efendimizin (sav); çocukluğunu, gençliğini, vahyin gelişini, Peygamber oluşunu baştan başlayarak okuyalım. Efendimizi ( sav) ; hayatımıza dahil edelim inşaAllah. 
* REBİULEVVEL; ilk bahar demektir. 
 REBİULAHİR; son bahar demektir. Efendimiz ( sav); miladi 20 nisanda yani baharda dünyaya geldi. Bereketli nisan yağmurları gibi insanlığa indi. 
* Allah; ilk olarak Hz. Adem’i indiriyor dünyaya. Efendimiz ( sav); son gönderilen Peygamber. 
ISTIFA: Safa kökündendir. Saflık, seçilmek demektir. 
MUSTAFA: Seçilmiş demektir. 
Efendimiz (sav); seçilerek süzülerek getirildi. İbrahim (as)’in soyundan süzülerek getirildi. Vahyin, uçak gibi bir uygun alana ihtiyacı var. İnsanın bu yeryüzünde bir macerası var. Efendimizin (sav); dünya koşuşturmasından sıyrılan bir kalbi olduğu için O’na indirildi
* Efendimiz ( sav); “Muhammed-ul Emin” idi. Peki biz emin miyiz? Söylediklerimizin arkasında duruyor muyuz? O söylediyse doğrudur deniliyor mu bizim için. MÜMİN BAL ARISI GİBİDİR!!! Temiz yerlere konup temiz besin verir arı. 
* FUCUR ve TAKVAHA demiştik. Fucur dalgasından, kalbimizi duru tutmaya çalışıyoruz. Eve gidince nasıl elbiselerimizi çıkarıyorsak, öbür dünyada da bu bedenden sıyrılacağız. Kalb, çok önemli. Ona bakılacak. Ruhumuza bakılacak. Amellerimize bakılacak. Kıymetli tarafımız soyut. Fatma, Hatice vs gibi bir özümüz var. Bir yaratılışımız var. 
* Yerden pınarlar kaynar. Gürül gürül tertemiz akan pınar çok güzeldir. Huzur verir insana. Efendimiz (sav) de suyun akışı gibiydi. Başka yerde ise olduğu yerde duran su birikintisi vardır. Akmadığı için, çamurlu yerde kalmıştır. 
* Tasavvufta; Yunus Emre’nin şu dizeleri çok güzeldir: 
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun. 
Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun. 
Assı ziyandan geçtim, dükkanım yağma olsun. 
Ben benliğimden geçtim, gözüm hicabın açtım. 
Dost vaslına eriştim, günahım yağma olsun. 
İkilikten usandım, birlik hanına kandım. 
Derdi şarabın içtim, dermanım yağma olsun. 
Varlık çün sefer kıldı, dost andan bize geldi
Viran gönül nur doldu, cihanım yağma olsun.
Geçtim bitmez sağınçtan, usandım yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun. 
Yunus ne hoş demişsin, bal u şeker yemişsin. 
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun. 
* Bizler; eğer benlik ve “ene” mizle yüzleşemezsek çürüyüp gideriz. Efendimiz ( sav); alemlere rahmet olarak gönderildi. Hiç bir zaman ben demedi. Hep ümmetini düşünüp ağladı, üzüldü, dualar etti. Hepimizde O’nun ( sav) ayak izleri var. Mühürleri var. Burada buluşup, o derslere çalışıp öyle ayrılalım bu dünyadan. 
* Şuara Suresi 88-89. Ayetlerde; 
يَوْمَ لاَ يَنْفَعُ مَالٌ وَلاَ بَنُونَ. اِلاَّ مَنْ اَتَى اللّٰه ُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ.

“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” buyrulmaktadır. 
* Ne kadar farkındayız? İnşa ettiğimiz kalbimiz mi? Ben ne ile ayakta duruyorum? Üniversite mi, aile mi, mesleğim mi? Üzerimizde kötü, etrafa pis koku yayan kıyafetlerimiz olsa, yine de Ayşe- Fatma olarak yürür müyüz? Rahman’ın kulları mütevazi yürürler. Sen; kul ol, adın sadece Rahman’ın kulu olsun. Kıyafetimizle değil, Rahman’ın kulu olan Hatice olarak anılalım. O kalbinin arşının üstüne inşa et. O zaman 2 dünyada da rahat edip üzülmezsin. Allah dünyada iken, iş işten geçmeden kazandırsın bizleri inşaAllah 
* Efendimiz ( sav); amacsiz yasamadi , oyalanmadi .Nereye gideceğini bilerek yaşadı. Bir ağacın altında konaklayan yolcu gibiyim derdi. Sabah olduğunda akşamı, akşam olunca sabahı bekleme buyuruyor. Rabbe giden bir yolcu olalım. Kalbimizin üzerine şahsiyetimizi kitlersek 2 dünyada da mutlu oluruz inşaAllah. 
* MEVLANA’NIN VARLIK DUVARI         HİKAYESİ 
Deryâ kenarında bir duvar vardı. Duvar yüksekçe olduğu için duvarı aşıp deryâya ulaşmak mümkün değildi. Duvarın üzerinde susuzluktan kavrulmuş dertli biri bulunuyordu. Onu sudan men eden, üzerinde olduğu yüksek duvardı. O kimse ise, duvarın üzerinde suya kavuşmak isteyen bir balık gibi çırpınıp duruyordu.
Birden bire duvarın üzerinden bir tuğla parçasını söküp suyun içine attı. Tuğlanın düşmesi ile suyun sesi bir âb-ı hayat gibi geldi. O suyun sesinin ahengine mest oldu. Susuzluk mihneti çeken bu kimse, su sesinin verdiği safadan dolayı, duvardan tuğlaları koparıp koparıp suya atmaya başladı. Su ona:
“- Ey derviş! Bana böyle tuğla atmaktaki telaşın neden?” diye seslendi.Susuzluktan yanan derviş cevap verdi ve dedi ki:
“- Ey su! Bu atıştan bana iki fayda vardır. Onun için bu san’attan, yani tuğla atmaktan vazgeçmem. 
BİRİNCİ FAYDA; 
“Su sesini dinlemektir ki o, susamışlara mûsikî nağmeleri gibi gelir.”
“Yine o su sesi, ölüye, sesi ile tekrar diriliş imkanı veren İsrafil -aleyhisselâm-‘ın sûru gibidir.”
“Yine o ses, bahar mevsiminde nisan ayının bereketli yağmurları gibidir. Bağlar ve bahçeler, o semanın gözyaşlarıyla hasret giderir; hayat bulur ve nakışlanır.”
“Yine o ses, yoklukta kıvranan muhtac ve garîbe zekat infak edilmeye bir davet sesidir.”
“Yine o ses, Yemen’den Allah Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-‘ne gelen nefes-i rahmanî gibidir.”
Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, Veysel Karanî için:
“Ben Yemen’den gelen nefes-i rahmanî’yi duyuyorum.” buyurmuştur.
“Yine o ses, huzûr-i ilahîden mücrimlere gelen Allah Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-‘nün şefaat rayihasıdır.”
“Yine o ses, zayıflamış Ya’kûb’ün rûhuna gelen güzel ve latîf Yûsuf’un kokusudur.”
“Yine o ses, Medîne-i Münevvere’deki Kubbe-i Hadra’nın minarelerinden aşıklara akseden bad-ı saba gibidir.”
“Yine o ses, perişan, bîtab ve bîkes Mecnûn’a gelen Leyla’nın huzur meltemidir.”
“Yine o ses, muzdaribe ve yetime gönülde açılan sıcak bir kucaktır.”
İKİNCİ FAYDA şudur ki:
Kopardığım her tuğla ile duvar alçalıyor. Ben de o nisbetle ey su, sana yaklaşmış oluyorum.
MESNEVİ:
“Ey şuurlu kimse! Yüksek bir duvardaki tuğlaların azalmasından şüphesiz duvar alçalır.”
“Duvarın alçalması, suya yakınlık hasıl eder. O tuğlaların duvardan ayrılması, vuslat dermanı olur.”
“Allah -celle celâlühû-‘a secde etmek, o yapışık tuğlaları koparmakla olur ki, kurbiyyeti (AIlah’a yakınlığı) mûcib olur. Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Secde et ve yaklaş. “ buyrulmuştur. 
“Bu varlık duvarı yüksek bulundukça, bu başı eğmeye, yani secde etmeye manî olur!”
“Bu toprak vücudun arzularından kurtulmadıkça, eğilip ab-ı hayat sahibine secde etmek ve o manevî deryâ suyundan doya doya içmek imkansız olur.”
“Duvarın üstünde kim daha ziyade susamış ise, duvarın taşını ve tuğlasını o daha çabuk koparır.”
“Suyun sesine her kim daha ziyade aşık ise, ona hicab ve mani olan varlık duvarından daha büyük parçalar kopartır.”
“O kimse suyun sesine mest olur. Suyun çıkardığı sesden başka ses işitmez.”
“Ne mutlu o kimseye ki, günlerini ganimet bilir de, borcunu, bir an evvel eda etmeye gayret eder.”
Hikayede deryâya kavuşmaya set olan duvar, insanın nefsi arzuları ve hakîkate ermeye mani olan Dünyâya ait, bitmez, tükenmez, nihayeti olmayan arzular, hassaten “ BENLİK” tir. 
Deryâ ise, ilahî muhabbet ve ma’rifet (Allah’ı bilmek) tir.
Kalbi, ilahî muhabbete teşne insanlar, o deryâya varabilmenin ömür boyu iştiyak ve iştihası içindedirler. O muhabbet ve ma’rifet deryâsından gelen her ses ve nefes, onları sonsuz lezzetlere gark ederek yüksek bir Hakk yolculuğuna hazırlar.
İlahî muhabbetlerle duygulanan insan için bu cihan, idrak ve şuura sunulan bir hikmet aynasıdır, İnsan, maddesi ile değil, mânâsı ile mükerrem olduğu için, kulluğun kemaline rûhunun derinliği kadar erişebilir. Kur’an-ı Kerîm’de tekrim edilen vasıf da budur.
İlahî muhabbet ve uhrevî lezzetlerden mahrum, türlü eğlence ve çılgınlıklarla, hayvanî bir yaşayış ile geçen bir dünya günün hayırlı bir ölüm akşamı getirmeyeceği ma’lümdur. Bu karanlık gecenin mes’ud bir şafağı sökmeyeceği de tabîidir. İlahî ibret sahneleri ve hadiseleri karşısında alık ve abus kalmak, gayesiz erimek, ölümün mechul ızdırapları içinde kaybolmak, insan şeref ve haysiyeti adına ne acıdır!.. Nefsani Dünya hayatının pembelikleri, akıbet solgunluğu; kahkahaları ise, cehennem çatırtıları ile doludur.
* Hepimiz tuğla tuğla varlığımızı inşa ediyoruz. Evin yapılışı gibi. Ben bunu beğendim aldım diyoruz. Allah; yık baştan olmamış , yanlış şey üstüne kurulmuş diyor. Bu yol; kanla doludur diyor Mevlana. Şeyh Sadî insanı; “ Bir kaç damla kan, bin bir türlü endişe…” diye ta’rif eder. Allah; sadece kendi üzerine kurulmuş yer ister. Lego oyununu düşünelim. Eğer düzgün yapılmazsa, birbirine sıkı tutturulmazsa bir dokunmayla gider. LİLLAH ( ALLAH İÇİN) YAPILAN ŞEY SAĞLAMDIR. Her sıkıntı yaşadığımızda “İNNA LİLLAHİ VE İNNA RACİUN” dememizi istiyor Allah. Ne kadar önemliyse o kadar ağla diyor. Bu dünyada bizden almış görünse de öbür dünyada verir sonunda. Ondan almış olduğu evlat, Cennet kapısı olacak diyor. Allah; Hz. İbrahim, oğlunu kurban edecekken geri ona veriyor. Kulun, en çok kendisine değer vermesini istiyor Allah. 
* Kalbimiz temiz olacak. Fucurdan korunacağız. Toplum, beni ne şekilde tanıyor? Çeşit çeşit yüzüm var mı? Bazen yaşarken öğrenir bazen aylar sonra anlaşılır cümlede ne denildiği. Hayırda kullanalım her vasfımızı. Nerede kullandığımıza bakılacak. Ne kabiliyetimiz varsa, onu geliştirip kullanmayı nasip etsin Allah. 
* Hz. Ömer; Efendimiz’e ( sav) kötü şiirler yazan kişi için “ bir yumruk atsam dişlerini döksem” deyince Efendimiz( sav) “ gün olur bakarsın, hoşuna gidecek konuşma yapar” buyuruyor. Gerçekten de Efendimiz (sav) öldükten sonra güzel şeyler söylemiştir. Hz. Ömer de “ Sen’in peygamberliğine tekrar tanık oldum” demiştir. 
* Sen’in Peygamber oluşuna ben de şahidim. Biliyorum ki Sen de beni biliyorsun. Salavat getirirken böyle düşünürsek daha çok etkileniriz. Hissettiğimiz duyguları, kelimelere dökelim. Mevlana; Sen, gerçeği, kalpten geçenleri bilirsin diyor. Dualarımızı kendi sesimizi duyacak şekilde okuyalım çok bağırmadan  içimizden okuyalım. Efendimiz( sav) okurken namazda, sahabeler duyarmış. Rabbim, arada perde olan hallerimizi kaldırsın. O’na layık kul eylesin. 
ÖDEV: 
1. Peygamberimizin (sav); çocukluğunu, gençliğini ilk baştan kitabımızdan okuyalım 
2. Mesneviden Varlık duvarını; Osman Efendimizin “ bir testi su” kitabından okuyalım.

Zeynep Özoğur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder