Bugün perşembeydi. Iyi ki.. Oruçtum. Üşüdüm. Ben kendi üşüyünce çocuklarının da üşuyecegini düşünen annelerdenmişim.Anladim. Hadi dedim yeşil sabunlu, ağlamaklı banyosundan sonra kızımın, dışarı çıkalım ısınalım.
Dışarı çıktık. Yokuşu indik. Dün selam uzerine taze bir ruzgarı vardı içimin. Emanet uzerine hadisle derin bir sızısı.. Mustafa kutludan bir şehir yazısı husrev hatemiden kuşlar bahsi ile tatlı bir acı. Ne diyor Rasim Özdenören, derdi olan okur, derdi olmayan okuyarak dert sahibi olur. Iste biz de böyle yokuşu indik. En dik yerine yokuşun kaldırmaz karo zemin döşemişler. Yavas yavas yürürken, yanımızdan hizla geçen hanımın uzun ve bereketli selamına kulak verdik, cevap verdik sevindik.
Cadde boyunca esnafı seyrettik. Daracık kapı önlerine çiçek diken, fesleğeninin başını okşayan sulayan, yeni açtığı dükkanı için dua eden , kapıda müşteri bekleyen, müşterinin çocuğunu seven , hizmet ederken mutlu olan insanlar gördük.
Yokuşu indik. Farklı bir yol denedik çıkarken. Müstakil bir anaokulu binası gördük ahşap pencereli, içeriye erzak taşıyan bir oğlanla babası..Gülümsediler.. Bizi içerdeki hoca hanımların yanina davet ettiler. Parktan gecti yolumuz, güvenlik görevlisi süs bitkilerin meyvelerini yiyen kızıma yaklaşıp bana döndü, bunlar yenir mi abla dedi. Yenmez diyorlar dinletemiyorum dedim. Olsun abla sevmiş çocuk sifa olsun dedi :) Bugün herkes selam giyinmişti.
Bize de yokuşu inmek iyi gelmişti. Isındık. Her anlamda..
Akşam radyoyu açınca.. surei beled..akabe..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder