ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

28 Haziran 2011 Salı

Bizim Taifimiz Ne?

        Yusuf 'a sultanlık kuyudan gelir.Ayağa düşen başa gelir.Bu böyledir.Hayat bir dairedir.İnsan bulunduğu sınırın tam karşısındaki noktayla denenir.Fe etemmehün ayetinin sırrına,başı sonu birleştiren,iki zıttı bir noktada tutabilen erer.Yüzünden nur akan peygamberin ayaklarına Taif te taşlar değer.Ayağından kan akarken o zürriyet duası eder..Bir hüzünlü anış sırasında aynı ayaklar Kudüs e Sidre i münteha ya,ve bilinmezlere değer.Göz kabe kavseyn  yaklaşır da Rabbe ,şaşmaz,kaymaz,tıpkı ayaklar gibi.Göz ayağın istikametini belirler demek ki...
          Sahi,bizi miraca çıkaracak bir Taifimiz var mı bizim..Dertsiz insan olmaz derler de,nedir Taif imiz bizim..Derdi ivazsız garezsiz bir güzel hüzne çevirip,'eğer bana dargın değilsen çektiğim hiç bir şeyden gam yemem' diyebildik mi hiç?Hüzün ki kalbe konan güzel kanatlı kuş,kanatları duadan...Hiç kimse kendi kendine sorununu çözemez,beni bana bırakma duasından çıkamaz mı bu sonuç da,içerdeki Allah çözer,değil mi ya...Kimse kendi ayakları üzerinde duramaz diyordu ya bir psikolog,ve biz kabul ediyorduk o deyince,gece yatarken duayı düşünmeden efendimizin,yüzümü sana döndüm,sırtımı sana dayadım,işimi sana havale ettim,kendimi sana teslim ettim....Fem i saadetin ıslandığı dualar bizim terapi yağmurlarımızdı, bilemedik..Şimdi bir burak bir refref isteyen şu kafesteki ruhlarımıza,Taiflerle dokunacak mirac...Açalım yaralı kuşların kafeslerini,istiğfarla ilham alarak Adem e bahşedilen kelimelerden.''Allah ım biz kendimize zulmettik,sen bağışlayıp affetmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz..''Tahiyyat mayası olsun namazımızdaki miracın,namazımız miracımız olsun,gök penceresi,ilaç gibi günde en az beş defa..Haddimizi bilelim,derdi ortaya döktükçe,gizlice yalvar yakar,Amener resulu kolyesini takalım boynumuza,bize çekemeyeceğimizi yükleme....
           Sahi ne bizim Taif imiz,hayatın köşe imtihanları can,mal,evlat mı..Hastalık,borç,çocuk mu?Eş mi,eşsizlik mi,ayrılık mı ölüm mü,tutunulan tüm dünya dallarının kırılması mı..Tebliğ derdinden ne kadar da uzaklardayız değil mi,bir insan daha bulamadı hidayeti diye ne zaman ağladık acaba..Olsun kendi kendimize ağır dertleri yerine teslim edince,inşallah derdimiz Allah olsun..Ümmeti Muhammed e duamız kendimizden çok olsun.Efendimizin yaşamadığı hiç bir imtihandan geçmiyoruz,tesellimiz O olsun...
           Mirac gecemiz bereketli olsun.Bize de kabımızca miraç nasip olsun...

19 Haziran 2011 Pazar

Stockholm Sendromu ve Ruh Askısı


      Ruh ve nefsin ilişkisi ne uzun soluklu..Cennette başlıyor,en korunaklı yerde,hepi topu bir yasak,sınırsızın içinde bir sınır..Ruhun yanında nefis..Ruh sonraya uzanan,geniş ve engin,öz..Nefis deniyle yetinen,dünyayla işi sığ,kabuk..Ve ikisi bir yerde,tüm zıtlıklar gibi,sahibi gidebilsin diye,engeli aşan ulaşsın diye..Musa ile Firavundan beri yerleşmişler her birimizin içine,kah Musa yız ruhumuzla,kah nefsimizle Firavun..Kendi krallığını kurup,'her şey'ini canının istediğine göre ayarlayan insan,kendi ' kendine yetebilen ' insanın,kendi kazanıp kendi yiyen,bugüne tırnaklarıyla kazıyarak gelen insanın,kendi doğrularını kıstas alıp 'eğitimini' buna göre sürdüregelen insanın mürebbisi kim olabilir ki,tabii ki KENDİSİ...Bunun sonu güç değil,özgüven değil,mutluluk değil,acı,saf acı...Yalnızlıklar içinde katıksız bir acı...Nefsin ruha çektirdiği acı..
        Peki kimiz biz?Ben dediğimiz şey ne,ruh mu can mı benlik mi nefis mi...Canımın istediği derken can mı istiyor gerçekten,ne istediğine bakılmalı o zaman,istenilen şeyin niceliğine,niteliğine,neliğine...Mensubiyetine...Ben kimim,neyim ben?Bayan,anne,öğretmen,öğrenci,evlat,seven,kul?,şık,asil,marjinal,vs.Ruhun otuz kuşunu nerelere salmışım,tefekkür,tezekkür,aşk,sevgi kanatları,kabiliyet kanatlarını kimin emrine vermişim?Ruh askısına neler getirmiş kuşlar,neler bırakmış ötelere uzanmak için yaratılmış kanatları,yoksa alçaklardan çer çöp toplamış,değersiz şeylere mi takılmış ...Seveceği kimseyi mi şaşırmış,düşüneceği şeyi mi,neyi önceleyeceğini mi,neyi öteleyeceğini mi...Çünkü ne varsa ruh askımda,ondan ibaretim.Kimi seviyorsam oyum,derdim neyse o..İstediğim neyse o..Onun için zühd var,takva var...
        İnsana kendinden çok acı çektirebilen yok onun için,kimse edemez bu kadar zulmü,bu Rabbinden,yüce olandan alıkoyuşu,bu boşverişi,bu gafleti kim kime nakış nakış işleyebilir ki?Hevasını ilah edineni gördün mü ayeti,bunu anlatmıyor mu,bu çelişkiyi...Kendi kendimize çektirdiğimiz acı..Ruhu nefse teslim edişimiz,sevdiğimiz şeyleri dünyaya ait zannedişimiz.Kendi kendimizi ilah edinişimiz.Çağrışım.Stockholm Sendromu...mu?...
        Kişinin kendisine eziyet eden kişiye olan bağımlılığına,sempati duymasına hatta aşık olmasına,ya da öyle zannetmesine stockholm sendromu deniyormuş,ben yeni öğrendim...Bu durum aslında kendine eziyet eden kişiye kendini şirin göstererek,istediğini yaparak, rahatını korumayı veya kendini tehlikeden korumayı amaçlayan bir tür savunma mekanizması...Yıllaar yıllar önce Stockholm de bir banka soygununda rehinenin soyguncuya aşık olmasıyla isimlenmiş..İlginç...Soyguncu ve rehin..Nefis ve Ruh..Hangisi hangisine teslim olsun,seçelim...

16 Haziran 2011 Perşembe

Fatıma'nın Elleri


Can parçasını okudum,Kadın Oradaydıdan Fatıma yı tekrar okudum,Ehli Beyt serisinin Fatıma sını da.Ali Şeriati nin Fatıma Fatıma sı var bir de,onu bulamadım...Fatıma dan bana ne kaldı,yoğun hisler...Bir önceki yazının anafikri,ölümü güzelleştiren çileli bir hayat,hiç bir dönemi bizimkine eş değil,benzer değil...Hem saadette,hem dertte...Fatıma bir küçük kız,yanı başımdaki adaşı kızım gibi,Fatıma bir çocuk erkenden olgunlaşmış,öğrencilerimden biri yaşında belki,Fatıma çeyizi ve anasının özlemiyle peygamberin gözünü dolduran bir genç kız,gözünde titreyen umutlarla..Fatıma vefa,baştan başa,sevdiğinden sonra gülemeyen bir daha,ilk kavuşan,ayrılmayan..İçime dolan,boğazımda düğüm...Dönünce hatırlamak adına,Fatıma dan bana ne kaldı:
-Yetimliğimiz,ümmetçe,alemlere rahmet babamızı daha doğmadan kaybetmişliğimiz,yitikliğimiz...
-Fatıma nın ırmaklığı,Kevser in yoklukta saklanması, vahdetin kesrette saklandığı gibi
-Fatıma nın eli..Acıyla duvara yaslanan,ateş başında,ateş içinde,tüm kadınlığıyla,kitaplar atlamışlar sanki Fatıma nın sessiz,ama babada yankılanan kadın feryadını..Fatıma nın üstüne gül koklanmaz,o cennet kokar çünkü..Fatıma nın eli,Şifayla uzanan babasına,merhametle yavrularına,ve akarak ümmete..İnsanlar takı yapıp takmışlar,ninelerimiz ocaklarının üstüne yapmışlar..Dile destur,benim değil Fatıma ananın eli...
-Bir garip kuru ot hayali,çöl ortasında vaha gibi,kadınların medet umduğu,sımsıkı bir yumruk,kaynaya kaynaya açılan,doğuma vesile...Adı Fatıma ananın eli...
-Bir rüya..Çok eskilerden,Fatıma yı bilmezden önce,Cennet ül Baki den devşirilen koku şişeleri,ama içi gözyaşıyla dolu..Elimde Fatıma nınki...Bir koku hazırlığı,seçimde Bilal görevli,Fatıma nın çeyizi..
-Bir düğün yemeği..
-Çölden toplanan izhir otları,Allah ın aslanı Ali nin elinde,ama döndüğünde yok develeri,acı...
-Ölüme duyulan özlem,hayattan bıkma değil,arkasını düşünmeden..
-Babaya açılan pencere,ilk uğranılan,hep uğranılan olmak..
-Kadının yolunun çölden geçmekliği...
-Kırgınlık,gizem ve şiir...
Ve mersiyesi Fatıma nın,nasıl kadın kokan...

Maza aleyye men şebbe türbete Ahmed..
Enla yeşümme mede'z zamani gavaliya..
Subbet aleyye mesaibun lev enneha
Subbet alel eyyami sırne leyaliya...

Kim Ahmed in kabrinin toprağını koklarsa,
Zamanla hiçbir kokuyu koklamak istemez...
Üzerime öyle musibetler döküldü ki,
Gündüze dökülseler,onu gece yaparlardı...

14 Haziran 2011 Salı

Hayat ve İnsan




“Dost sevgüsin gönülde cânıla berkitmeyen/ Tûl-i emel defterin dürmeyen âşık mıdır



Hayat güzeldir..İnsana bizatihi güzelleşmesi için verilmiştir.Güzelleşip geçilen kapı,ne kadar karanlık görünse de,hayattan da güzeldir.Ölüm güzeldir.Ölüm hayatın tesellisidir,hayat ölümün değil..Yani aslında hiçbir şey göründüğü gibi değil..

Anlamak zor,duvarın ardını görmek kadar.Soyuttan somuta geçilemeyen bir dönemden çıkamadık,emmeyi beceremeyip sütten kesilsek de,sulandırılmış sütle oyalanılan bir evredeyiz hala,Fatıma dan çok uzaklarda.Somutlaştırmak için çizilen çizgiler var bir de dimağımızın hayal kumlarına,mübarek parmaklarla..İnsan ve hayatı bir çizgi...Bir akarsu,ırmak gibi,onu  saran ölüm çerçevesi,bentler gibi,istekleri var insanın,arzuları,bendini yıkan seller gibi,bir de bu suyu kesen duvarlar,tükenmez musibetler,biri bitse diğerini çağırır gibi..Ak gün ağarıp kalmamış,kara gün kararıp dermiş anneannem,nesıl üzülürdüm annem söyledikçe,hayatın ilk elden anlamı bu,besbelli...Enerjiye çevirip,bentlerin ardında musibetleri,ölüme çağıldamak en güzeli,güzelleşmek tul-i emel güzellemesi...

Hayat güzeldir..Gündüzle gecenin ardarda gelmesi, güzeldir..Siyahla beyaz,mutlulukla hüzün,gözyaşıyla tebessüm güzeldir.Hayatla ölüm,ve dahi ölümle hayat güzeldir.Yalnız doğar,yalnız ölürüz,yapayalnız yaşarız da kalabalıklar arasında anlatamadıklarımızla,ancak 'yaş'landıkça anlarız,bir yoğun bakım odasında yaşar gibiliğimizi..En çok sevenlerin bile,en yakınının camekan ötesindeliğini,ne yapsa etse acımıza gözleriyle ve gözyaşlarıyla,dualarıyla dokunabileceğini...Yaşlanmak güzeldir.Madem her canlı ölümü tadacaktır,ölüm tatlı bir şeydir.Ağzınızın tadını kaçıran ölümü bolca anınız,tadını kaybetmeye yüz tutmuş damaklar içindir,bizim içindir...Cennet gibi bir sofrada ne yediğinden çok neyi seyrettiğini ve neyi duyduğunu kalbine kaydetmek güzeldir.Sevdiklerinle cennet hayali güzeldir.Cemal hayali güzeldir.Cemal güzeldir.Celalinden Cemal ine kaçsak da Celal dahi güzeldir.Çizgiler güzeldir,toprak güzel,çizen el hepsinden güzel,anlatan dil de güzel..
Hayat için kurulabilecek en güzel cümle:
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun..
Allah ınız...ve O na dönücüleriz...
Sahibimiz ne güzel,döneceğimiz yurt da..Sahibimiz Selam,yurdumuz Darüsselam..Sözümüz selam,işiteceğimiz sadece selam..Özgürlük kim bilir ne güzel...
Bugün ne hüzünlüydü ve ne de güzel:)

9 Haziran 2011 Perşembe

Fatıma



Bugün ne ıssız,yalnız,soluksuz başladı sanki,dünden kalma denir ya,öyle dursuz duraksız ruhum,uçsuz bucaksız değil...Gecesiz gün,uyanıksızlık uyku,uykusuz ayıklık gibi,aç sanki...Her gün başka bir sayfası çevriliyor ruh kitabının,tamire uğraşıp duruyoruz,ömür bunun için verilmiş ya!Ömrü güzelin adına bakmak bile şifa...

Canınız çok sıkkınsa,eşinizle tartıştınızsa açın efendimizin vefatını okuyun demişti bir gün hoca,gücü yeten her gece yatmadan okusun,dün bir yerde başlık olarak rastladım,neden diye düşünerek,dün efendimizin miladi vefat yıl dönümüymüş..Bu sabah gafletin doldurduğu cam kırıklarıyla uyandım kalbimin,senden ne kadar da uzağım?Ve  Fatıma ne kadar yakın.Fatıma  yazmış,ben okuyamadım..En son akşam sohbetinde kızımın isminin Fatıma olduğuna sevinmiş,Fatıma okumalarına başlamıştım,yarım..Halbuki Fatımasız bir kadın yarım..Meryemsiz olamadığı gibi..Ehli beyt okuyordum.Can parçası,sireti Meryem değil.Sibel Eraslan okuyamadım,niye?Dil mi itiyor,hislerim mi,yoksa popülariteyi reddedip,herkesin çok güzel dediğini okuyamayan nefsim mi?Ama okuyayım inş,maksat kendini çözmek..Maksat Fatıma yı bulmak,Meryem i görmek..

Sonra dünden beri düşünüyorum,kadın ne girift bir insan onca özlediğiyle beraberken,özünden bir şey dökemiyor da ortaya en yüzeysel şeyleri konuşuyor,nimetleri sayıp dökemiyor da,şikayetleri dizeliyor,kadınım ve muzdaribiyim girdabımın.Fatıma ya ne kadar muhtacım..

Sonra gece seheriyyatı açtım,bir gence nasihat çıktı,yani evladım sen hata yapmaktasın dedi,uyku uyanıklık tekrar düzene sokmak lazım...

Dostlarım!!Bir dahaki buluşmaya kadar Fatıma ve Meryem okumaları yapalım,her kadın bambaşka bir renk,ve renksizliğe ulaşmışların herbirimizde aksi farklı,faydalanalım...

6 Haziran 2011 Pazartesi

Gönülle Hasbihal


-Nasılsın?
-Hamd duasında..
-Nasılsın?
-Ne asılsın,aslın ne halde,halin nasıl?Soruyorum,ağırlığına talip olarak halinin,bedelini ödemek üzere soruyorum nasılsın?Aslını bildiysem halinin,dermanını aramam gerek derdinin,soruyorum nasılsın?
-O zaman sorma,kaldıramazsın..Kim yüklenir gönlün yükünü,dağlardan kuvvetli misin,az mı emanetin?
-Sensin benim anlamım,anlat nasılsın?
-Bir Medine gülü kokusu isterim,ararım bulamam,içime çeksem koklayamam,bataklığa alışmış burun gül koklayınca bayılır kalırmış,korkarım..Hanımeli,iğde kokuları karşır şehrimin ısınan akşamlarına,sevsem de alışamam..Burnumu sızlatan o kokuyu hiç bir yerde bulamam..Avcuna düşen yağmur damlası değer taa içime,onun için mutlu olursun sen,bir haber alt üst eder toprağımı heyecanlanırsın,çatlarım da bazen kuruluğundan,daralır kalırsın.Nereleri çeker içim,hangi şehirlerde gezerim her dem,bilemezsin,kah bir İstanbul şiiri dökülür dilinden,kah bir Medine havası solursun,kah Mekke nin çekimine kapılırsın iki leylekle gökte dönen,kah nemli bir kızıldeniz hayali soluklanırsın,el Halil de dolanırsın da cesur bir ürkeklikle bazen,Kudüs le bayraklaşırsın,tümden dünya silinir bazen,bir avuç toprakla umutlanırsın...
 Renk olursun,yeşile meftun..Renksizliğe hayran..Kırmızıya giryan..Son mavidir yine de,umut ve ölüm,gök ve deniz..Söyle şimdi medinenin göğü başka bir mavi,kubbesi başka bir yeşil değil mi?Haydi çözebilirsen çöz derdimi...
-Allah ın verdiğini men edecek,men ettiğini verecek yoktur.Lekad mennallah..
-Hamden kesiran tayyiben mübareken fih...

5 Haziran 2011 Pazar

Hali beyt

            
              Ev hali,dilimizde bir deyim gibi mazeret yerine..Halbuki ne kadar mühim evin hali,halimiz bizim..Ev,beden,kalp...Ahali,azalar ve duygular..Hepsi birbirine zincirli...Dağınık bu ara galiba halimiz,evlerimiz gibi,herkes birbirinden dua istiyor belli...Geceler kısa,gündüze aksedecek bereketi yakalayamadık belki...Taşınasım var çokça,dipli köşeli bir temizlik,insan kendinden kaçabilir mi?Bugün kendimi şikayet ettim Rabbime,çok üzüyor bugünlerde beni...Bu bedenden taşınılabilir mi?Kalp nakli mümkün mü?
              An ve hal,tek çaresi galiba bu bunalmışlığın.Beden bir an sonra aynı beden değil,taşınıyor anbean,kalp çevrilip duran halden hale,ya mukallibel kulub duası onun için var değil mi?Bir düzenleme ,depolama,atıklardan kurtulma,süsleme,basbayağı dekorasyon fikirleri üretiyor zihnim evle ilgili,doluya koysam almıyor boşa koysam dolmuyor,vazgeçiyorum..Günlerdir namaz sonrası seccade başında bir dergi köşesinden,bir başlık göz kırpıyor: Evimizde Hal Eğitimi...Derde deva sadra şifa,Rab her yerden bir haber gönderiyor...Üç aylar tam da hal değişim mevsimi değil mi?Duasıyla birlikte,Allah ım Recebi ve Şabanı bize bereketli kıl,bizi Ramazan a ulaştır...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...