ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

30 Kasım 2010 Salı

Kıvam,Terkip,Hayat ve Monotonluk

       Hayat bir kıvam istiyor insandan..Bunun için sürüp gidişi,olur da bir gün ortaya leziz bir şey çıkar  mı bekleyişi..Zaten yok mu her şeyin bir terkibi.Su bile iki hidrojen bir oksijen değil mi..Şu her gün göre göre alıştığımız su,tıpkı insan gibi,nedir insanın terkibi peki,bir kaç damla kan binbir türlü endişe mi sahi...Her gün bambaşka bir halde oluşumuz göstermiyor mu içimize bir şeyler katıldığını ya da eksildiğini...Harcamıyor mu,israf etmiyor mu insan en somut, basit ve anlık lezzetlerde tarif,kıvam,kombine yeteneğini...Bugün neyim eksik benim..Neyim fazla ki böyleyim..Kıvam tutmamış,vasat nerelerde kalmış..Bir baksak,kokusundan anlasak,kokuyor buram buram aslında,ah bir koklasak,kaçmasak..
       Bu tatlının üzerine meyveli sos,bu elbisenin üzerine şu kolye,altına şu ayakkabı,damağımda şu lezzet,kolumda sevgilim bile bir kombinenin parçaları..Ununu fazla koymuşum sert oldu böreğim,dua edememişim yavan oldu işlerim,rast gelmedi niye,faydasız bir iş mi acaba,içine hangi duygu olmalıydı..Bu hareketin üstüne bir tebessüm ne iyi giderdi,bense donup kaldım,akmadı,olmadı..Oysa bir krebi tutturmak,bir pilavı tutturmak zor bir iştir,uğraşırız,ben onlardan önemsiz miyim...Ruhum taşlaşana kadar beklemesem,bir yöntem geliştirsem olmaz mıydı,üstünden kaç gün geçer pişirdiğimiz yemeğin,ruh bekler kandilden kandile,ölümden ölüme,çaresizlikten hastalanmaya yenilenmeyi,ille dara düşünce mi..





Güne yeniliksiz başlıyoruz her sabah
Aynı kör aynasında küflü alışkanlıkların
Süsleyip saklayarak sıkıntılarımızı
-Kendimizden bile-
düşüyoruz ömrümüzün o ölü çizgisine
duyarsız,devinimsiz,umutsuz
Güne heyecansız başlıyoruz...

Şükrü ERBAŞ




        Ne kötü değil mi? Neden hayat monotonlaşır..Her gün aynı iş..Çoluk çocuk, gönder,gelsinler, iş,bulaşık,yemek, çamaşır..Her gün aynısı..Kapansın perde akşam olsun,açılsın sabah olsun ondan mı...Aynı insanın aynı işi aynı şartlarda yapma imkanı var mı, asla,iş aynıysa da neydi formül,verene duayla,iş+ruh+sonsuz,hiç bir zaman aynı olamaz yaptığın iş,aynıysa fena,ruh yok işin içinde sonsuz yok.Yetişmeyen zaman var,iş bile şikayetçi bizden,kaybolmuşuz kendimizden...Renk,tat,koku,dekor değişikliği ne kadar önler sıkılmayı,bir an,gün,hafta sürer mi,malesef..Ruh katmalı hayata,ve hayat vermeli her an ruha,dilenmeli kudret akışlarının sahibi Hayy olandan....

29 Kasım 2010 Pazartesi

Tarz Sahibi Olmak ve Moda

     Geçen haftalarda ablam tarz sahibi olmak lazım deyince,Ankara da yaşayan ve avmlere gömülen bir şehrin şahidi olan herkes gibi ben de billboardları hatırladım ve de onları ilk gördüğümdeki düşüncelerimi,ne diyordu,tarz sahibiyim onun için ank.amall deyim.Halbuki hiçbirinde tarzdan eser yoktu,görünen resimlerin,kıytırık bir şapka veya kolyeden başka...Herkesin aynı şeyi giymeye çalıştığı,aynı rengi,modeli,kumaşı,aynı çirkin çizmeyi sırf moda olduğu için mesela,ve sadece bu ürünlerin ve bir de büyük bedenlerinin satıldığı bir yer nasıl tarz sahibi yapar birini,her mevsim değişir mi bir insanın tarzı,aynı anda tüm şehrin içine sarı giyme ilhamı gelir mi,hani vardı renklerin dili...Geçen sene alıp bu sene de giyemezsin yeni ve sıcak çizmeni,çünkü ucu sivridir,ya da düzdür,ve ya topuksuzunu arayamazsın,anne modeli dedikleri bir şey verip gülerler bir de,bir de dizi karakterleri belirler ne giyeceğini o daha beteri...Eşarplarda artık çiçek demodeymiş.Ayakkabı,makyaj malzemesi,bisküvi,çay seti,şehir silüeti,çapa ve gemici dümeni..Hatta buradaki markalar da yerel olduğu için ikinci sınıf olmuş.Mümkünse burberr.y,luıswitton,dior,eşarpçı arkadaşım diyor,bu bayram pudra ve gri satmaktan öğ diyor,tesettür modası ve defilesi fikri,ille aynı tip üretilen dış kıyafet serisi....
       Bayramda çok saygı duyduğum bir yaşlı hanımefendinin evi,balkonunda ayrı bir oturma grubu,duvarda küçük raflar geyik silüetli biblolar,minik süsler,ortada bir sehpa,dergi sayfasından kesilmiş gibi..Sehpanın üstünde altında evin düzenine inat dağınık bırakılmış bir sürü dergi..Ne peki,Skylıfe,th.y dergileri,peki kim okuyacak şimdi bunları,kendisi cüzünü okuyor içerde,dolabın içinde güllü yasininin yeri..

       Halbuki böyle mi olmalıydı müslümanın giyimi,evi?Ne güzel diyordu ablam,her şeyin bir anlamı olmalıydı insan için,açıyorsa başını bir anlamı,kapıyorsa bir anlamı,bugün giyindiğinin bir anlamı,dün giyindiğinin bir hatırası..Köşeye koyulmuş çiçeğin evin ruhuna bir katkısı..Kullandığı ve kendisine hizmet eden şeye vefası...Moda değil diye atabilir mi müslüman,ismini öğrenmekle anlam bulduğu eşyasını,efendimiz değil miydi isimlendiren eşyasını...Soramadım,bulamadım ne isim vermiş acaba efendimiz o eşyaya,çokluğun acısını ilk kez bu kadar derin hissettim..Moda insan ruhuna ve bireysel farklılık ve farkındalığa vurulmuş bir darbedir.Hiç bir şey için değilse vefa duygusunu yok ettiği için onunla mücadele edilir..Bir de sosyolog gözüyle bakmak için imaj ve takva okunabilir.(F.Karabıyık Barborosoğlu)
       Ne çok kıstas var diyordu halbuki,yahudiye benzemeyeceksin,hristiyana benzemeyeceksin,erkeksen kadına,kadınsan erkeğe benzemeyeceksin,benzemeyeceksin yani özgün olacaksın,sadeliği seveceksin,şu elbise de ne güzel alsan diyene,sonra giyeceğiz diyeceksin,üstündekini beğenene hediye edeceksin,hırkanı kilometrelerce ötede bir sevdiğine hediye edeceksin..Ve o hırkayı sen giymiş olacaksın,sevdiğine en büyük armağanın senden bir dokunuş olacak..Ne giysen ne güzel olacak,kırmızı giyince kırmızı kırmızı olcak,sen mavi giyince mavi güzel,sen giyince siyah güzel,beyaz güzel...Tarz sahibi olacaksın...ve içten içe bileceksin ki en güzeli takva libası....

28 Kasım 2010 Pazar

Korunaklı Şiirler Yaz Bana...sevgilim olmayan sevgili....

Bir şiir uzun yollardan tuttu çağırdı beni..Ne cümleler buldu,ne sözler vurdu beni..Ama bu başka..Şaşkınım buluştuğumuza,dedi yazamadın oku bari,başımı sokacak bir yer edin hadi..Hep dilenciyim,hep dilenciyim...Bağışlaması,sevgisi bol sevgili....


Dilimde ay tutuldu../..dilsizim



korunaklı şiirler yaz bana, sevgilim olmayan sevgili

sağanak yağışlı günlerimde sığınacağım bir yer bulunsun

bari, şiirlerde bir ev'cağızım olsun



üç oda bir salon yalnızlığımı kiraya vereceğim

heveslenme, senin için düşlerim başka

aklını başından alıp, gezmeye götüreceğim



ne güzel gülüyorsun, dudaklarında eski İstanbul resimleri

öyle kal lütfen, yüzüme baktığın anın resmini çekeceğim



sana söz veriyorum, sen de bana umut ver

sonra her şeyi unutup, ülkeme geri döneceğim




anlayışımı kaybettim, beni anla

karşılığında gözlerimin kahvesinden içireceğim

düşe kalka düşledim, son baharım kaldı

beni şimdi tutmazsan, dudaklarına devrileceğim



oturaklı şiirler yaz bana, sevgilim olmayan sevgili

yorgun günlerimde dinleneceğim bir yer bulunsun

şiirlerde bari, bir nefeslik yerim olsun

Pelin Onay

27 Kasım 2010 Cumartesi

Pişmanlığın Sağlaması..

    Babadan kalma bir duygudur belki bu sürgün hayatın yalnızlığı.Başka yerde sürgün vermeye neden olan hatanın pişmanlığı,kalpte yeşertilen kelimeler ve dudaktan yükselişi göğe,uçmağa,cennete,gelinen yere..Ta Adem babadan.Bir peygambere,ilk peygambere baba demek ne güzel hem,onunla bir kader birliği kurmak,sonra son peygamberin ben onları babaları gibi tanırım müjdesini duymak,evlat olmak,çocuk olmak kadar güzel böyle bakınca...
    Ama evet,bir pişmanlıkla indiğimiz bu yerden dönüş yolumuzun basamakları pişmanlıkla örülü ,amanla, özürle,hep bir hüzün ve özlem içimizde farkedemediğimizde bile..Ve Rab,Tevvab..Kabul eden bu dönüş isteğini,ilham eden hem kapı aralayan şifreyi,ta içimize,kelimelere kalbini açıp dilinden ve gözünden döküp yükseltene,zulmettiğini farkedene...Hüsrana düşmemek için eman dilenene..
    Ve affedilir kul,yaptığı zulümden dönünce,sarılır sarmalanır kalbi,sağalır yaraları,ama hiç bir şey eskisi gibi değildir artık,burası hayatın en kaygan zemini.. Adem ve Havva (as)ağladılar, aradılar ,yandılar buluştular ,affolundular ,ama karşılığında cennete geri dönmediler,en azından hemen..Dönüş yolu,kendi dikenlerimizle dolu,her basamakta zulmümden yaralanan kalbimin kabukları düşer düşmez,o zulmün ete kemiğe bürünmüş hali karşımdaymış meğer..Eş,çocuk,arkadaş,komşu,öğrenci ya da her kimse ,tam bir felaket kaçtığın kendinle yeniden karşılaşmak ve onunla uğraşmak...En çetrefilli problemi çözdünüz,artık alınmıyorsunuz mesela kırılmıyor seviyor,hüsnü zan ediyorsunuz,o da diyelim ki yani inşallah,sonra sağlaması bak bakalım nasılmışsın,ne yapmışsın,al sana alıngan bir çocuk,ya da bir arkadaş,ya da eş,içerden böyleydi anladın, dışardan nasıl duruyormuş yaptığın...
     Burası kaç haftadır,durup bakakaldığım,korkuyla zorluğun kolaylığına sarıldığım yerdir.Kızım hemen öncesinde anne ben güzel değilim dediğinde gözümün önüne dizilen yıllar,annemin çaresiz tesellilerinin içime oturduğu yerdir,kendi çocukluğunla 25 yıl sonra karşılaşmak,nasıl bir şeydir?
     Zor,tevbeler tevbesi...

26 Kasım 2010 Cuma

Adem ve Havva-Zıtların Birliği

     Havva bir tasavvurdan çıkıp bir beden giyinince insan iki oldu,yalnızlık kayboldu,her şey zıttıyla kaimdi,teklik bitti ikilik dünyası oluştu.Geniş alan daraldı,gidilecek yere hazırlandı,öyle ya,dünya zıtlıkların dünyasıydı...İstenen o ki her zıt bütünü oluştursun ve ortaya bir şekil çıksın,daire mesela...Evlilik de bir şekil böyle bakınca,daireyi tamamlamak amaç,çapın iki karşıt noktasından bakabilmek hayata..Çember bile değil istenen,ille daire içi dolu dolu yani bu karşıtlıklardan birbirine bağlanan doğrularla,binlerce doğruyla dolu,tamamlandı mı,bitti mi işin,hayır,çap genişlesin,gönül genişlesin...
     İki zıttın birleşip bir ürün verebilmesi evlilikse,her zıt evlenecek,burada,sükun bulmak için fıtrata uymak için.Çünkü zıtların sükun bulduğu yer Allah..Fıtratallah...
     Dünya,ahiretle evlenmeli,ahiret fikri dünya düşüncemi döllemeli ki ortaya amel çocuğu çıkabilsin.İmanla amelin niyedir kitapta bunca birlikteliği..Önce,sonrayla..Yeni,eskiyle...Aşikar,gizliyle...Hastalık sağlıkla,bolluk darlıkla,varlık yoklukla,kötülük iyilikle,hayat ölümle evlenmeli,baskın olmalı baki olan,sözü geçmeli...Bu da geçer ya hu,tablolardan inmeli,şu varlık dünyasına bir hiç nakşedilmeli...Ki benden beklenen bir doğumdur,hem de kendi kendimi,üç karanlıktan geçerek bir çocuk doğacak,sahici..
     En büyük zıtlık yine insanda,kadın ve erkek.Bunu çözebilen hayatı çözdü demek.İhtilafta rahmet varmış,farklılıkta bereket..Hep kendi cinsinin üstün olduğunu zanneden,okuyamıyor demek..Zaten kendini iyi zannedene cahil deniyor,görmemiş güzelini belli ki,bildiği sadece elindeki..........imiş....
    En büyük zıt kadınla erkek..Hem aşk,hem nefret,yumuşakla sert,celalle cemal,köşeliyle yuvarlak,düzle detay,ve bir sürü farkındalık,bambaşka iki gözlük,dünyaya başka bir gözle bakmak demek,ne heyecanlı olsa gerek,ama çok zor bazen nefes alabilmek,ve sağ çıkabilmek bu zıtlık iklimlerinden...

21 Kasım 2010 Pazar

Kurban,Bayram ve Yolculuk İçin Kendime Notlar

           Bazen biliyorum zannedilenler aslında bilinmiyordur,bir anda yeniden bilir oluruz.Bazen bilinenler yaşanmıyordur,eksikliğini hissederiz.Bazen başka bir biliş gerçekleşir,keşke yerine bir dahakine niyetlenmeler gelir,dersler alınır bazen,yazılmazsa kaybolur,okununca bir kez daha bir şey eklenir...


  • Yolculuğa çıkmadan,bulunduğun yerdeki evliyayı ziyaret et,yol üstünde muhakkak bir evliya ziyareti yap,yol ve sen müsait olmasanızda...(Şekerli amcayı anmayı unutma..)
  • Gittiğin yoldan dönme,muhakkak başka bir yoldan dön,daireyi tamamla,yenilen,heyecanını yitirme...
  • Dönmenin zor gelmesi üzerine tekrar tekrar düşün..
  • Seni sen yapan şeylere odaklan,kıyaslama,kıyaslanma.Rabbinle bağını bir an olsun koparma,bol bol istiğfar et,hamd et..
  • Ders al,ibret nazarıyla bak,kendine dersler çıkar ama lütfen sessiz ol,önce bu dersleri hazmet,konuşma..
  • Çocuklarının,onların sesini dinlemenin,beraber olmanın tadını çıkar,şeker çikolata makarna yemelerine göz yum..
  • Ye,dua et,sev..Her şeye rağmen sev,hele onun memleketindeysen..
  • Yeni tatları ve sana nasıl sunulduğunu farket,aslında hep bildiğin tatların o taklit ambalajların arasında nasıl muhteşem göründüğünü,o müthiş koku ve özel ambalajları arasında,yeşillikler arasından sunulan o güzel tatlar..Evet meyveler...Farket ve hamd et..Elden geldiğince doğal,işlemsiz beslen,hayret et,hayran kal..
  • Yaşlılığın için bol bol dua et..Hataları elinden geldiğince görmezden gel..Mimiklerine hakim ol...
  • Mümkünse Mesnevinden uzak kalma,üç gün bile olsa..
  • Çocuklarına hatıra bırakmak üzere değerli bir yüzük edin,bu şıktan tam emin değilim,bir yanım için parlasın diyor,bir yanım hatıra değerli diyor..Bu bayram bulunduğum konum beni yanıltıyor olabilir:)
  • Sınırlarını bil,çekemeyeceğin yükün altına girme..
  • Kırık mealle hadis ezberle,elmastan damlalar işte bunlar.. 
  • Mümkün olduğunca çok ev ziyaret et,her seferinde yeniden niyetlen,yasak savma olmasın ziyaretlerin. 
  • Her evin kokusunu hisset,ızdırabını,bununla karşıladığı bayramını,hiç bir şey gelmiyorsa elinden dua et.. 
  • Ufacık da olsa bir hediyen olsun elinde..
  • Herkesle göz göze gelme.Gözünün içine bakma.Unutamayacağın mesajlar verebilir bir bakış..
  • Öfkeyle başa çıkma yolları geliştir.İçindeki kıvılcıma su dök..Kıvılcımın varacağı yer ateş çünkü..
  • Abdestsiz ölmekten Allah a sığın,abdestsiz adım atma.Abdestsiz yapılan işlerin abdestsiz ölmeye kapı aralayabileceğini unutma.
  • Sana söylenenleri iyi dinle...Özellikle garip insanların safiyane sözleri,çok şey anlatabilir..
  • Rüyalarına ve gecelerine dikkat et..
  • Kurban edilecak hayvanlarla bağ kur,efendimizin önüne koşan develeri hatırla,o hayvanların insanlar içinde şehit mesabesinde olduğunu hisset,yan yatan başını okşa ve salavat getir.İçten içte yalvar yakar salavat getir hayvanın teslimiyetini gör gözünün içine bak,o sana bakıyor olacak,ve ellerinle kapat gözlerini,canın çıkışını izle...
  • Dokun,kokla,gör,duy ve tat..Düşün ve hisset ....Vesselam...



Not:Dönüşten hemen sonraki ders der ki,Mahmut Sami Ramazanoğlu hz.yolculuk için ,
  • Perşembe ve pazartesileri seçermiş.
  • Yolculukta hiçbir şeyden hoşnutsuzluk göstermezmiş.
  • En ufak işler için bile olsa yol arkadaşıyla istişare edermiş.
  • Karar verilen saatte yola çıkar,önceden karar verildiği gün dönermiş.
  • Temkinli,tedbirli olur,yanına gerekli eşyaları muntazam biçimde alırmış.Bavula bile konan eşyalar beyaz bohçalar içinde olurmuş...29 kasım

15 Kasım 2010 Pazartesi

Durmak...

Durmak bize ne çağrıştırır,ilerlememek,kalmak,yavaşlamak,yetişememek,duraklama döneminin sonu hep çöküş müdür?Oysa hızla yürüyüp giderken ilerdeki ufuğa bakarak,önümüzdeki uçurumu nasıl görürüz durmazsak?Durmak lazım o zaman,tüm ahir zaman saatlerinin modern yetişemedin zillerini sustururarak..Durmak ve düşünmek,derinden derinden hissetmek.Durmak ve görmek lazım,dokunmak bazen,bazen durmak ve duymak...
Durmak ve anlamak..
Durmak-düşünedurmak..
Standing_understanding..
ve-ka-fe_a-ra-fe...
Türkçe den çok daha belirgin ingilizce ve arapçada anlam bağlantısı.Arefe bilmek demek,tanımak,önceden bilinenin hatırlanması canlanması gibi bir anlamdı sanırım.Vakfe durmak.Ayakta durmak,durmak ve çağırmak,dua..Ne küçük olduğunu anlayarak.Kocaman arafat dağının üstünde,siyah beyaz karıncalar gibi seçilmek,ayakta ve eller havada ille zilhiccenin dokuzunda,arefe gününde beklemek..Affedilmeyi,kavuşmayı,düşmanlıktan kurtulmayı,tekrar beyte dönmeyi,dönedurmayı,haceri anıp koşmayı ,hacerül esvedin karşısında selam durmayı,avcuna öpücüğünü koyup çocuk gibi gözü yaşlı ama ümitli selam göndermeyi beklemek.Durmak ve hatırlamak,veda haccını,efendimizin açık omzundan yayılan gül kokusunu duymak için yeniden durmak ve bir nefes almak,işte sesler yükseliyor,dur dinle,lebbeyk allahümme lebbeyk..Bak efendimiz Ömer e sesleniyor sen güçlü bir adamsın sakın hacerül esvedi öpmek için omuz vurma,yetişemezsen uzaktan selamla diyor,dur,koşma,dur düşün..İşte kasva,göğsü arafata dönük,şu dua böyle uzun ,Rahmetin salihleri kuşatacaksa günahlar kime gitsin diyor,efendimiz söylüyor,öğle ikindi birleşiyor,dur,kağıttan okuyup geçme..Dur,öylece dur,kendini farket,selam gönder,örümceğin,çöldeki kelerin,efendimizin elinde kurban edilmek için yarış eden develerin,yavrularını emziren köpeğin,yuva kuran kuşun diliyle,kendi dilinden utandın belli..Vakfe,arefe,hac,kurban,bayram..Neresindesin,dur ve düşün..

Düşün nedir bayram telaşın,nedir umduğun,var mı hala yatağa başını koyarken çocukça bir umudun bayrama dair,kıyafet heyecenlandıramaz artık seni,kandırma kendini var mı görmek istediğin bir düşün,razıyım rüyada yüzünü göster,bu kul varlığından soyunmak ister,diyen mısra hayat bulur mu zihninde..

Düşün ne güzel bir yerdesin,ne güzel insanların yanında,sesinle varlığınla ortamı kirletmemek derdindesin hala,elinin değdiği yerleri temizledin,şimdi gönlünü sahibinin yıkayacağı vakit,çeşmelerden zemzem akarmış ya hani,göklerden rahmet yağıyor aç gönlünü,itiraf et kirlerini,kalplerin öldüğü gün ölmeyecek bayram gecesini ihya edenin kalbi...

Hiç bir ırmağa benzedin mi kalabalıklar içinde,yoksa set mi oldun akan ırmağın önünde,düşün ,bahaneleri geç,müzdelifeden minadan aktın mı,mina da kaldın mı,yoksa rahat olasın diye oteli aradın mı,bir çadıra neleri sığdırdın,hac anılarına hangi şikayetleri,şeytan taşlayana kadar çektiğin acı şimdi yanmana değdi mi,dur üstünü örtme,düşün..anla ki bayram edebilesin...

Her şeye rağmen senden vazgeçmeyen Rabbine dön,hamdet,şükret,yan,yakıl,sevdiğini,sevdirdiğini,mucizesini,yeniden seni ellerine aldığını,şefkatle sarmaladığını,yarım kalan dairelerini sevgiyle tamamlattığını anla,anlat,dur,anla,dur,sus...

Bayram bayram olsun,her vakfemiz bir bilişe,her bilişimiz takvaya,çabamız saya,her tamamladığımız daire tavafa,her selamımız istilama,kurbanımız infak ve yakınlığa,namazımız miraca,hayatımız hacca dönüşsün inşallah...Aşkla...

12 Kasım 2010 Cuma

Susmak Ne Yapıyor?

Saklıyor sarmalıyor,bir kale gibi kuşatıyor,içinde varsa iyi birşey,bir his,bir mana..
Tutuyor,örtüyor,zarar verdirmiyor,yangın üstüne bir battaniye oluyor hiddetliysen..
Sana kalıyor,işine yarıyor,kullanılıyor ve böyle yaşıyor kelimeler susup gözden akınca,bakışına bile sukut terbiyesi öğrettiysen..
Kuşu evcilleştiriyor,renkleri güzelleştiriyor,eşi sakinleştiriyor,yemeği lezizleştiriyor,misafirleri ağırlıyor,kaktüsleri fışkırtıyor sessizliğin güzel sesi..
Çiçekler bile sağ elini kaldırıp sol elini daldırıyor,kimi dimdik durup boy verirken,kimi yere bin boyun büküyor,yarım yamalağım deyip susarken..
Hayat sukun buluyor,hayat çetrefilli,hayat zor,hayat güzel,hayat kolay demeyip,hayat...deyip susarken..

Dün susan birine gittim ben..İyi ki..Artı eksi ne çok şeyimi gösterdi....

10 Kasım 2010 Çarşamba

Sevgili ' ye...

İçin içime değer gibi yıldızlar
Ellerimi tutar gibi hilal,
ama bıraksan düşeceğim
gök yüksek ve engin
biliyorum
yine karanlık içeceğim
yine geçeceğim
daha önce bilmem kaç kez
gün gece demeden geçtiğim
iç dehlizlerimden
iç çekeceğim
ah diyeceğim
seni uzaktan seyredeceğim
dolunay
kokunu içime çekeceğim
sızlayacak içim
özleyeceğim
gözün gözüme değer gibi yıldızlar
Göğün gözü güneşle ay
Hep bakacağım seni görmek için
Göğe..
Göz göze gelmeye..

9 Kasım 2010 Salı

Geçmişten Bugüne...

      Hilal ne güzel bir yazı yazmış.Yerinde,sahiden,hemde yaşarken,sonradan değil,güzellik görebilen olmak ne güzel,ben doğuyu eşimin memleketi olarak gördüm.En işlek caddede,madonun üstü,süslü evleri,elit ve okumuş camianın oturduğu yerde evleri.Zaten Malatya doğunun parisi!:)Doğuyu çok kötü dinledim arkadaşlardan,hiç gurbete gitmedim ben,gitsem ne yazardım bilemiyorum.Eskilerden birşeyler de siz yazın demiş Hilal.Korktum,biliyordum böyle olacağını.Herkesin gurbeti farklı ben hep içerlerde acı çekmekle uğraşmışım.Burnumu çeke çeke yazdığım defterlerin birini atmışım,biri kayıp..Yarım yamalak karalamalar buldum,kitap araları,defter sonlarında,değişik değişik yıllarda yazılmış..Ama ne iyi geldi gerçekten,keşke daha çok şey kalsaydı.Vazgeçtim böylesi hayırlısı...
      İşte biri,Mızraksız İlmihal içine yazılmış,zaten bu kitap resmen defter gibi kullanılmış.Üniversite 2ye rast geliyor...Hani derler ya,sene 2000...Yine aylardan kasım.Sanki sende kalmış bir yanım..Yine dağıldım:)

       ''Ok atamayan ürkek bir kirpi olmak ne kötü.Bir sürü bilgi ezberlemiş,Türkiye üzerinde oynanan oyunları bilmiş,ama ok atamayan.Aslan gibi cesur olmaktan bahsedeceksiniz bana.Aslan cesur mu gerçekten?Aslan gibi güçlü olmak mı,huma kuşu zararsız olmak mı?İstediğini elde etmek kahraman olmak mı?
       Cesur olmak,istemek,istediğini elde etmek ne kadar uzak bana.Oysa iyiyi istiyorsa cesur olmalı,bir şeyi istemek için herşeyi kaybetmeyi göze almak lazım bazen.Endülüs gemileri yakanlarındır.Bazen bir şeyi elde etmek yetmez.
        Çaba güç,kazanmak istek,elinde tutabilmek sorumluluk,yanında kalabilmek emek,sonsuza yürüyebilmek yürek ister!''
 
         09-10-2005,tarif defterlerinin arasından..İlk defa kızıma günlük tutmaya başlamışım,uzuuun bir girişat yazmışım.
        ''...............Sayende ben öyle yapmam dediğim ne varsa yapıyorum bebeğim.Sallamadan çok nadir uyuyorsun mesela şimdi durdum diye yine uyandın.
       Üç aylık olmana bir hafta var.(Gün saymaya bakar mısınız?)Bu ara hamdolsun iki saatte bir uyanıp geri uyuyorsun.Sabah 7de uyanıp bir daha uyumuyorsun:(Ama öyle tatlı gülüyorsun ki tüm uykum kaçıyor.Bugün yine öyle kalktık,biraz sokuldun koynuma,babanı uyandırdın sonra.Söylemesi ayıp her yeri ve her yerini batırdın,banyodada çok ağladın.Giyindin,ağlamaktan yorulmuşsun,uyudun.Hemen yatağa koştum,üstümü örttüm uyandın.Şimdi uyuyacaksın,ben gideceğim sen yine büyük ihtimalle uyanacaksın ama olsun,sen bütün uykulardan tatlısın,seni çok seviyorum...
        24-03-2006
        Yavrum benim,5 aydır defteri elime almadım.İlk yazıyı yazıp defteri kapattıktan sonra öyle ağlamaya başladın ki,ne yapacağımı şaşırdım.Hiç bir şekilde seni susturamadım.Anneanneni ve dedeni çağırdım.Üçümüzde susturamadık,battaniyenin arasında sızıp kaldın sonunda dualar arasında.Ve ben bir daha yazmamaya karar verdim.Bugün Bismillah dedim,yeniden..
       8 aylık oldun,tüm çekmeceleri boşaltıyorsun,birinci yürütecini parçaladın,baban ikincisini aldı dün.Seni biraz önce yatağına yatırdım,dönenceni çalıştırdım,çok yorulmuşsun ağlamaktan,elektirik süpürgesi en büyük korkun da,temizlik yapılınca çok yoruluyorsun o yüzden.Evin yarısını kucağımda ağlayan bir 'bobi'yle temizledim.Bu babanın sana verdiği özel isim,beğenmediysen önemseme,bana da böyle şeyler söylüyor,bence sevimli..
      A-da-da-da sesi kesildi yine ağlamaya başladın,umarım uyursun,daha yürüyüş yapıcam.Artık ayağımda uyumuyorsun.Zayıflayacağım diyorum ama sen sütsüz kalma diye gece kek bile yiyorum......kiloyum.Tombulum,ama seni seviyorum..
      23-06-2006
      Artık yürüdün.Bugün iki kez arkamdan banyoya kadar gelmişsin.Öyle tatlısın ki!Ham ham diyorsun ama yemiyorsun,hop hop deyip top oynuyorsun,hadi hadi diye dışarı çıkmak istiyorsun,temel dertlerini söylüyorsun yani.Yani benim güzel bebeğim,sen bana Rabbimin verdiği çok güzel bir nimetsin.Beni temel ihtiyaçlarımı karşılamaya,namaza bile bırakmak istemiyorsun,olsun..........Hamdolsun,şükrolsun.Sen Allah a güzel bir kul,hayılı sağlıklı bir evlat ol,bunlar sorun mu,Allah bize,hazım ve kuvvet versin...............Ama kendimi çok yorgun hissediyorum.Çok uykum geliyor,Allah ömür verirse yaklaşık 8 ay sonra  kardeşin geliyor.İnşallah çok iyi anlaşırsınız.Ben seni çok seviyorum.İnşallah Allah onu da sevdirir hepimize...''

       Bu kadar yeter değil mi,bana çok iyi geldi,unutmuşum nasılsa..Allah razı olsun Hilal,senin vesilenle bunlar atılıp kaybolmadan tekrar okundu,duygulanıldı,zamanın farkına varıldı,şükredildi.Elhamdülillahi ala külli hal..Oku kitabını deyince neler çıkacak acep hayat kitabımızdan,yine korktum şimdi....
   

7 Kasım 2010 Pazar

Konumuz Kümeler

       Bize çok yapmacık,asık suratlı,gıcık görünen biri bir diğerine nasıl tatlı,sevimli,güler yüzlü görünür.Bir insan arkadaşları arasında ayrı,ailesi arasında ayrı,iş çevresinde ayrı bir renk sergileyebilir mi?Evet.
       Herkesin bir kümesi var.Rengini kendinin belirlediği,değiştirdiği..Ve bu kümeler,özel bir istekle kesiştirilir,akraba oluruz bize en ters insanlarla bazen,komşu oluruz.Bazen birleştirilir,elemanların tamamlanması gerekir,evleniriz.Bazen kapsar bir küme diğerini,alt küme olur diğeri.Büyük olur bazı kümeler,tanırlar kendilerini ve bilirler alemleri içerdiklerini.Alemlerin Rabbine boyun eğer kümeleri...
       Hayatımıza giren herkes ama herkes otobüste yanımıza oturan,okulda aynı sınıfa düştüğümüz,elti görümce,gelin,kayınvalide,çok uzak bir akraba belki,belki anlaşılamayan bir kardeş,hepsinin hayatımızda bir anlamı olmalı.Bize verdiği bir mesaj.Yüreğimizi genişletecek,içimize ördüğümüz duvarları yıkacak,bizi şunları sevmem,böyle yapanlardan hoşlanmam demekten kurtaracak...
       Her kümede aynı rengi tutturmaksa bir hedef.Efendimiz gibi,ihmal ettiği bir alan bulunmamak.En sevgili eş,en merhametli baba,en sadık dost,en adaletli devlet başkanı,en sevecen dede,en anlayışlı kayınpeder,en güzel damat,en saygılı yeğen,en sevimli torun,en hayırlı insan,en değer verilen sevgili kul,en çok şükreden kul,en vefalı peygamber...
       Zor çok zor,ama çok güzel kokusu bile ne güzel değil mi?

5 Kasım 2010 Cuma

Zulme Dair

         Zulüm denince savaşlar,işkenceler,birinin diğerini ezmesi canlanır gözümüzde.Oysa Rabden alınan kelimeler,ve dönen kabul bulan kelimeler içinde kendine zulmün itirafı var...
          İnsan kendine neden,nasıl zulmeder?Hiç kimse bir diğerine kendi kendine ettiği kadar zulmedemez..Düşünsenize bizim için çok önemli bir sınav varken boşver diyen,gel alışveriş yapalım,hadi uyu,çok uykun var diyen,son gün bakarsın,olmazsa kalırsın battı balık yan gider diyen bir arkadaş nasıl bir arkadaştır.Sinirlendirip galeyana getiren,içini kin,dışını alev sardıran ve iyi yaptın diyen başka biri olsa ne kadar sürdürürüz onunla arkadaşlığımızı?Onun için kendi bile kendine dost olmuş peygamber diyor ya,Ya Rabbi,bir göz açıp kapatıncaya kadar beni bana bırakma..


         İnsan kendine nasıl zulmeder?
  • Kendini keşfe çıkmayarak,tanımayarak sınırlarını ve kapasitesini bilmeyerek..
  • Kapasitesini doğru alanda ve nispette kullanmayarak.
  • Kainata göz yumarak,onun akışına kulak tıkayarak.
  • Durmayarak,düşünmeyerek.
  • Güneşle doğmayıp,karanlıkla örtülmeyerek.
  • Aslı  bozulmuş,emeksiz yemekler   yiyerek,çok yiyerek.
  • Vakitsiz,düzensiz,şekilsiz,deliksiz uyuyarak.
  • Düzen tutturmayarak,kendinin ve kainatın düzenini bozarak,DAİREyi  bozarak,yamuk yumuk ya da köşeli olarak.
  • Nerden geldiğini,ne yaptığını ve nereye DÖNECEĞİNİ unutarak.
  • Boş işlerle vakit öldürerek.
  • Kendine yaramayacak bilgilerin alimi olarak.
  • Her konuda yorum yaparak,çok konuşarak.
  • Biliyorum,zaten ben,aslında ben,eskiden ben,ama-lı  cümleler kurarak.
  • Bunları haketmemiştim,nerde bende o şans,ah felek diyerek.
  • Kendini  çok özel ve önemli görerek,kimseye ihtiyacım yok diyerek.
  • Gülümsemeyerek,affetmeyerek,sevmeyerek.
  • Surat asarak,kin tutarak,nefret ederek.
  • Arka sokaklarda kaybolup,kendini iyi bir yolda zannederek.
  • Hatalarını önemsemeyerek,ufak başarılarını gözünde büyüterek.
  • Takdir bekleyip,eleştiri kabul etmeyerek,gelişmeye kendini kapatıp ben oldum diyerek.
  • Derdini başkalarına anlatarak.
  • Hissetmeden yaşayarak.
  • Ne derler diyerek.
  • Bana ne diyerek.
  • Sana ne diyerek.
  • Konuşmayarak,dua etmeyerek,ağlamayarak.
  • Alnını yere koymayarak.
  • O nu aramayarak...

               Ve  daha  bilmem nicesi...Ve her zulmün vardır bir bedeli...

4 Kasım 2010 Perşembe

Oyun ve Oyuncak Duası

    Dün akşam çocukların dualarını dinledim.Yiğit önce teşekkür etti,bana oyuncak verdiğin için çok teşekkür ederim Allah ım,Irmak büyük ve bahçeli bir ev istedi kedi almak için,ve tabiki kedi istedi.Bunu duyan Yiğit unutmuşum ben de köpek istiyordum dedi.Başka,deyince Irmak anladı galiba,bütüüün bebeklere,hastalara,müslümanlara yardım et Allah ım,dedi..

     Geçen gün bir oyuncakçıyı dolaştım.Bir ev kursak ve içini döşesek oyuncaktan,bir ay sonra modası geçer yetişilmezdi herhalde.Bütün ev aletleri,sesleri,işlevleriyle ve o kocaman halleriyle oyuncakçıyı beyaz eşyacıya dönüştürmüştü.Fırın bile mikro ve ankastre olarak iki taneydi.Zavallı çocuk,bunların karşısında ne kadar savunmasızdı.Hayal gücü nasıl pıstırılmış,alanı ne kadar daraltılmıştı.Mikserle kekini çırpıp,fırınına koyan eviyesinde bulaşıklarını yıkayan çocuk,hiç hayal kurmadan 3.gün aynı işi yapabilir mi?Ama istemeden de yapabilir mi,altını ıslatan bebek istiyormuş Irmak,bunlar güzel değil di mi,barby iyi değil sevmiyorum diyor ama..Çocuklar da oyuncak istiyor gizli gizli,biz de  oyuncak, kendimce gizli gizli...Dualardan belli..

    Dünya bir oyun ve oyalanma yeridir dedi,dünyayı yaratan Allah..Gerçek hayat ahiret hayatıdır dedi dünyayı dışarıdan seyreden peygamber.Oynamak,eğlenmek,oyalanmak istiyorum dedi insan...Allah ın ,peygamber in dediğini duyanlar bile oyunsuz kalamadı,sıkılır da yenisini ister ya oyuncağın çocuk,insan da öyle yaptı,sıkıldı ve bir değişiğini istedi.Evinin,mobilyasının,arabasının,kıyafetinin,saç renginin,kaş şeklinin,işinin,yemeğinin sürekli değişmesini istedi.Çocuğunu bile belki değişirse diye istedi,kızsa erkek,erkekse kız,oyuncağı değişsindi,o hep eğlensin,hep gülsün hep mutlu olsundu.Ama öyle olmadı.En mutsuz çocuklar en çok oyuncağı olanlar oldu,oynamayı bilemediler bir türlü,her yer doluydu,hareket imkanı yoktu,oyuncakların çokluğu meşgale demekti.Öyleydi,bebeğin bile önüne ikiden fazla oyuncak verseniz ikisine de bakmaz,ağlardı...Ama oynanmasa bile alınmalıydı oyuncak,gün gelir oynanırdı..
      Bir de herkesin kendine özgü oyuncakları vardı,içinde toplu duada saysan bitmezdi,oğlana iş,hayırlı ve sarışın gelin,ev,kredi borcu,araba,3 oda ev,kilerli ev,onun için ümmeti Muhammed e edilen duadan,pakistanda sel altında,nijerde çöl altında olan insanlara duadan sonra ve buradaki amin diyen din kardeşlerimizin gönlündeki murat denilince ses dalgalanır,aminler çoğalırdı.Çokluktu istenen,her yerimiz çokluktan görünmez olmuştu bizim.Ne çok kıyafet,ne çok mutfak eşyası,ne çok ondan ne çok bundan..
        Halbuki azı sevmek kolaydı.Azı sevmek güzeldi.Güzel olan azdı.Efendimizin eşyalarının isimleri vardı,az olunca isim konulabilir ancak,biz hangi eşyamıza isim verebiliriz ki,Ayşe nin uçan atına binbir kanat takamadık,kanatlarını kopardık oyuncakların,eşyanın sırrını unuttuk,çoğalttıkça horladık,onlar da üzüldü...
        Oyuncak istiyoruz.Oyun..Korktuğumuzdan emin,umduğumuza nail eyle diyoruz ya,korkuyorum,neden korkuyor neyi umuyoruz acaba...

    

3 Kasım 2010 Çarşamba

ANSIZIN

Durunca
Öylece durunca
Bekleyip durulunca
Hızlıca akıp giden hayat
İçinde durdurulunca
Saatler susunca
Vakitsiz bir an olunca
O an içinde uzayınca
Ve olunca ansız tüm anlar
Ansızın

Düşününce
Ağır ağır gelince
Bekleyerek gelişince
Ansız hislere düşünce
Hareketler durunca
İçinde herkes susunca
Ve ölünce kıpırdayan canlılar
Ansızın

Bakınca
Gözlerini ayırmayınca
Görüldüğünün farkına varınca
Göz göze gelmenin hayali sarınca
Bakışlar ansızlaşınca
Lisanlar yetmeyince
Akıl erişemeyince
Ve daldıkça derine tüm bakışlar
Ansızın

Görünce
Göremeyince
Görmeyi düşünemeyince
Düşünceyi göremeyince
Yüzünden başka her şeyi
Yokluğa gömünce
Ve mavi bir denizde yüzünce tüm varlar
Ansızın

Sevince
Tüm bahaneler silinince
Sevgilinin evine usulca girince
Tüm kapılarını açınca
Sır perdelerini yırtınca
Sevince sevilince sevince
Ve dönünce sevince tüm gamlar
İncir ve zeytinden tat alınca
Ansızın

Dururmuş zaman
Yok olurmuş mekan
Görünen herşey yalan
Kafesler viran
Elif,he,bir an
Bir düş eskilerden kalan
Na...an
Ansızın

Bir de pervazlara konan güvercinler
İçimden kalkıyorlar gibi, kanat sesleri
Bir ışık huzmesi
Diz dize,göz göze
Anlatamadım ki,
Anlamadım da aslında,
Şimdi dilsiz
Şimdi lisansızım...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Sarılmak ve Okumak

Ve sen yine öylece kalakaldığında


Kelimelerin susmaya durduğunda

Gözündeki yaşları saklamaya çalıştığında

İçinden ağlayıp,zorlandığında

Kalabalıkları delen yalnızlığınla

Görünmez olmayı dilediğin o anda

Biri olmalı,seni sıkıca saran

Kemiklerini hissetmelisin ,seni ayakta tutan

Ve çıkınca içinden o tuhaf ses ölümü hatırlatan

Bırakmalısın artık ne varsa taşıdığın,hazan

Hala sıkmaktadır seni,sıkan

Sıktıkça can suyun çıkmaktadır,rahatlatan.

Ve tamam deyip bıraktığında

Ve sen artık biraz önceki sen olmadığında

Dizlerinin bağı çözülüp,kalbin yarıldığında

Şükret,hamd et,an ilk emri,Hirayı,Yaratanını

Sıkarak ferahlatanını

Cebrailin kucaklayışını

Bilmem de,sarılsın daha sıkı

Okumak zor

Sarılmadan.....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...