ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

24 Ekim 2011 Pazartesi

İçeriden Bakınca

          Kış mevsimindeyiz,evimizde kat kat yorganların altında üşüyor ruhlarımız,Rabbin merhametine sığınıyor,dua ediyoruz...Göçük altında bir yanımız...Şu fotoğraf bana ruhsuz bir bedeni hatırlattı,hepimiz,içimizden can çekilince böyle kalakalmayacak mıyız?Ve yaşarken ölü gibiyiz de çoğu kez basiretle bakan gözlerde şu görüntüden farksısız...Sahi binalar bir yana biz insanlar depreme dayanıklı mıyız?Malzememiz kaliteli mi sağlam mı,yoksa her gün sermayemizden çalmakta mıyız?
          Öyleyse,ilaç diye,her sıkışınca içimiz,sarsılınca kalbimiz,büyük doktorların tavsiye ettiği gibi,fatiha ve fetih okumalıyız....zilzali de solumalıyız...

Dünyadaki Minik Yıldızlar

        

         Buruk içimiz..Ne zaman kabuklaşıp döküldü kalbimiz göğsümüzün yüksek dağlarından,caslavlak dağlar kaldı ortada,yeşili yok,karı yok,bulutu yok..Ne zamandır çocukların sesine tahammülsüz olduk,şşşşşşş diyerek masaya vurmaktan ibaret olan o garip hareket rutinimiz oldu?Sıranın en önündeki,Hakan Kavun,seni kaç günde bir farkediyorum ben...Sessiz Müberra'm...Hiç, sen ve ben olmadan çıkıp gidecek hayatımdan...Başını okşadığımda gülen Ömer....Ömer,annesinin c.p.rensi....cerebral palsi tanısı,7 yıl 7 ay,7 günlüktü imtihanı,bitirdi,görevini tamamladı önceki gün ve cennet kuşu olup gitti..Annesi,en çok babası ve uzaklardan biz..Neden bu kadar çok hadi diyorum oğluma,yetişemiyor işte dünyanın hızına,yemeği yavaş,giyinmesi yavaş,benim acele etmem ise eğlence, gerginiz...Buruk içimiz...

         Sahi ne oldu ideallerimiz,yaşlı ve diktayı dikte etmekte hiç zorlanmayan o yaşını tecrübesini eline almış sopa gibi sallayıp biz geçtik o yollardan diyen müstehzi öğretmenlere eğilmeyişimiz...Ne oldu?Dersler yetişmedi,öbür sınıf bizi sınavda geçti.Net sayısı felaket,müfredatın verdiğine bak bir de istediğine,50 kişi,bir derste birer cümle okutsan biter,bir günde birer kez bile söz almaları imkansız,ödev kontrolü sinir nöbeti,nöbetçiysen bir de bahçe de oğlum dedimmmm tırmanma demirlere,çabuk o havuzdan çık kızıııım,of..Ahmet!Yere bakma!Bir daha arkadaşlarına zarar verirsen.....bak en önde tek sıra....Sahi ne oldu ideallerimiz...

           Heyecanlıydım...Bir orman köyünde taşımalı ve tek sınıftı birinci sınıfım..Arabayla bir saat gidiyor,bir saat geliyordum,hiç uzun gelmedi!Kalem tutmayı bilmiyordu çocuklarım,okul kapısından en büyük ağaca kadar yarışırdık derste çocuklarla,sonra bir çubuk bulup çamura harf yazmaca,buluta yazmaca,deftere yazmaca,öğlen yemeklerini okul verirdi,burun akıntıları yemeğe damlamasındı en büyük temizlik isteğim,öperdim,ellerinden tutardım,hiç iğrenç gelmedi!Müfettiş beni camdan izlermiş,yere birleşikti nerdeyse pencereler,hayranım sana hocam derdi.Müfettiş o zaman,hiç korkunç gelmedi!Heyecanlıydım...

          Şimdi,bu film,Ömeri yeni kaybetmişken,çocuklarımı yeniden bulmaya,yanlarına başka çocuklar koymaya çalışırken,sınıftaki veletler gözümde canavara dönüşmek üzereyken,yine,her zaman ki gibi,merhametin ta kendisi tarafından özenle hazırlanarak bana gönderildi...Lütfen siz de size gönderilmesine izin verin...Yeniden annelik,yeniden öğretmenlik...İkisini birden verdiyse,beklediği çok şey var!!!Ellerim bomboş,bu arada filmdeki şarkı sözleri çok hoş...

22 Ekim 2011 Cumartesi

Koşturup Durmak Üzerine

      Minnettarlıkla nankörlük,şahitlikle hakkı gizlemek,sabırla isyan,imanla küfür,lanetle af nasıl ayrıysa birbirinden fersah fersah o kadar yan yana hayatımızda,ayetlerde olduğu gibi...
      Bir nefesle şükür solurken,hu diyerek,bir nefesle nankörlük edebiliriz offf diyerek ki küfür nankörlüğün arapçası,şükrün zıddı küfür,imanın zıddı da ...Hu diyen musibette inna lillah der,''zaten Allah ınız'',off diyen niye ben diyerek çukurda...Hayat dönmekte iken Hakkın huzurunda saat yönünün tersine tavafta,bir yanımız say etmekte safa ile merve arasında...Sürekli tavafta kalmak varken sonrası için,yedi sonsuz kez koşmak var sayda bu dünyada...Ama her safaya çıkışta Kabeyi görmek lazım,yani yokuş çıkmak lazım,yani yorulmak,yani terlemek...Hedef everest değil,safaya tırmanmak,saflaşmaya çalışmak,her koşturmaya gönlünü katmak,işi tav'an yapmak,yeri göğü örnek almak..Hani yere göğe ister isteyerek ister istemeyerek gelin demişti Allah,tav'an ya da kerhen,ikisi de isteyerek geliriz demişlerdi,gidiyoruz gündüz gece ama neyle?Üşenmeyle?Mecburiyetten?Alışkanlık mı yoksa?Böyle gelmiş böyle gidiyor mu,yuvarlanıp gidiyor muyuz?Kalbimizin heyecanı en son nerdei tükendi acaba,niye kalmadı,yerin göğün kalbinin atışına atması kalbimizin?Koşturmalara aşk katmak,hayata ruh katmak,namaza huşu katmak,oruca manevi yemekler katmak,hayat telaşı arasında safaya çıkıp şöyle bir bakmak,bakınca kabeyi görmek başkasını değil....

        Koşuyoruz hayatta..Kaç olay geçiyor modern insanın başından gün boyu,ne kadar çok konuşuyoruz?Konuşmamız gereken yerde konuşuyor muyuz,susmamız gereken yerde susuyor muyuz?Kendimizin tersine..Orda Allah var çünkü,kendimizin tam tersinde...Konuştuğumuzda aleyhimize bir durum ortaya çıkacaksa mesela,üç maymunu oynamayı kim öğretti bize,yemek bulunca yemeyi dayak bulunca kaçmayı,suya sabuna dokunmamayı,etliye sütlüye karışmadan ortamdan sıvışmayı,ortaya çıkması gereken bir hak varken,kendimizi korumak adına....Ya da konuşuluyor hiç de haz etmediğimiz birinin hakkında konuşup hakkını koruyabilir miyiz Allah kulunun hakkını korur diye,yoksa susmanın en kötü hali çok mu hayatımızda....En alt basamağı bu beyyinatı ketmetmenin galiba,ayetteki üst basamak ise Efendimizin özelliklerini bile bile gizlemeleri yahudilerin,altta yatan his aynı değil mi?(Bakara 160tan sonrası...)Bu hisse  karşılık lanet kullanılıyor mübarek Kuranda,en az geçen kelimelerden,ve hemen arkasından tevbe edene,halini düzeltene,ve günahının cinsinden tevbe etmeyi bilene Tevvab olan Allah,erhamerahimin...

         Hayırlı koşturmalar....Safadan güzel manzaralar....

16 Ekim 2011 Pazar

Ankarada sonbahar ve pazar...

Simdi bu soguk ama sicak,kapali ama acik,yagmurlu ve huzurlu bu pazari neyle anlatmali?
Sabah zikir ve sükürle taclanan ,öglen sabir ve takvayla süsleyen havayi iyice solumali...
Birinde ask ve muhabbet,digerinde havf ve reca,ikisinin ortasinda bu nimetin karsisinda saskin kalmis kalbi yine ayetlerle bulusturmali...
Uzaklardaki bu sesi bize her dem  naklen ve terü taze  ulastiran ve  kalbi evliyasina, nebisine rabt olmus sevgiliye SIMSIKI sarilmali...
Ali imranin sonu ve Fussilet otuzdan sonrasi....

8 Ekim 2011 Cumartesi

Mecnuna Dair...




Aşk bu..Akıl terk eder aşkın geldiği yeri kimilerinde..
Aşk bu...Aşık olduğunu tanımaz olursun,neticesinde,ben Leyla yım diyeni görmez,sen kimsin diyene Leyla dedirtir..
Aşk bu...Kabe kavseyn e götürür de,gözü şaşırtmaz,kulu geri görevine döndürür,aklı almaz,aklı ruhun emrine verir kimilerinde...
Aşk bu...Sarmaşık gibi sarar her yeri,dağlara çıkarır,mekanı daraltır,zamanı genişletir..
Aşk bu...Kolay bulunmaz,atsan atılmaz,satsan satılmaz,satın alınmaz...
Hatta
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz bu ne yaredir ki çare bulunmaz..
Yunus öldü diye sela verirler,ölen bedendir...
 Aşıklar ölmez...

Söz mecnundan açılınca bugün,ama ille mecnundan Kays'tan değil,delilik bahsidir artık bu herkes bilir,evet mümin dışarıdan bakanın deli dediğidir,ama ayetle sabit en büyük mümin efendimiz mecnun değildir...

Rivayet o ki Mecnun dağa çıkmış Rabbiyle konuşmaya başlamış,demek leyladan mevlaya olan yolu çoktan aşmış,demiş ki,Rabbim senin ne çok sevdiğin var,benimse yalnız sen...Burada kulağıma bir ezgi dolmaya başladı,demek burdan ilham aldı gençlerin çok sevdiği yunus,
Senin benden başka bir çok sevgilin var ama,benim tek sevgilim sensin...
Deniz bile kabul etmez beni atar karaya,bir içim içimi bilensin...
Talihin bir zerresi vursaydı ya bana,sana kavuşurdum maşuk..
Ruhum bedenimde hapis her gün ağlar,yine demir perde bedbahtım....

Demir perde benden başka kim olabilir?İçine Ben giren her şey başa bela olabilir....

Ve vurucu cümle,mecnunun ağzından ''sevmeyi benden öğren''
Düşündüm,buruldu kalbim...

Mecnun kimdir?Kalbi kimindir?Sevmeyi kimden öğrenmiştir?Allah sevmeden Mecnun  sevebilir midir?Sevse sevse ne kadar gücü yeter?Şükürden,hakkıyla zikirden aciz bir kul hakkıyla sevebilir mi?

Sonra Şemsle Mevlana nın ilk karşılaşması..İlk sınav,söyle bakalım Celaleddin,enel hak diyen Bestami mi,istiğfar eden,ben seni bilmekten acizim diyen efendimiz mi...Cevap net,Bayezidin kabı doldu enel hak dedi,efendimiz ise dolmaz bir deryaydı doldukça daha çok susadı...

Velhasıl...Akıl başta,nefis içte,aşk nerde bizde...Sevmek kim biz kim,kendimiz kadar,kendimiz gibi seviyoruz biz.. kendimizce...

Ve Ayşem,kalbi güzel Ayşem,herkesi kendinden binlerce güzel gören,güzel gördükçe güzelleşen Ayşem,seni seviyorum.....kendimce...

6 Ekim 2011 Perşembe

Işıl ışıl fer...

gözbebeklerinde olmak istediğim beni gördüğüm için mi bunca özleyişim gözlerine bakmayı,ya bir türlü olamadıklığımı görmemek için mi bakamayışım uzun uzun,olmak...yok olmak...

ben gözlerinde kendimi hiç görmedim ki...hiç...

ışıl ışıl bir bakışım var mı benim,sana baktığım içindir...Kendimin sandığım bu sevgi asıl senindir...Bana düşen sınırsız hudutsuz şükretmektir....

içime bu şarkıya benzer bir duygu doldurduğu için hamdetmektir,gerçekten şükür nimetten güzel midir...güzeldir...




seni yerlerde göklerde bulamazlarken...
bende gizli olduğunu sezenler olmuş...
dumlu dumluymuşsun yüreğimde..
kımıl kımılmışsın bileklerimde...
domur domur ter ışıl ışıl fer ellerimde gözbebeğimde..
aramızda dağlar yollar yıllar var iken...
beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş...
sargın yaprakmışım dallarına
yangın toprakmışım yağmurlarına...
türkü olmuşsun...
umudummuşsun
sevdama yarınlarıma...

4 Ekim 2011 Salı

Acıya Tatlıya Dair...



''Ve bir kadın konuşarak, bize Acı'dan söz et dedi.
Ve o dedi ki:
Acınız idrakinizi saran kabuğun kırılmasıdır.
Nasıl meyvenin çekirdeği kırılmak zorundaysa canevinin güneşi görmesi için, siz de acıyı tanımak zorundasınız.
Ve eğer yüreklerinizi yaşamlarınızın gündelik mucizeleri karşısında merak ve hayranlıkla tutabilseydiniz, acınız da en az sevinciniz kadar harikulade görünürdü.
Ve yüreğinizin mevsimlerini kabullenirdiniz, tıpkı tarlalarınızdan geçen mevsimleri her zaman kabullendiğiniz gibi.
Ve hüznünüzün kışlarını dinginlikle seyrederdiniz.
Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir.
Acı, içinizdeki hekimin hasta nefsinizi sağlamakta kullandığı acı bir ilaçtır.
Onun için hekime güvenin, ilacını sessizce ve dinginlikle için.Çünkü eli ağır ve sert olsa da Görünmeyen'in müşfik eliyle yönlendirilmiştir.
Ve uzattığı çanak dudaklarınızı yaksa da, çömlekçinin kendi kutsal gözyaşlarıyla ıslattığı kilden yapılmıştır.''
ERMİŞ...

Böyle diyordu ermiş...Haftalar sonra gözlerimde bulutlarla gelen bir cumartesinin ardından...Buna ne deniyordu,aklın yolu bir mi,kalplerin aynileşmesi mi,ilmin tek nokta olması mı,yolun tek olması mı?
Ayetler ağırdı,sanki bakarayla yarılan yer, herkes için ille ayrı ayrı yerlerden şimdi düze çıkmış,caddede bir topluluk belirmişti.Yol levhaları burada iyice göze çarpıyor,sebilillah,inna lillah ve inna ileyh,raciun,mühtedun...Ve en sonundaki safayla merve bize hac yolculuğuna çıkmış feccin amig-yarılmış vadilerden geçmiş yorgun bedenleri andırıyor.Biz yarıkların içinden bakaduralım yolda,''Biz Allah ınız ve O na dönücüleriz''diyen birileri görünüyor,her eksildiklerinde,bu eksilme ayakkabı bağlarından olsa bile...Çünkü içlerinde dirilmiş bir elçisi vardı Rablerinin,O onlara okuyordu hayatı içten içe,kitabı okuyor her harfin arkasındaki hikmeti anlatıyordu,ve temizliyordu insanı okumak yaşamı..Bilmediğini öğreten bir elçiyle tamamlanmıştı nimetleri...İşte onun için hatırlıyorlardı,anıyorlardı,unutmuyorlardı,durmadan tekrarlıyorlardı,sesli sessiz,halle ya da haraketsiz çağırıyorlardı,zikrediyorlardı,Türkçesini doldurmak güç..''Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim,şükredin sakın nankörlük etmeyin.''Ayeti surenin beşiri mi,neziri miydi,''olsun'' içindi bizim yapıp ettiklerimiz,oysa şükür ''oldu'' diye yapılandı,bardağın dolu tarafından bahsetmek yani..Efendimizin geceler boyu namaz kılmasına senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandı,neden bu kadar yoruluyorsun denmesine,şükreden bir kul olmayayım mı demesi bunu kanıtlamıyor mu?Mevlananın şükür nimetten tatlıdır demesi...
Ayetler bir silsileyle ilerliyor,zikir,şükür,ve ey iman edenler istiane ile sabır...Zikreden şükrediyor,şükreden istiane ediyor ve Allah ın yardımı sabrettiriyor,sabreden zikrediyor ve bu daire böyle deveran edip gidiyor hepsinin ortasında en somut duran ise namaz...Onun için namazla yardım dileyin deniyor...Allah sabredenlerle beraberdir..Sabretmek tahammül etmek değil,orada bir hissi yok etmek,ölmek iyiden iyiye,ama bu yolda ölene ölü demeyin diyor ayet biz şuurunda olmayanlara,onlar rızıklanırlar,Allah ı yanında bulmak sabredene en büyük rızık değil mi?Allah...Allah..Mutlak güzel,mutlak kudret,sözünden cayması mümkün olmayan,rahmeti gazabını aşmış olan Allah açıkça,tenkitle söylüyor:
Belalar,ibtilalar vereceğim...Büyüğe büyük,küçüğe küçük,İbrahim gibi hepsinden geçmek var,bi şey'in,birazından birinden eksilmek var,hepsinden sorulmak var bir konudan sorulmak var...Konular şunlar,
Korku..Hislerimiz,sevgi,nefret,kızgınlık merhamet,hepsi bir duygunun içine korku katılmış hali
Açlık..Gündelik hayatımızı hasrettiğimiz yeme çabamız
Mal eksikliği..Alma ve verme üzerine yaşanılanların tümü
Can eksikliği..Hastalıklar,bağlılıklar
Sonuç,ürün eksikliği..Neticesiz çabalar..  olabilir mi?
Hepsinin karşısında sabır ve müjde...Kime,bunlardan biri ya da birkaçı isabet ettiğinde,biz zaten ALLAH ınız,O na döneceğiz,zararı yok,geçici dünya, diyenlere,onlara Allah ın salavatı ve rahmeti de var,ve hidayete erenler,yolda ilerleyenler de onlar...
Şimdi tefsirde,bu nefsi emmareden nefsi mutmainneye,raziye ve marziyeye geçişin anlatıldığı,haddini bilmenin esas duruş olduğu bu ayetlerin içimize işlemesini istemekten başka payımıza ne düşer...Ne hakkıyla zikretmeye,ne şükretmeye,ne sabretmeye,ne istemeye gücü yetemeyecek bizler acizliğimizi tekrar,ısrarla ve istiğfarla itiraf ederiz..Ve yeniden fısıltıyla idrak ederiz ki,İslam bu acziyetten Mutlak Kudrete istianedir....
İncir ve zeytin sendendir...
Acı ve tatlı sendendir...
İncir de zeytin de güzeldir..
Ve senin tat verdiğin acı da tatlı da güzeldir..
Acının tatlının tadını alamayan bizin kusuru bizdendir....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...