ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

30 Temmuz 2010 Cuma

Yaşamak...

Allah nazari değil pratik akılla bilinir..
Kant..
Le amrüke..senin ömrüne yaşantına yemin ederim ki,diyor Allah resulune..Resulun hayatı en büyük ayet demek ki..Ancak yaşanarak olacak,ama nasıl olacak,yaşamak zor..Ve yaşamına yemin edilen hayat sahibi diyor ki,

Helekel alimun, illel amilun..Bilenler helak oldu,ancak yaşayanlar..
Helekel amilun ,illel muhlisun..Yaşayanlar da helak oldu ancak ihlas sahipleri..
ala hatarin..onlar da tehlikedeler..
Eni sonu nefis meselesi,nefisteki vicdan,heva savaş sonuçları,eni konu tehlike..
La ilahe,illa Allah...illa Allah,illa Allah...

23 Temmuz 2010 Cuma

Hayat...Ailem...

Başlayan her şey bitmeye mahkum.Bebek yaşlanmaya,tomurcuk solmaya,güneş batmaya,kıyamet kopmaya mahkum,tüm ara başlangıç ve bitişleriyle...
Çocuklarım büyüyorlar.Biri 5,biri 3,5 olmuş.Artık kendileri bir oyun kurup saatlerce oynayabiliyorlar.Çamurdan eşya yapıp içine yaprak bile sarıyorlar.Yiğit bugün ilk kez tuvalet ihtiyacını yardımsız karşıladı.Anlaşılması zor resimlerini,hayret verici bir şekilde açıklıyor,Küçük Prens misali..Mesela bugün rengi üstüste boyamaktan bozarmış bir yuvarlak,altında uzunca bir kıvrık çizgi,topun altına saklanamamış yılan!:)Irmak mektup yazıyor,kocaman harfleriyle.Ne görse okuyor.Mesela 'Neslihan eczanesi'okumuş,buraya sadece Neslihanlar geliyor galiba diyor:)Artık 6 oldum diye daha önce duyduğu esprileri filan yapıyor.Onlara her bakışımda kendi küçüklüğüme yolculuk yapıyorum.Ne gülen yüzü hayatın çocuklar,insan çocuğuna akıyor..
Sonra 20 yaşında bir genç kız küçük kardeşim,benim gençliğime göre 10 yaş daha yaşlı ve üstelik emekli bir baba ve meşgul,yorgun hayat yetişemeyen bir anneyle yaşıyor.Ne fırtınalar kopuyor içinde,neler hayal ediyor kim bilir ve ne kadar benziyor bana,içinden coşan o deli müzik,o sıradana karşı duruş,kendine rağmen Rabbe dönmeye durma,düşüp düşüp geri kalkma,ona her bakışımda,30 yaşın rahatlığıyla beraber,ahh şimdi olsaları yaşıyorum..Geçecek.
27 yaşında yeni bir anne diğer kardeşim,evliliğin ilk yıllarının çalkantılı hali,düzene oturmamış bir bebeğin uyku,yemek,ağlama ve etrafın bebeği hep annesinden iyi bilme nöbetleri,ve yanı başında mecburen ondan 3 yaş önde ve mecburen tecrübeli gıcık:) bir abla,ve o hep her yerde ......nın kardeşi..Geçecek
35 yaşında,yolun neresinde olduğunu bilemeyen,hayalperest,hep dorukta ve uçuruma yakın,Allah ın kendisiyle beni aynı eve koyarak,kendimi seyrettirdiği eşim.Erkek ve kadının yaratılış ve birbirini tamamlama ve hayatı sürdürme sırrını sezdirdiği,zıt ama kuvvetli,farklı ama renkli,zor ama ecirli ikilinin erkek yüzü..bana en yakını, ona bakınca uzaklara gidemiyorum,ancak şimdimin aynası..
Yorulmak nedir bilmeyen,koşan hizmet eden annem,toprağı,ve yamak yapmayı misafir ağırlamayı çok seven hayatının evlenene kadar benim şahit olduğum her anında mutlu olmayı başaran annem..Bacağını kıvıramadı,koşturamadı ve sandalyede namaz kıldı,sadece bedeni değil,gönlü de yorgun düşmüş,o mutlu genç kadın gitmiş..Yaşlanmış annem..Şaşkınım,çocukluğa gençliğe dönmek kolay zevkli,ama yaşlılığına bakmak ne tuhaf,ne zor yaşanan anın ahirini görmek..İnşallah geçicidir,Allah imanını kuvvetli,vucudunu sıhhatli,ve onu annem yapan aşkını daimi kılsın..Ama bu da geçecek..
Unutma nedir bilmeyen ,tedbir abidesi,dakik,tahmin edebileceğiniz her alanda müthiş kurallı ve katı babam..Allahın verdiği fikir zikir şükürle :)herkesin yaptığı hataları yapmayan babam,unutmaya başlamış.Yorulmaya,kurallarını farketmeden esnetmeye başlamış.Daha da çok beklemeye ve yalnız olduğunu düşünmeye başlamış.Annemle aynı şeyi söyleyerek tartışabiliyor,ve bir konuyu aynı cümlelerle iki üç kez konuşa biliyorlar..Şaşkınım,endişeliyim.Bu da geçecek..
Beş gündür hepsiyle beraber kalma fırsatı buldum..Gece kalmak farklıymış.Anne evi,anne evinden çıkmış kızların başkalaşmaları,ve yanlarında çocuklarının da olması değişikti.Hayallerin planların düşüncelerin farklılığını,aynı ailede olsak bile böylesi farklılığını görmek başka başka kapılar açtı içime.Geçmişe,geleceğe ve en çok şimdiye kapılar..Ne yapmak lazım,nasıl yaşamak,nasıl yaşlanmak,nasıl çocuk yetiştirmek,nasıl eş,kardeş,anne olmak...nasıl kul olmak velhasıl..geçmişe istiğfar,geleceğe dua,şimdiye çaba tek formül..
Sevgili ailem sürçü lisan ettimse affola..Hepiniz benim için nimetsiniz,en yakın dairem,okumam için konulmuş birer değerli kitapsınız.Hepinizi çok seviyorum...

18 Temmuz 2010 Pazar

Ben ve balon...



Evet insanın en büyük handikapı kendisi ve kandi hakkındaki iç ve dış düşünceleri,tasarıları..El hak..nereden patlak vereceğini bilemeyeceğin koca bir balon bu ben dediğin,ve var gücünle şişirmeye devam ediyorsun..Dolduruyorsun içini,en güzel,en iyi,en sevimli,hatta takvalı,erdemli,en temiz kalpli,en samimi,en temiz,en düşünceli,en duygusal...bitmez,sonra bu en..varlığın layık oldukları,en iyi yemek,baklavanın cevizlisi,kardeşlerin en düşüncelisi,anne babanın en huzurlusu,eşin çocuğun en ideali,krepin fıstıklısı,iltifatın desteklisi...İnanmasanda inansınlar,öyle görsünler,öyle bilsinler,balon sağlam dursun,işler başarsın sonra,namı duyulsun..

Ölçüyor biçiyor farkına varıyorsun,vardırıyor hayat..tüm bunlara inanan zaten cahil,daha güzelini görmemiş..inanmadan söyleyen yalancı,kandırmaya çalışıyor.İkisi de birbirinden feci.Daha fecisi,ben öyle bir şey ki,tüm bunları söylerken hangisine girdiğinizi bile kestiremiyorsunuz.Beyninizin kalbinizin her yönünden kuşatıyor,soldan olmazsa sağdan,önden arkadan,üstten alttan yaklaşıyor.Ama ile başlayan,keşkeyle yavaşlayan binbir cümle kuruyor.Konuşmanız gerekiyorsa susturuyor,susmanızsa gereken konuşturuyor..Bu yüzden üst akıl ve takvanın verası,göz açıp kapayıncaya kadar bile onunla hemhal olmak istemiyor..

Havasını indirmek mi istiyorsun,içindeki yalanları bir bir çıkarmak mı istiyorsun,çıldırıyor.Ağzı gerilmiş balonun o kötü sesiyle havadan serserice yere inişi gibi hissettiriyor..

Evet,bu gün tam da böyle hissettim kendimi.Hiç istemediğim bir ifade suratımda,zihnen bir düzene konulmamış,hiç duada yer almadan dilden dökülen,ben şöyleydim,hala da şöyle..ama sen...mantıklı olanı...gibi iğrenç cümleler,saçma sapan tavırlar..Dönüşü varmı yok..silebilir miyim hayır.Ama Allah örter,o Gafurdur..İncittiğim insanlar canım kadar sevdiklerim,inşallah affederler..

Küçüğüm daha çok küçüğüm,
Bu yüzden tüm endişem
Savunmam bu yüzden
Bu yüzden iz bırakmak için didinmem
Ne kadar az yol almışım
Ne kadar az
Yolun başındaymışım meğer
Elimde yalandan,geçici,rengarenk oyuncak zaferler..


İstiğfarla,duayla...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Su üstüne yazı yazmak..

olmuyor..
bulduğum iğne plağa
arabam yola
gözlerim güneşe
kalbim sabaha uymuyor..
yazmak adam etmiyor
yazmadan hiç bir şey
olmuyor..


kaldım
kim bilir daha
kaç dersten
geç kaldım
düştüm kalktım
bakakaldım
kalakaldım
sildim
çocuk dizlerimin
ve kalbimin
yaralarını ama
yine sokağında
kaldım

Hayatıma iç dış köprüsü kurmama yardımcı kitaplardan biri su üstüne yazı yazmak,hatta ilk adım diyebileceğim bir kitap,çok içselleştirmiş ve hiç bahsetmemişim.Geçen gün Aziz Mahmud Hüdainin hayatını dinleyince üzerime çöken,martı Jonathanla zihnimde uçuşan ümit-siz- bulutlar yine gelip yanağıma konuverdi bugün..Akşam ola,hayrola..bugün yine öyle bir gün..

Bugünden bana kalan...

derviş olamadın..
ama başıboş da kalmadın..

9 Temmuz 2010 Cuma

Miraç kandili bugün...

İSRA
Geceler ne uzun
ve ne kısa geceler
kalbimden geçen
ne uzun
ve ne de kısa heceler
bir ipe dizilir gibi
dizilmişler boğazıma
yürümeden konuşamam ben
yollar ne uzun
ve ne kısa yollar
ah isra
düşlerinin sonu kalbimin
yürüyüşlerinin
gecelerinin ve yollarının
cümlelerinin..
yürümeden duramam ben
durmadan yürüyemem
yol uzun gece kısa
ve ben şu halimle
söylüyorum işte
tabiri caizse
kabiliyetsizim..
gecelerin yolların
göklerin ve cümlelerin
ehli değilim..
yol bilmem
yordam bilmem
korkağım ayrıca
yapışkan bir balçığım hala
koparamazsın sarıldığım yerden
üzüntüm taif değil
müjdem isra
yine de yürümeliyim
yürümeden duramam ben
durmadan yürümeliyim
yol hecesi içmeliyim
gecelerin göklerin
ve en sevgilinin
dilinden...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

ŞİİR...ŞUARADAN SONRA YENİDEN..

AŞK RİSALESİ

İçimden geçerken şiirimsi söz kalabalıkları ve anlı ansız dökülürken dilimden eteğimde zorla taşıdığım çakıl taşları gibi kelimeler.Ve dönüp duran sımsıcak aşk kainatta ve yuvarlanan taşlar içimden,kaskatı yerlerimden...Şiir olsun konumuz dedi şiir gibi sevgili..Ve ,taşların kalp atışlarını duyanlar dinler benim söylediklerimi, dedi şair.Dinliyoruz..

AŞK RİSALESİ

Dirilmek yeniden
Yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın
Bulutları yarması gibi gün ışığının
Yağmurun ansızın boşanması
Binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması
Erimesi gibi karların ve buzulların
Patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların

Dirilmek yeniden
Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi
Kandan kinden öfkeden
Üstümüze bir sağnak boşanmış gibi
Sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz
Bir bataktan çıkar gibi.

Yürürken otururken yatarken
Hep çürümek durumunda kalmış
Duyduklarımızdan dolayı kulaklarımız
Gördüklerimizden ötürü gözlerimiz
Dokunduklarımız için ellerimiz.

Belli bir bozgun yaşamışız
Her şeye ölüm dadanmış sanki
Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar
Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar
Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
Çocukluk kalkmış dünyadan gibi
Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.

Aşkın son saltanatını yaşamak içinmi ey kalbim
Ruhun serüvenine bir kale olmak için mi?
Bu başkaldırma kanatlanma.

Durmadan geçiyordu o zamanlar
Üstümüzden tanklar toplar binler tonluk arabalar
Boğuk bir ses madeni bir böğürme
Bir metropol devinin içimiz titreten iniltisi
Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan
Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği
Bir sam yeli gibi bedenimizi yüzümüzü saçlarımızı
Yalayarak
Çekiyordu bizi ve herkesi.

Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın ve yıldızların çağlayarak
Berrak şelaleler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.

Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Kavalıyla bir sümbülü emziriyordu
Adı ferhat mıydı neydi
Koyunların kurtların böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Her birinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan.

Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibisin bazan.

Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi Yusuftu Kaystı
Hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.

( Ara Çağrı )
Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
Her gelişin bir taze haberdi unutmadım

Aşktı alıp verilen altın bir vakitti yaşadığımız
Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki
unutmadım

Can oynanırdı evlerde yollarda meydanlarda
Can alınıp can verilirdi hiç unutmadım

Sen uyurdun uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi
Kıyısından seyredilen bir denizdi sanki unutmadım

Ah sevgili ! Hayat görünürdü kapından, bir çırpınış
yüreklerimizde
Sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde
unutmadım

Toprağa düşen tohum onda gizlenen renk şekil koku
Senin için biçimlenirdi renklenirdi kokardı senin için
unutmadım

Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri
İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah
unutmadım

O dirildi O dirildi diye birden çalkalanan sokaklar
Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım
Ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı
Nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.

Haydi gel sevgilim
Uzanalım toprağın altına
Çiçekler mayalansın göğsümüzde
Bu akıp giden bu kör gidip yol giden
Kalabalıkları bu insanları
Ezen çiçekleri, bir kere bile farkına varmayan
Dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerine
Çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları
Uyarmak için bir an durdurmak için
Bu bizi terkeden, bacaları öksüz ve boynu bükük
İçimizde sonsuzluk kavislerinden izlerini taşıdığımız
Ama şimdi kendimizi zorlasak da
anımsayamadığımız tasarlayamadığımız o kırlangıçları
Ah tekrar dönülebilir mi? yaşayabilirmiyiz ?
Uzansak yerin altına ve toprak olsak.

Haydi gel sevgilim
Bir daha deneyelim
Bir kere daha kesmek için yolunu kalabalıkların
Yüreğimizden gönlümüzün derinliğinden
Vermek hep vermek için
Çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz
Aşkın bir adı da berekettir
En iyi anlatandır o
Hirada bir mağarada
Gözden döküleni
Gönülden geçeni.

Ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu
Çabalarım
Seni çağıracak olan.

Nasıl da unuttuk
Oysa daha anar anmaz adını
Ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi
Kış ortasında çıkıveren güneş gibi
Birden sıyrılıverip bulutlardan
Üryan görülen can gibi
Doldururdun içimizi
Ve eviçlerimizi.

Ah oruçlu bir ağustos vaktinde
Bir kayanın dibinden kaynayan
Soğuk ve berrak sulara
Uzanıp kana kana
Avuç avuç alıp
Yüzümüzde içimizde
Duyduğumuz
Gibi
Aşk.

Ah bir yalnızlık vaktinde
Herkesle birlikte olduğumuz
Gene de yalnız olduğumuz
Bir parkta
Ta uzaklardan gelir gibi
Bir tamburdan bir ezginin
Bizi bizden ve herşeyden
Alıp götürdüğü gibi
Aşk.

Haydi gel sevgilim gene arayalım
Makam-ı İbrahimde rastlanan ayak izlerini
Dedesinin elinden tutup Kubays dağına götürdüğü
Yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği
Yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği
Develerin coşarak çöllerde

Ayak sesleriyle şiirler bestelediği
O vakitleri.

Haydi gel bir daha bir daha
Arayalım
Herkesin ve herşeyin uykuya vardığı
Bir vakitte
Gürül gürül
Bardaktan boşanır gibi
Yeryüzünü ve gökyüzünü
Dünyanın bu yüzünü ve öbür yüzünü
Geceyi ve gündüzü
Dolduran
Yüreğimizi kuşatan
O kitaptan
Okunanı.

Yaşamak, avını gözleyen
Sessiz gergin
Soluk soluğa
Bir atmaca
Sağ elimin
Parmakları ucunda.

Ve ölüm
Bir güvercin
Beyaz
Süzülen masmavi gökten
Berrak sulara.

Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor
Bir dal uzuyor uzuyor
Bir gül kanıyor bir seher vaktinde
Yanıyor bir ateş için için
İçimde içimin de içinde
Bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor
Bir ney eriyor dudaklarımda

Aşkın bir adı da yorulmamaktır.

ERDEM BEYAZIT

2 Temmuz 2010 Cuma

Akşam Vakti

dönüyor başım
dönüyor kuşlar
gökyüzüne dalınca
yazı güzel kışı güzel
Mekke ve Ankara
avucumda fesleğen
ve sen
hep sen
tek sen...
bana
duygusun
kokusun
rüzgarsın
ışık
ben karşında
karma karışık...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...