Sevgili benim iki omuzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” dedi.
Hikayemiz. Dünyaya gelişimiz. Dünyaya, yani yaban ele. Gurbet ele. İklimi başka, soğuğu sıcağı, her tadın pek çok meşakkati var, en acısı sevgiliden uzakta, bir yasağa yaklaşmakla…
Ama ne var ki imtihan, insanın yoluna düşman olarak oturan şeytan, “ biz dünyayı çok sevdik ölüm bizden uzak olsun” diye şarkılar yapan ve o bir yasağın dallarıyla bucaklarıyla dünyaya daldıkça dalan artık dünyanın ehli olan, zavallı insan…
Sonra o his.. İçimizde, derinde, çoklukla acılarda ortaya çıkan, asıl yurdu hatırlatan o his. Rabbe döndüren, bir asıl yurt vardı dedirten his, namaz kıldıran oruç tutturan,bir hudutta tutan… Ama dünyadan da geri kalmayayım diye çekiştiren o gerilim. Dünyadan payının peşine düşen insanın zavallı çabaları, tıpkı yaban elde asimile olmuş, kendi asli vatanını dilini özünü unutmuş bir azınlık gibi, vatansız bayraksız, bir de artık mecalsiz ümitsiz insan…
Halbuki,
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol”
demişti sevgili, omzumuzdan sarsarak.
Nasıl koruruz bu garip yolcu halini gurbet ellerde, önce sığınarak her adımda, önden sondan, bildiğimizden bilmediğimizden, yapabildiğimizden ve yapamadığımızdan sığınarak , düşmanı düşman bilerek, görünmeyeni yok saymayarak ve sığınağı iyi tanıyarak , Rahman Rahim olanın adını her işe söze kişiye nefsimize mühür gibi vurarak. O’nun adıyla başlayarak O’nun adına işleyerek, halife olarak yarattığı , hiç bırakmadığı , yaban ellerde zayi etmediği kulu olma gayretiyle, muhabbetiyle , acziyetiyle…
Euzu billah…