ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...
21 Aralık 2012 Cuma
Yara özür.
Ey sevdiğinin yaralarına kurt düşüren yar...
Ey sevdiğinin ayaklarını taslatan yar..
Ey sevdiklerinin acılar icinde,sen bana incinmediysen gam yemem,dediği...
Ey sevilmekten önce seven yar..
İcimde kimseye açmadığım yaralarımdan oluşmuş bir yar var..
Merhametli örten yine de seven bir sen ,yar var..
Senden baskasına açtığım icin iltihaplanan bir yara icin kalbimden dilime büyüyen bir özür var...
Özür var..
19 Aralık 2012 Çarşamba
Aslında Neyim Ben?
Geçen cumartesi gündeme düşen soru tam olarak buydu aslında.Bakara suresi ilk sayfasıyla bir konsantre manayla felaha eren müminleri tarif etmiş,içten dışa bir örüntüye işaret etmişti.Elif,lam ve mim,derinlerden açığa,kalpten dudağa doğruydu.Müminleri anlatmak için 3,4 ayet,ardından kafirleri anlatmak için 3,4 ayet,ardından münafıkları anlatmak için 13,14 ayet ve misaller..Zor görünüyordu,ilk okuduğumda da hissettiğim,kalp ve kelimeden anlayabildiğim de buydu.
Kendimizi nasıl bildiğimiz bile önemli değildi çünkü nifakın en önemli özelliği şuursuzluktu.Çocukluğumdan kareler geldi gözümün önüne,bir yaşlıyı dedikodu konusunda uyarmaya karar vermiş,şöyleymiş böyleymiş diye anlatmıştım,orta okuldaydım galiba,ve aldığım cevap şuydu,hiç sevmem dedikoduyu,hele de yapanı uzak olsun,evet farkında bile değildi,sonra kendimde izleyecektim bu farkında olmadan hallerini ve kendini kınayıp durmaları..Velhasıl iki şuur bir arada bulunmuyor,hem sıcağı hem huşuyu hissedemiyoruz,kuranda münafık tariflerinde ısrarla la yeşurun diyor,şuurunda değiller diyor,onlara bozmayın deyince biz yapıyoruz derler diyor,nasıl açılır şuur..Ve ben neyim aslında,kalabalıklar arasında ya da yalnızken kendi halimde,evimde,ya da kendi arkadaşlarım arasında,en önemlisi en yakın dairemde..Eşim,çocuklarım annem babam kardeşlerim nasıl tanıyor beni..Ve ben kendimi nasıl tanıyorum,tanıyor muyum ya da?
Çok gerilere gittim ama o an hala taptaze ve acılı zihnimde,hani kabir sualleri vardır,şimdiden öğrenilir ki kabirde söylenilsin geçilsin diye ya,işte ben o kabir suallerinin dil ile değil,hal ile cevaplanacağını ilk öğrendiğimde kendimi çok kötü hissetmiştim.
1-Rabbin kim?Yani senin hayatını yönlendiren,yani yemek yerken,uyurken severken,insanlarla ilişki kurarken,evlenirken kimin kurallarına uyuyorsun,kim terbiye ediyor seni?
El cevap:Sağlıklı yemek kuralları,diyetisyen,gurme ve doktorlar,kitaplar,filmler,zaman..
2-Kitabın ne? Yardımcı olayım,yani bir kitapçıya girdiğinde yöneldiğin reyon,hangi kitabı almaktan hoşlanıyorsun?
Elcevap:Sağlık,güzellik,dekorasyon,şifalı bitkiler,burda..
3-Kimin ümmetisin? Kimden besleniyorsun,örnek aldığın,hayran olduğun,hayata dair hissettiğini hissettiğin,takip ettiğin,örnek aldığın,yani uykulu bir halinde çıkar mı dilinden Hz.Muhammed..sav.
Cevap yok..
4-İtikatta mezhebin ne?Hangi ekole tabisin,hangi kuralları benimsersin ve bunlar hayatına ne katkı sağlar,senin ekolünün diğerlerinden farkı ne,Maria Montessori kadar mı tanıyorsun,İmam Ebu Hanifeyi..
İşte ne vahim bir durumda olduğumu anlamam bu sorularla oldu.Şimdi bu yazıyı kızım ve oğlum,öncelikle size belki benim yaşımdan önce farkeder de düşünürsünüz diye,ve nerelerden geçtiğimizi unutmayalım diye yazıyorum.Anlatan Kuran oldu,beni kendime getiren sure Tevbe,ardından Enbiya,Hac,Müminun,Nur,Furkan,Şuara,Kasas,Neml,Ankebut ve şimdi yeniden Mekke den Medineye,Bakara..Tüm bu sancılı süreci yazdım yazdım ve defterimi kaybettim.Ve şimdi yine de kaybolabileceğini düşünerek suya yazar gibi yazıyorum.Ve en önemlisi kendimin farkında olmak için yazıyorum galiba,bir nevi sesli düşünmek yazmak,iyidir yazmak,bakar üzülürsün,gülersin,hayret edersin ,hatırlar,merhamet edersin,yazmakla iyi edersin..Okumakla da..
Kalbimi ve marazlarını düşünüp nasıl kurtulacağım derken,dilime bir dua,elime iki kitap düştü.Duam,ey kalpleri evirip çeviren Allahım,kalbimi dinin üzere sabit kıl,kitaplarım Kadın psikolojisi ve Kuranda kalp ve mühürlenmesi...
İkisini beraber okumak bir zenginlik oldu,nasip oldu.İlk önce fıtratı ve temiz gelişi hatırlamak,kalbin bozulma safhalarına gelene kadar kadın ve erkeğin ayrılan yollarını farketmek iyi geldi.Kadın kişilik tiplerini okurken 'Allah ım bir de kadınım!!!'diye ekletti kitap.Kalpteki marazı anlamak için kadının kendisini anlaması lazım galiba,tam üstüne Kuran,kadını benden oku dedi ama her okuyuşumda bir yere oturamayan sure Nisa da kalbimde bir yer etti,onu kendime ilaç kabul ettim,sürdüm yaralarıma bekliyorum hala...Nisa yı bir başka zaman yazmalıyım..Kitapta,geçmişten bugüne kadına bakış,kadının kendini konumlandırışı,sömürülüşü,moda,giyim,çalışma hayatı,evlilik,romantizm,duygu kontrolü ve aşk sanki yazarla söyleşiyormuşçasına anlatılmış.Annelik ise bambaşka,sadece manevi zannetiğimiz duyguların maddi karşılığının olması çok iyi geldi bana..İrtibat kurmanın bilim kurgu tarafı:)Tüm bu süreçte özellikle Nisa suresiyle birlikte Allahın rahmeti,fazlı koruması altında kaynayan bir kazan gibi hissettim kadını,bir eli diplerde,his dünyası karmakarışık ve girift,uzağın uzağı,bir eli aşk kanadı gökte gökkuşağı..İki uç bulunmak zorunda,insan da öyle değilmi ya,ne kadar aşağıya eğilebiliyorsa o kadar da çıkabiliyor yukarıya,hatta daha yukarıya..
Sonraaa,Kuranda kalbin,hem akleden,hem hisseden,hem de ruh manalarıyla kullanıldığını farketmek,kalbin,kulüb dönen anlamı,inkilaplar yaşaması,kalpteki en büyük marazın nifak olması,ve iki çıkışlı köstebek yuvasına da nifak denmesi korkutucuydu.Biri olmazsa öbürü olurum,münafık işiydi.Kalp birden bire bozulmuyordu.
Önce zeyğ,ufak bir sapma,sonra rayn,rics,her günah bir kara leke ve tevbeyle temizlenmeyen kalp kir,pas,sonra kasvet,katılıl,taşlaşmışlık,taştan beterlik,ateşin eritemediği tek madde taş,artık hiç bir şey kar etmiyor,ve tab ve mühür,artık kalbi kör,sağır,ve dilsiz olmak..
Kurtulmanın çaresi bol istiğfar,kendinin farkında olmak,kendinin farkına varmak.Geçen haftadan en çok kalansa ya neyin içini doldurduğunun farkına varırsın,döner boşaltır tekrar doğru düzgün doldurursun ya da ALLAH İÇİNİ ZAMANIN BİRİNDE ORTAYA ÇIKARTIR,o zamansa,hayat dersin geçersin ya da neden ben,ben ki..dersin,ya da artık herkes böyle dersin,ya da üzülür yine farkeder dönersin,döndürülürsün,çünkü sen dönüp duran kalbinin bütünüsün..
Allah hep kendine döndürsün,her döndüğü yerde vechini gördürsün..
demişim ağustos 2010 da..iki buçuk yıl önce...
şimdi aynı ayetlerle yüzyüze gelince,daha amenerrasuludeki iç yangını sönmeden,son başa ulaşınca farkettim ki bakara çift dikiş olacak,sınıf tekrarı şart okumayı sökemeyene,ve Allah dedirtti ki...Allah içini zaman zaman ortaya çıkarır,ne merhametlidir O RAB,üstünü örtebileceğini,sevgiliden uzakta bu işin üstesinden gelemeyeceğini bilir de,döker sen, ortaya,sen toplamaya çalışırsın bataklıklar içinden seni...uzaktır sevgiliden,hekimden madden uzakta olmak,manen ol diyorlar el hak,ama kolay mı,niye tekkeler dergahlar yapılmış o zaman..dizinde yatmaya,yüzüne bakmaya,koklamaya,uyarısıyla ağlamaya doyamadığım..artık yalnızım..Bu dersi kabullenmiştim,öyle sandım...İlim ve amel imrendiğimdi benim,bulunduğum her ortamda,en zayıf halkaydım hep,yetişmeye çalıştım,burda şaşırıp kaldım,bana biçilen payeye alışamadım..sanki geri geri gidiyor gibiydi kalbim,dimağım..Her vericiyi sevgiliyle kıyasladım,hayal kırıklığı kızgınlığa dönüştü,kusurunu görmeye,bakış açısındaki sığlığı,bu kadar teknik meseleden bir şey çıkaramıyorum,bu benim eksiğimmiş,neye şükretmeli,ya rab hiç karşıma çıkmayabilirdi beni can evimden vuran sevgili,her acıya değer...severek acı çekmek,hiç sevmeden mutlu olmaktan iyidir...vurur seni yerden yere buna mı yaradı sevgin der biri,ölü sinekle oynayan kedi gibi hissedersin kendini...
Tutup tutup sarıldığım,burdaki tek dert ortağım mesneviydi...17 aralık şeb-i arus törenine talib olurken hiç aklıma gelir miydi,hazreti pirin bana iksir içireceği,sırtıma tuz ve sünger yükleyip beni deneyeceği,tilkinin bana vaad ettiği yeşilliğin gafleti,iki aşık olduğunu iddia edeni birbirine sürtüp,bir ateşi tutuşturacağı...Kimse hikayelerin mesajını merak etmedi..Ben biliyordum,sormadılar,sen biliyor musun dedi mevlana,hadi ispatla yaşa...Hepsinde düştüm..Kendimi başkalarında seyrettirip haddimi bildirene kurban olayım..
Burası Mekke...temizleneceğiz..de ya rabbi setret,merhamet et,sen örtmezsen yaranı her gösterdiğin bir çizik daha atıyor,iltihap akıyor...Bir tek burada pragmatist yaklaşılabilir,bencil olunabilir galiba,sen de şöylesin deme sakın,sadece kendine bak,kendi eksiğine....Yalnızlığını dost edin,yanında durmaya çalışana teşekkür et,neyin varsa sakla ki kendin sakın görmeyesin...seçici geçirgen bir zar vardı değil mi hücrede,işte öyle bir zar çevir kendine...Ve cok sevdiğim bir dostuma değince nazar demiştim ki,gizlemeli kendini,tenhada melankoli ,kalabalikta neseli...boyundan büyük işlere kalkışma,mevlana mesela,otur tenhada an....tevbe, tevbenin tevbesi...tevbeler tevbesi...
safer ayı,selam ayetleri..vesaire..vesselam...
3 Aralık 2012 Pazartesi
Yol biter mi?
Ne varsa yol ve yolculuğa dair,hayata dahil..Yürümekse düşünmeye muadil..Daimi bir yolcu olduğumu farkettiğim andı bakaranın başı..Uzun bir yolculuğa çıkıyor gibi hissetmiştim,tamamlayabilir miyim demiştim de,kılavuzum herkes neredeyse orada tamamlar inşallah demişti...
Galiba iki yılı geçti..Uzun bir yolculuk nasip oldu surenin içinde,her surenin başka bir alemi vardı aynı anlam içinde..Tevbenin getirdiği yer başkaydı,enbiyanın,nurun furkanın başka..şuara,neml kasas başka...Üçleme kitaplar çıkarıyorlar sevdiğim yazarlar,kitaplarla şehirlerle anlatabilirim bir nebze belki..Ama hiç birine benzemiyor surelerinki...
Bakaraya başlarken,elif dedik lam ve mim...En derinden,göğsün en derininden dile dudağa..İçten dışa bir yapılanma demiştik.Sona doğru elif en gizlimizde olan,ALLAH ın olması gerektiği yer,belki noktayı süveydanın nurlanması,lamın çengeliyle çıkaracak ne varsa,la diye diye nehyede nehyede teke inecek en gizli en derin yer,mimle dudağa dökülecekmiş,inlemekle..efendimizin ismiyle...Bakara yarmak demekti zaten,başta bir hedef gösterildi,hani tezhiplerle fatihanın yanına yakıştırılan aşrı şerif,elif lam mimle..Ortasında ayetel kürsi,sonunda amenerrasulu ile,arada benim için kema erselna fikümle bir ramazan,ayetel kürsiyle bir,sıbgatallahla bir daralma,içinizden geçenlerden sorulacaksınızla bir..Fezkuruni ezkurkumla umit...ölüm..hayat..feinni karible aşk...çağrı,çağıran,çağrılan..çağıldayan aşk..
Kelimeler...kelimeler..şifreler..kalpler ve kalıplar..Ahkam ve his..surei bakara,iki çiçekten bir çiçek..Kim onu hıfzederse,başa geçiren..Bir çiçek nasıl hıfzedilir?Aklınıza küçük prens geldi mi...Ne kadar dolu dimağımız..Bir çiçeği hıfzetmek..Çok sevmek..Bir çiçeği ne korur, su toprak sevgi,madde mana..iç dış..Surei bakara hep bu ikilemle bütünledi bizi..Namaz dua ,bedenin sallanması,oruç yeme disipliniyle hayat tarzı,bedenin zayıflarken ruhun güçlenmesi,şehadet,dil ve göz kalp arası yakınlık,hac rukunları ise başlı başına maddeyle mananın birleşmesiydi.Adem ve Havva ile zıtların birliği,dünyaya inişle dünya ahiret evliliğinden beklenen ukbaya götürecek amel çocuğu..Ve ne formüller,ne çok birikmiş kavanoz kavanoz hisler..Elime son kez aldığımda bakarayı okumak için Taif yolundaydım,her satır,her sayfa bölüm,an an yaşatır mı geçmiş zamanı..Koku değil,tat değil,mekan değil,ses değil,ayet ayet his biriktiriyoruz içimizde ,müteşabih,cennet ayeti....İnsan bir dağa tırmanırken Ganime cebecinin yeşil halısına oturur,camı acar,tül havalanır mı...
Benim içimde bakara,bir toprak fenomeni..Cennetten bu toprağa pişmanlıkla inilen yerde..Üzerine 99 yıl hüzün yağan,1 yıl surur yağan toprak..
En başlarda iş makineleriyle kasklarla çalışılan yıkık dökük,israiloğullarıyla,her enkazın altından bambaşka birşeyler çıkan,hep yan çizen,idare eden,böyle de olur deyip yapılmış,ama olmamış da yıkılmış binalar,bozuk mimariler,gecekondu ibadetler,estetiksiz ameller,süreksiz yollar,çıkmaz sokaklar..Başımda fenerli bir kaskla yürümeye çalıştım,maden ocaklarımda..Hani süt filminden bir sahne,yusuf maden ocaklarına bakarken..acı..Toprak altında çift taraflı yolun adı nifak..Derinlerden çıkan bir sey münafıklık..Hem öyle hem öylelerimiz,zaten böylelerimiz..Cumartesi yasaklarına cuma çözümlerimiz..Şimşekler çaktı,yağmur yağdı,gök gürledi,ruh sübhanallah dedi,nefis kulaklarını tıkadı,ne çok gidip geldik..
Hükümlerden önce aşk geldi,Rab kendini tanıttı kuluna,ağır ağır..Ben hükümleri soğuk sanırdım.Namaz,oruc,hac,umre,şehadet aşkın ilanlarıymış..Çağrı çağırma ve yakınlık oruçla gelirmiş.Gökyüzünün romantik yüzü ay hilaliyle hac için varmış.Zaman başka türlü akarmış.Say benim bıkıp usandığım koşturmalarımın oturup kalmalarımın,gayreti terketmelerimin karşısındaymış.Tavaf O nda olmak,kıble öper gibi muhabbetle dönüp durmakmış..Hidayet her an alınan ,dalalet satılanmış,ticaraten len tebur,zarar etmeyen ticaret buymuş..Faizi Allah tan bekleyecekmişiz....Hani semereden bahsetti sona doğru sure,bire yediyüz veren başak..Ve bu toprakta yetişen semereden infak,en sevdiğinden..Bir avuçla iktifa etmek önüne çıkan nehirlerden,yalnız kalmak,Allah demek,üzerime sabır yağdır demek...
Toprağım harmanlandı sandım,artık sürüldü,belki tohum ekildi,ayetel kürsi tanımlanamayan Ramazan bilgisiydi...Hayy,Kayyum ellerindeyim,dizlerimin dermanı yok..Sen tut ayakta dedim,acizim acıkıyorum uykum geliyor yoruluyorum,ama göğe bakıyorum..sana bakıyorum..yağmur yağıyor cama koşuyorum..ben merhametine koşuyorum..Sen münezzehsin..Sen başkasın,bildiğim hiç bir şeye benzemiyor varlığın..Yer ve gök..Ayaklarım ve başım kadar anladığım,gözlerim, çakıl taşları ve yıldızlar kadar.Senin kürsün benim anlamadığım kadar,kalbimin genişleyebileceği kadar..Senin lütfun kadar..Senin iznin olmadan yardım edilemeyen yer,şefaat senin merhametin,uzattığın elin,benim bildiğim yer gök,kalbiminki ancak,dışarda gördüğüm kendimim...Ve sen..Önüm arkam,üstüm altım sağım solum,içimi dışımı kuşatan..Hıfzından başka zırh yok..Kendimce sığındım kalbimin köşesinde Rabbime..Gözlerim göğe takılı tavaf ederken,yürümüyor gibiydim..acı bile lokma lokma yutulur gibiydi..
Hilaller büyüyüp küçülürken Hac geldi,mücadele yani..Uzun uzun yürümek,ardına bakmadan şeytanı taşlayıp ilerlemek,bir dosta tutunmak,ellerini açmak bir akşam üstü,gün batmasın istemek..Yorulmak,bitmek,ama bitmemek..Yürüdükçe yürüdükçe içine içine,bunlar da nereden çıktı demek...Bir çiçek bir başak büyür mü derken,hayal ederken,hayallerin tevbesi..tevbelerin tevbesi..istemsiz hayaller,düşünceler tevbeler,düşünceler tevbeler,düşünce tevbeler..Ve ayet...İçinizden geçenlerden sorulacaksınız......Her yer tarumar..Ne toprak var,ne çiçek ne başak..Ancak bir avuç killi kum o kadar...
Şimdi..amenna,ben buyum anladım.semiğna ve etağna demek zorundayım,üstünü örtmemeliyim..İtiraf etmeliyim,babam Adem gibi almalıyım şifa kelimelerini,mazeret üretmemeliyim,ben zulmettim..Edepsizlik ettim.Ben hayallerimin kabulunden sana,senin hayır planlarına sığınırım...Sen ört setret merhametinle,gufranınla..Çekemeyeceğimi yükleme...Ben unutanım,sen unutmayansın,benim vus um ne ki..Ve sonunda bakaranın,kabenin kapılarını açtılar,nefes aldı yüreğim..İçini zemzemle yıkamışlar,affedildiğimize işaret olsun deyip ümitlendim.Etrafında dönen yüzlerce insandan sadece izinli,davetli olanları aldılar,kalbimize izinsiz hiçbir düşünce giremesin artık diye dua ettim...Yoldaki işaretlere dikkat etmeli..Kuşlar ve kavimleri,tavafta hazır bulundular..Gök toprağını şenlendirenler onlar..
Ey merhamet,şimdi ben,ruyamdaki haliyle elimde bir bitki saksısını değiştiriyorum,bakıyorum ki içinde toprağı yokmuş,bir tabakla yükseltmişler,dışardan var zannediliyor,içerden yok...işte ey toprağı yaratan ve yaran,yağmur indiren ve merhamet eden,merhamet et mevlamızsın..ki bir bitki yetiştirebilelim ki infak edebilelim yüreğimizden...
Kaç can karışacak bu toprağa daha ki humuslu olsun,kaç yağmur,kaç dua,kaç sabır,yol bitmez...Ve ben iste,nefis.. daha elindekine bakmadan gözünü öbür çiçeğe diker,onunla heyecanlanır yeniden,ali imran...zehraveyn...
Yol bitmez,yakin gelene kadar,
Vesselam...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)