Kulun kulluk makamına göre " sevgilim gücümü ölçme benim " dediği, " Allah' ım neden " dediği, " Neden ben " dediği, binlerce cümle kurabildiği, kendini görebildiği göremediği bir ince çizgi var , bir ağır damla belki ..İşte orda " Sen bana kızgın değilsen hepsine razıyım " diyor Alemlerin Rahmeti...
Bütün imtihanlarımızı üst üste koysak ... Nedir ederimiz ... Babasız, annesiz, denî olan şu yerin kanunlarında kime neye dayanacak bağlanacak olsa onsuz kalmış bir emniyet, rahmet güneşi doğar mı içimize çektiğimiz bir acıdan...
"Iyilik de kötülük de Allah katındandır, iyilikler Allah'tan kötülükler kendindendir " in ince çizgisinde durduk , kimsenin içindeki nârı durtmemek için...
Nisa nasib kısmet suresiydi zaten, burasi kaderden pay .. Ve kaderine razı kul , inci gibi kıymetli, ömürlük dersimiz bu :
راضية مرضية....
Hiç kuluna zulmeder mi Mevlası
Onun çektiği hep kendi cezası
Âlemlere rahmet güneşinin doğduğu gün, gece, tan yeri , kalbim , zulmetim, nura huzura ihtiyacım , ibadeti tenhada bir yere çekilip hayal kurmaktan ibaret sanışımla vuruluyorum, en çok kandil geceleri... Hastalıklar , tartışmalar, şikâyet edilecek konular , ağlamalar, sınavlar yazılılar...
Rabbim .. nasipsiz miyim sorusundan bu sefer bir farkla belki böyle daha sevimliyimdir dedim , çok iyimser olabilir ..diye hemen mesneviye sarıldım... Böyleyken böyle dedim..
Sinek gibi vızırdanışımı anlattı bana... Sineğin rüzgardan şikayet edişini, rüzgâra zülüm atfedişini, rüzgar gelince sineğin hükmünün yok oluşunu... Sonra yok oluştaki güzelliği, aşkı, ölümsüz aşkın aşk olmamaklığını... Düşünsenize sinek bile olsam rüzgara aşık ruzgardan razı olsam , o gelince yok olsam, uçuşum artık onda var olsa... Sadr-ı cihan gelip okşasa solgun kalbimi...
Işte hasene - seyyie anlayışı sineğin.. Ruzgarın rüzgarlığı, zatının varlığı, kimine hasene kimine seyyie...
Mesnevî 3. Defter 4600 ler...
Süleyman aleyhisselâm’ın acıklanan sivrisineğe düşmanını da
mahkemeye getirmesini emretmesi
Süleyman, “ Ey güzel sesli, Allah emrini candan dinlenmek gerek.
Allah bana dedi ki: “ Ey adalet sahibi, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikâyetini dinleme.
İki hasım da hazır olmazsa hâkim, hak hangisindedir, bilemez.
Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, yüzlerce feryat etse bile sakın ha, sakın... hasmı olmadıkça
sözünü kabul etme.
Ben fermandan yüz çeviremem. Hadi git, hasmını al, öyle gel” dedi.
Sivrisinek dedi ki: “ Sözün doğru, delilin tam yerinde… düşmanım rüzgâr, o da senin emrinde!”
O padişah “ Ey seher yeli, sivrisinek, zulmünden feryat ediyor… gel,
Hadi, geç hasmının karşısına da anlat, ona cevap ver, dâvasını reddet!” dedi.
Rüzgâr, bu emri duyunca çabucacık esip geldi… fakat sivrisinek kaçma yolunu tuttu!
Süleyman “ A sivrisinek nereye? Dur da ikinizi de dinleyip hüküm vereyim” dedi.
Sivrisinek dedi ki: “ Padişahım, ölümüm, onun varlığından… zaten günüm, onun dumanından kararmakta.
O gelince ben nasıl durabilirim? Benim kökümü kazan o! ”
Tıpkı bunun gibi Allah tapısını arayan da Allah geldi mi yok olur.
O vuslat ebedîlik içinde ebedîliktir ama o ebedîlik yokluk suretinde tecelli eder.
🌧Nur arayan gölgeler, nur zuhur etti mi yok olur.
Âşık, başını verince akıl kalır mı gayrı? Her şey helâk bulur, yalnız onun hakikati kalır.
Onun hakikatine karşı var da yok olur, yok da. Yoklukta varlık… bu, pek acayip bir şey!
Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem buraya vardı mı kırılır, bir şey yazamaz olur!
Sevgilinin, kendine gelsin diye âşıkına iltifat etmesi
Sadr-ı Cihan, o âşıkı yavaş, yavaş istiğrak âleminden çekmekte, söz söyleme makamına getirmekteydi. 🍀
Padişah âşıkın kulağına dedi ki: “ Ey yoksul, eteğini aç, sana altın saçmaya geldim. 🕊
Canın ayrılığımla halecan içindeydi… İmdadına geldim, nasıl oldu da ürküp kaçtı?
Ey ayrılığımla dünyanın soğuğunu, sıcağını, kahrını, kahrını, lûtfunu gören âşık, kendine gel, dön geriye!🍃
Akılsız bir tavuk, deveyi evine konuk götürür.
Fakat deve, tavuğun evine ayak atar atmaz ev yıkılır, dam çöker!🌺
Bizim aklımız, fikrimiz de tavuk kümesinden ibaret. Salih’in aklıysa Allah devesini arar.
Deve, başını suya, toprağa daldırınca orada ne toprak kalır, ne can, ne gönül.
Aşk öyle bir fazilettir ki insanı faziletler sahibi yapar… fakat insan, bu haddinden fazla dileyiş yüzünden hem
pek zalimdir, ham de pek cahil!
İnsan hakikaten bilgisizdir; Hele bu müşkül avda büsbütün bilgisiz. Bir tavşan, aslanı kucaklamaya çalışıyor!
Eğer aslanı bilseydi, görseydi hiç kucaklamaya kalkışır mıydı, buna imkân mı var?
🌾🌾🌾🌾 İnsan, canına da zulmeder, nefsine de… fakat şu zulme bak, şu zulmü gör ki adaletlerden bile topu
kapar, adaletlerden bile üstündür, ileridir.
Bilgisizliği ilimlere üstattır… zulmü, adaletlere doğru yol gösterir.
Sadr-ı Cihan, bu nefesi kesilmiş âşık, ona ben nefes bağışlayınca dirilir, kendine gelir diye âşıkın elini tuttu....
🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾🌾
“ Bu bedeni ölü, bu canı uyanık âşık, benimle diriliyor. Şu halde o, benim canım… bana yüz tutuyor.
Ben onu bu candan yücelteyim, bu cana muhtaç olmasın. Ona bir can bağışlayayım da ihsanımı onunla
görsün!🌧🌧🌧🌧🌧🌧🌧
Öl ki dirilesin....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder