Not tutmak lazım,zor da olsa..Yutkuna yutkuna,boğazına bir yumruk gibi düğümlenen,içine oturan 'realite'ye kağıdı kalemi hatta teknolojiyi şahit tutmak lazım..İnsan unutur çünkü,unutur çektiği acıyı da taşıdığı umudu da ne garip...Unutur sevdiğini bile..Seçilir onun için,unutmayanlar..Zaman zaman bir kalbur kurulur da kalır kalburun üstünde kalanlar..Onun için unutmamak lazım,en azından sık sık hatırlamak..Not tutmak..Yazarak tanımlayan ve detaylı düşünen insanlar için,not tutmak elzem,inşallah içerlerde bir yerde de...
Şimdi,cumartesi hissedilen huzuru ne renk yazmalı,o koca binayı,çatısını,önündeki son kara kadar direnmiş kırmızı gülleri,içerdeki sımsıcak kokuyu,merdivenlerden koşarak çıkarken,odalardan taşan ezber seslerini,bab ı enis dost kapısını,mescidin halısını,cama vuran güneşi,içe dolan güveni,anlamlı,kararlı sessizliği,gözlerle kurulan cümleleri nasıl not düşmeli satırlara...Diz çöktüğün yer kadar dünya,işte bu,ve gönlünü açtığın kadar geniş sema...Bu da yazılsın ki notu tutulmuyor çoğu yaşananın...
Sonra,eline mushafı alınca,insan kainat ve kitap...Madalyon tamamlanıp o sihirli atmosfer başlayıp,her hali pür melalimiz ortaya dökülünce,ayetle sabit bir hale bürününce farkedemeğimiz kendiliğimiz,perişan olacakken nasılsa o sihirle umut doluvermemiz de nota düşülmeli...Sonra her yere duyulan o ince,kibar ve sessiz ses...
* İnna lillah demek için birikmiş bunca insanın,birbirine söyleyecek başkaca bir sözü olmamasını da yazmalı,sabrın sözlük manasını,sabrın Allah için içinde bir şeyleri öldürmek olduğunu,umudun elmasa benzer rengi olduğunu,sonsuz, sonuçsuz ama gönüllü koşturmalarımızın/saylarımızın,tavafın yanına yakışabileceğini,gönlü ferah tutmayı da unutmamalı,hayatın bu gerçekliğine her seferinde şahit olunmalı,üstünü örtmeden,gizlemeden,şuur kapanmadan,farkındalıkla..Gizleyen lanetlenmiş gibi bir karanlıkta,sahtelikte çünkü...Ve tevbe,dönüş yolu en girift karanlıkların bile yanıbaşında,merhamet...Allah biricik,büyük,O tek,biz çok ve küçük...O zaman bakmalı,aramalı,keşfe çıkmalı,bir sanatkarı en iyisi eserlerinde aramalı,geceye gündüze,karaya denize,üstündeki gemiye,rüzgarda taşınan tohuma,yere ağan buluta,bakmalı ve bağlamalı,akletmek bağlamak demek,yani hayata bakıştan dantel gibi bir hayat çıkmalı,kördüğümler değil.Sonra baktıkça hayran,aşık olmalı..Akıl iki şeyi birbirine bağlar,Aşk her şeyi Allah a...Buraya bir yıldız koymalı.Önce aşk,sonra akıl sıralamasını hayatına koyup koyup allak bullak olan kula Allah ın ayet sıralaması şifa olmalı.Sevgi sıralamasını burada yapmak iyi olacak,böylece akıl seviyemiz belli olacak,Allah ı sever gibi bir başka şeyi sevmek akıl işi mi?
Akıl,aşk gibi kavramların ardından ey insan şimdi yemek meselesine geçişini de yaz..Her zaman yaptığın gibi,en önemli akıl işlerinin,en derin aşk acılarının,ya da en mutlu olduğun anların,ya da belki matemlerinin hemen ardından,ya da tam ortasında yaptığın gibi,yemek ye...Çünkü busun sen,muhtaçsın,açsın,ve Rabbin seni kendinden iyi tanıyan,yiyin diyor bin bir ikramla,ama temiz ve helalinden ve akabinde uyarıyor şeytanın adımlarına uymamalı,yemekle şeytanı yanyana büyük harfle yazmalı,kötü durdu dimi,besmeleyi unutmamalı,çünkü şeytan emreder.çirkini,kötülüğü...Şeytan kısa ve net cümlelerle takar peşine,çok bizden görünen cümlelerle..Bizde böyle,böyle gördük diye akıldan yoksun gelenek ve törelere de uyar artık adımını şaşırmış insan.Adım ağıza,göz kulak ağız da adıma bağlanmış gibi..Bir kere lokma yanlış giriyorsa,ayak yanlış basıyor,yanlış yolda artık göz görmüyor,kulak duymuyor,söz bağırtıya dönüşüyor,karga sesini andırıyor,yen-ı-ku kelimesi...
Yemek mevzuunun üstünde ısrarla durulmalı,kainat-akıl-aşk-yemek bağlantısında yemek bölümü bir hayat felsefesini bir yaşam tarzını temsil ediyor,ilk önce insanlara seslenen RAB,sonra müminlere sesleniyor yiyin ama rızıklandırdığımızın temiz ve helalinden,cennette bile sınır yok muydu..Yaşamak için yemek mi yemek için yaşamak mı günümüzü tükettiren,ve ne yiyoruz?Sağlığımız,güzelliğimiz,hatta ruhsal durumumuz bile çatalımızın ucundaymış ya,burada doktor ve diyetisyenlerin o kocaman cümleleri konabilir,yazı arasına,biz neyi hangi düşünceyle yiyoruz,battı balık yan gider düşüncesiyle mi,salı günü biten diyetler neden tanıdık,neden çok yiyerek zayıflamak bir ütopya,neden bunca yemek kitabı,programı var...Takva ruhsal bir disiplinse,kendini en çok ele verdiği yer sofra...Her önüne geleni sorgulamadan yiyen insan her önüne çıkan çengele takılıp kapılmaz mı....*
Ruhsal disiplinin talimi namaz,gerçekten namaz kılan,bir haramın peşine takılmaz...Namazı,günlük tutar gibi,ayet notu tutar gibi,iki vakti birbirine,tüm hisleri Allah a bağlar gibi,bir dosta içini döker gibi kılmalı,dua niyetine...
*Bakara 153-173,tefsir dersi notlarından... Hilal'in notlarını tavsiye ederim.:)
''Ve bir kadın konuşarak, bize Acı'dan söz et dedi.
Ve o dedi ki:
Acınız idrakinizi saran kabuğun kırılmasıdır.
Nasıl meyvenin çekirdeği kırılmak zorundaysa canevinin güneşi görmesi için, siz de acıyı tanımak zorundasınız.
Ve eğer yüreklerinizi yaşamlarınızın gündelik mucizeleri karşısında merak ve hayranlıkla tutabilseydiniz, acınız da en az sevinciniz kadar harikulade görünürdü.
Ve yüreğinizin mevsimlerini kabullenirdiniz, tıpkı tarlalarınızdan geçen mevsimleri her zaman kabullendiğiniz gibi.
Ve hüznünüzün kışlarını dinginlikle seyrederdiniz.
Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir.
Acı, içinizdeki hekimin hasta nefsinizi sağlamakta kullandığı acı bir ilaçtır.
Onun için hekime güvenin, ilacını sessizce ve dinginlikle için.Çünkü eli ağır ve sert olsa da Görünmeyen'in müşfik eliyle yönlendirilmiştir.
Ve uzattığı çanak dudaklarınızı yaksa da, çömlekçinin kendi kutsal gözyaşlarıyla ıslattığı kilden yapılmıştır.''
ERMİŞ...
Böyle diyordu ermiş...Haftalar sonra gözlerimde bulutlarla gelen bir cumartesinin ardından...Buna ne deniyordu,aklın yolu bir mi,kalplerin aynileşmesi mi,ilmin tek nokta olması mı,yolun tek olması mı?
Ayetler ağırdı,sanki bakarayla yarılan yer, herkes için ille ayrı ayrı yerlerden şimdi düze çıkmış,caddede bir topluluk belirmişti.Yol levhaları burada iyice göze çarpıyor,sebilillah,inna lillah ve inna ileyh,raciun,mühtedun...Ve en sonundaki safayla merve bize hac yolculuğuna çıkmış feccin amig-yarılmış vadilerden geçmiş yorgun bedenleri andırıyor.Biz yarıkların içinden bakaduralım yolda,''Biz Allah ınız ve O na dönücüleriz''diyen birileri görünüyor,her eksildiklerinde,bu eksilme ayakkabı bağlarından olsa bile...Çünkü içlerinde dirilmiş bir elçisi vardı Rablerinin,O onlara okuyordu hayatı içten içe,kitabı okuyor her harfin arkasındaki hikmeti anlatıyordu,ve temizliyordu insanı okumak yaşamı..Bilmediğini öğreten bir elçiyle tamamlanmıştı nimetleri...İşte onun için hatırlıyorlardı,anıyorlardı,unutmuyorlardı,durmadan tekrarlıyorlardı,sesli sessiz,halle ya da haraketsiz çağırıyorlardı,zikrediyorlardı,Türkçesini doldurmak güç..''Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim,şükredin sakın nankörlük etmeyin.''Ayeti surenin beşiri mi,neziri miydi,''olsun'' içindi bizim yapıp ettiklerimiz,oysa şükür ''oldu'' diye yapılandı,bardağın dolu tarafından bahsetmek yani..Efendimizin geceler boyu namaz kılmasına senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandı,neden bu kadar yoruluyorsun denmesine,şükreden bir kul olmayayım mı demesi bunu kanıtlamıyor mu?Mevlananın şükür nimetten tatlıdır demesi...
Ayetler bir silsileyle ilerliyor,zikir,şükür,ve ey iman edenler istiane ile sabır...Zikreden şükrediyor,şükreden istiane ediyor ve Allah ın yardımı sabrettiriyor,sabreden zikrediyor ve bu daire böyle deveran edip gidiyor hepsinin ortasında en somut duran ise namaz...Onun için namazla yardım dileyin deniyor...Allah sabredenlerle beraberdir..Sabretmek tahammül etmek değil,orada bir hissi yok etmek,ölmek iyiden iyiye,ama bu yolda ölene ölü demeyin diyor ayet biz şuurunda olmayanlara,onlar rızıklanırlar,Allah ı yanında bulmak sabredene en büyük rızık değil mi?Allah...Allah..Mutlak güzel,mutlak kudret,sözünden cayması mümkün olmayan,rahmeti gazabını aşmış olan Allah açıkça,tenkitle söylüyor:
Belalar,ibtilalar vereceğim...Büyüğe büyük,küçüğe küçük,İbrahim gibi hepsinden geçmek var,bi şey'in,birazından birinden eksilmek var,hepsinden sorulmak var bir konudan sorulmak var...Konular şunlar,
Korku..Hislerimiz,sevgi,nefret,kızgınlık merhamet,hepsi bir duygunun içine korku katılmış hali
Açlık..Gündelik hayatımızı hasrettiğimiz yeme çabamız
Mal eksikliği..Alma ve verme üzerine yaşanılanların tümü
Can eksikliği..Hastalıklar,bağlılıklar
Sonuç,ürün eksikliği..Neticesiz çabalar.. olabilir mi?
Hepsinin karşısında sabır ve müjde...Kime,bunlardan biri ya da birkaçı isabet ettiğinde,biz zaten ALLAH ınız,O na döneceğiz,zararı yok,geçici dünya, diyenlere,onlara Allah ın salavatı ve rahmeti de var,ve hidayete erenler,yolda ilerleyenler de onlar...
Şimdi tefsirde,bu nefsi emmareden nefsi mutmainneye,raziye ve marziyeye geçişin anlatıldığı,haddini bilmenin esas duruş olduğu bu ayetlerin içimize işlemesini istemekten başka payımıza ne düşer...Ne hakkıyla zikretmeye,ne şükretmeye,ne sabretmeye,ne istemeye gücü yetemeyecek bizler acizliğimizi tekrar,ısrarla ve istiğfarla itiraf ederiz..Ve yeniden fısıltıyla idrak ederiz ki,İslam bu acziyetten Mutlak Kudrete istianedir....
İncir ve zeytin sendendir...
Acı ve tatlı sendendir...
İncir de zeytin de güzeldir..
Ve senin tat verdiğin acı da tatlı da güzeldir..
Acının tatlının tadını alamayan bizin kusuru bizdendir....
Ayetler bir silsileyle ilerliyor,zikir,şükür,ve ey iman edenler istiane ile sabır...Zikreden şükrediyor,şükreden istiane ediyor ve Allah ın yardımı sabrettiriyor,sabreden zikrediyor ve bu daire böyle deveran edip gidiyor hepsinin ortasında en somut duran ise namaz...Onun için namazla yardım dileyin deniyor...Allah sabredenlerle beraberdir..Sabretmek tahammül etmek değil,orada bir hissi yok etmek,ölmek iyiden iyiye,ama bu yolda ölene ölü demeyin diyor ayet biz şuurunda olmayanlara,onlar rızıklanırlar,Allah ı yanında bulmak sabredene en büyük rızık değil mi?Allah...Allah..Mutlak güzel,mutlak kudret,sözünden cayması mümkün olmayan,rahmeti gazabını aşmış olan Allah açıkça,tenkitle söylüyor:
Belalar,ibtilalar vereceğim...Büyüğe büyük,küçüğe küçük,İbrahim gibi hepsinden geçmek var,bi şey'in,birazından birinden eksilmek var,hepsinden sorulmak var bir konudan sorulmak var...Konular şunlar,
Korku..Hislerimiz,sevgi,nefret,kızgınlık merhamet,hepsi bir duygunun içine korku katılmış hali
Açlık..Gündelik hayatımızı hasrettiğimiz yeme çabamız
Mal eksikliği..Alma ve verme üzerine yaşanılanların tümü
Can eksikliği..Hastalıklar,bağlılıklar
Sonuç,ürün eksikliği..Neticesiz çabalar.. olabilir mi?
Hepsinin karşısında sabır ve müjde...Kime,bunlardan biri ya da birkaçı isabet ettiğinde,biz zaten ALLAH ınız,O na döneceğiz,zararı yok,geçici dünya, diyenlere,onlara Allah ın salavatı ve rahmeti de var,ve hidayete erenler,yolda ilerleyenler de onlar...
Şimdi tefsirde,bu nefsi emmareden nefsi mutmainneye,raziye ve marziyeye geçişin anlatıldığı,haddini bilmenin esas duruş olduğu bu ayetlerin içimize işlemesini istemekten başka payımıza ne düşer...Ne hakkıyla zikretmeye,ne şükretmeye,ne sabretmeye,ne istemeye gücü yetemeyecek bizler acizliğimizi tekrar,ısrarla ve istiğfarla itiraf ederiz..Ve yeniden fısıltıyla idrak ederiz ki,İslam bu acziyetten Mutlak Kudrete istianedir....
İncir ve zeytin sendendir...
Acı ve tatlı sendendir...
İncir de zeytin de güzeldir..
Ve senin tat verdiğin acı da tatlı da güzeldir..
Acının tatlının tadını alamayan bizin kusuru bizdendir....