ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

26 Ocak 2011 Çarşamba

Kalp Elbisesi ve Güzellik 2

''Kalp Yusuf unun gömleği cennet libasıdır.Cemalinin nurlarından olan bu gömleği Allah giydirmiştir.Ama ruh Yakub unun gözleri ancak bununla açılır.Bu sırdan dolayıdır ki kalbi uyanık kimseler gafletle dünya sevgisinden hasıl olan körlüklerini bununla izale etmişlerdir.''M.Sami Ramazanoğlu-Ruhul Beyan

Allah her an kadehiyle binbir sır sunuyor bize.Onun için dehre sövmeyin,dehr Allahtır diyor peygamber..Anın kıymetini bilene hiç bir şey boşuna gelmiyor.Her şeyin bir sırrı var,konuşuyor..Ama biz zerrenin zerresi miktarınca,gözümüzün içine sunulunca belki,birazcık anlıyoruz.Allah lütufkardır,güzellik ve kalp elbisesi üzerine düşündürdüğü kulunun önüne güzellik timsali Yusuf u çıkarır,her hafta başka bir rolla çıkardığı gibi..Yusuf a kalp dedirtir haftalarca Mürşid in sesine..Kalp elbisesine ise Yusuf un gömleği..Körlermiş ruhlara bir rayiha da verir bir gün kim bilir...
 
Klap elbisesi Yusuf un gömleği ise,nefis Züleyha nın tekamülü gibi,önce kana bulanacak yalandan paramparça olacak,sonra yırtılacak arkasından,yine paramparça,sonra göze sürülesi olacak,cennet kokusu saçan,ama göze şifa olan,yalnızca arayanların bulduğu....Kalp elbisesi...Yusuf un gömleği...

Kalp Elbisesi ve Güzellik


       Her sözcük,çıktığı kalbin elbisesini giyinir...miş...
       Ya da kalbimize elbiseler giydirir hislerimiz.Kimi ziynetlerle süslü uçsuz bucaksız atlas giyer,kimi aba..Kimi  kılıfla kaplı benim kalbim der...Neler der neler...
  
       Ben o kadar sıkıya gelemem.Başımı örtünce boğazım sıkılıyor.Her şey çocuklukta,bize öğretmediler.Bak bilgisayarı öğrendim.Sudoku çözerim,bunamayı engelliyormuş,ama Kuran öğrenemedim.Eciş bücüş harfleri.Bazıları müslümanlık diye çok abartıyorlar zaten.Bence İslam dini mantık dini.Mantığıma uyuyorsa tamam...Zaman sana uymuyorsa sen zamana uyacaksın.Bu zamanda peygamber yaşasa deveye mi binecekti...İnsan olmak lazım önce,islam değil.(Alkışlar)
       Ben müslümanım.Ayete hadise bakarım.Ne diyorsa onu yaparım!Peygamberimiz çok uyumlu giyinirmiş mesela.Başörtümü çantamı,ayakkabımı uydururum.(Yani birşeyi öbürüne uydurmakta iyice ilerledim)Yamalı da giyinmiş yeni öğrendim,Zara dan buldum yamalı bir elbise,bu yıl modaymış,biraz pahalı ama olsun,bir taşla iki kuş!!!Sonra tatlıyı açken yermiş,(Tok olur muymuş acaba)ben de öyle severim..Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalış diyor(Hadisin diğer tarafı uymadı)..Dünyadan sırt çevirmek yok tabiki,öyle anlatıldığı gibi değil bizim dinimiz.Bunu herkese duyurmak istiyorum.Gitar çalıyorum.Sosyal faaliyetlere katılıyorum.Peygamberimiz yüzün demiş,haftada üç gün yüzüyorum...Kayak yapıyorum..(Var mı birine faydası yaptıklarının,bir insan tebessümü sağlıyor mu,diğer müslümanlar bu sünnetlere neden uyamıyorlar acaba)Yaani müslümanlar evde tesbih çekme imajından kurtulmalı.Bence...
       Ben temizliği şöyle yaparım.Ütüsüz çamaşır giymem.mutfak havlusuyla banyo havlusunu aynı yere koyulur mu?Perdeleri,önce şöyle yapar sonra böyle yapar öyle yıkarım.Ispanağı böyle pişiririm.Ben bir de kıyma koyarım.Ben kıyma koymam,havuç koyarım.Daha güzel.Akşam yemeğinde şu olmadan oturmam.Benim çocuklarım asla böyle yapmazlar,ya da mutlaka şöööyle yaptırırım.Anneme bunu,kayınvalideme şunu yaparım.Bana göre her şeyin sınırı vardır.Kurallarımı çiğnetmem.Eşim bana mümkün mü şunu desin....bitmez...
        Ben li cümleler problem var.Güzelliğe olan hırsta problem var,iştiyakta değil..Her benli cümle kalbe bir kılıf dikiyor çünkü.Kılıf nedir?Sıkı sıkıya saran..Tam şekli neyse o nesnenin,tam hatlarıyla etrafını çeviren sıkı sıkı.Büyütmeyen,hareket ettirmeyen,genişletmeyen...
        Her ben le, her benin iyelik ekiyle daraltıyoruz içimizi.Bir güzellik varsa onu kendimize has kılıyoruz.Bizde yoksa bir güzellik,onu yok sayıyoruz,etraftan o güzellik kabul görüyorsa belki kötülüyor,belli ki kıskanıyoruz.İnsan hisleri turnusol kağıdı gibi...Varsa bir güzellik üstümüzde,iyilik yapmak gibi,kendimizden daha çok iyilik yapan birini görünce ne hissediyoruz.Mutluluk mu,şükür mü,kızgınlık mı,hırs mı?Kızgınlık,küskünlük ve hırssa eğer iyiliği kalbimize kılıf yapmışızdır.Artık içerdeki taze duygular,iyilikler kokuşmaya başlayacaktır.Kuyudur artık girdiğimiz yer.Ve laneti kendine çağıran yegane duygudur,güzelliği kendine hasretmek,şeytan gibi,ben ateşten yaratıldım Adem topraktan,ben güzelim,hayırlıyım ondan,demek.İsrailoğulları gibi,tamam bu zat peygamber belli,ama bizden değil,sakla değiştir ayetleri,demek.Hakkın üstüne perde çekmek.Kendi güzelliğiyle avunup durmak...Yok eğer güzelliği Kendimizden üstten bize lütfedilmiş buluyorsak,ki açılır binler mutluluk kapıları o zaman kuyu kaybolur,hisler ırmak olur,ummana yol bulur.Rabbe giden en güzel yol şükür...
          Ablamın sorduğu gibi,elimizdeki bir bardak suyu birine verdik.Ne hissederiz?
-Mutluluk
-İyilik
-Sevinç
          Ne temiz hislerimiz var.
-Ben verdimm.
-İyilik yaptımm.
-Sevap kazandımm.
-Zaten iyi biriyim ben,geçende şunu yapmıştımm...
          Oysa,şükürle bakan insana,
-Allah bana su verdi..
-Tutacak el verdi
-Susayacak ve tat alacak sağlık verdi
-Onu vereceğim bir insan verdi.
-Verme hissi verdi.
-Benim elimle birine su verdi....vs.vs.
-Şükürler olsun...
           Bu kadar konuşma sonrası,biz kalbimize bakmaktan yorgun..
-Kurabiyeyi sen mi yaptın Nagihan?
-Evet ben yaptımm:))
           Ani tepkiler,gerçek tepkiler!!Halbuki daha önce hiç yapmamıştım.İlk defa bulduğum bir tarifi,dua ederek yapmıştım.Sakin ve telaşsızdım.Gecenin bir vaktiydi,güzel olmazsa diye bile geçmedi içimden.Yani O yaptırmıştı.O beğendirmişti.Şükürler olsun...

        Mutlak güzel Allah....
       Allah güzelliğinden cüzlerle güzelleştirsin içimizi,kılıflarımızı itiraf edip kabullenmek yerine,takva libasıyla giydirsin kalplerimizi...

Bağlantı:Bakara 88-Bizim kalplerimiz kılıflıdır dediler...

24 Ocak 2011 Pazartesi

Korkunca..Daralınca..




       Hayat kararlardan ibaret..Kader seçeneklerine verilen kararlardan.Ve biz seçimimiziz.Her an, içini neyle doldurduğumuza şahitlik ediyor.Onun için insan vel asrın söylediği ziyandan kurtulamıyor.Çünkü her işin daha iyisi var,her sözün daha güzeli,nispetle bir güzeline hüsranda bizimki..Bazen salim kafayla alınan bir karar tüm hayat kelebek etkisi,amel niyete göre,ne büyük kredi... 
        Ama rahat insan..Şu ünlü ihtiyaç piramidine göre her şeyi tamam.Barınağı,yiyeceği ve giyeceği,seviliyor,sayılıyor dahası,makamı,mevkii,mesleği,hatta zevkleri...Neyi seçiyor o zaman,neye göre seçiyor?Zevkine,keyfine ve rahatına göre,şimdi burada,ben diyerek yapıyor an seçimlerini.İçi dolmuyor anın,zaman geçiyor.Ama Rab bırakmıyor kulunu,silkeliyor bazen,gönlünü hüzün sarıyor,nedensiz!her şeyi olsa da mutluluğu olmuyor.Ya da ölüm geliyor,yakınlarda bir yerlere,ateş düştüğü yeri yakıyor.Ya da sadece bir rüya sahne ediliyor gecenin o muhteşem uyku salonunda..Korkuyor insan...Korktukça dönmek istiyor,bir kurtulayım diyor,o zaman çok başka olacağım,iyi olacağım,erdemli olacağım,giymediğim şu gömleğimi vereceğim,mesela!Düzenli olacağım,tertipli olacağım,evrak tutacağım diyor bir öğretmen mesela,müfettiş telaşıyla...Bir kaza sonrası ölümle burun buruna gelen biri,başladığı namazı bırakıverir işler yoluna koyulunca..Hastalıklar iyileşince,borçlar ödenince,aşık olunan kişi ile evlenince,sınav kazanılınca,muratlar alınınca gider duanın tılsımı hayatlardan.Ayaklar yere sağlam basıyordur çünkü artık,yürek dalgalanmaları bitmiştir.Fırtınalı denizde boğulma ihtimali uzaklardadır artık,gemi karaya yanaşmış,insan,mesken tutmuştur taşlaşmış bir yeri.Dahası onu karaya bizzat çıkarmıştır lütuflar sahibi Rabbi....


6:63 -De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız" diye gizli ve aşikâr O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?


10:22 -Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a yalvarır ve dindar olurlar: "Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız." derler.


17:67 -Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür..



Nankördür insan,en büyük handikapı vefa ve şükür olan,bir yanı nisyan olan insan...Tek çözümü anmak,zikretmek,hatırlamak,Rabbiyle ünsiyet kurmak olan insan.Bilecekki vefalı olacak ya ahmak.Bilecek ki akıllı insan karada karar verir,her yerde uygular,denizde korkmamak için,karada karar vermeye muhtaç insan...
Ne güzel anlatıyor Mevlana HZ.
İçinde üç balık bulunan gölcüğün hikayesini duydun mu sen? Belki “Kelile” de okumuşsundur ama, o kabuktan ibarettir, bu anlatışımız ise canın da içidir, bak dinle...

Bir kaç balıkçı o gölcüğün yanından geçerken balıkları gördüler, üç tane idi, lakin üçü de bir birinden güzel ve iştah açıcıydı... Derhal koşup ağ getirmeye gittiler. Balıklar anladılar durumu. İçlerinde akıllı olan yola düştü; gidilmesi gönüle hiç de hoş gelmeyen yola koyuldu. Aklından dedi ki:

“Bunlara danışmayayım, türlü türlü fikirler ileri sürerek azmimi gevşetirler. Yurtlarının sevgisine kapılırlarda , tembellikleri, bilgisizlikleri bana da sirayet eder. Danışmak, akıl almak için diri kişi lazım ki, baş vurasın amma... nerede öyle bir diri.. Bunlara danışmanın zamanı değil!. Kendine gel, yola düş. Bu gölcükten denize doğru git,denizi ara... Şu girdaplara kapılma.”

Göğsünü ayak yaptı o akıllı balık , yollara düştü. O tehlikeli yerden ta nur denizine kadar yüzdü... yüzdü!... Nihayet ulaştı koca denize. Ardına köpek düşen ceylan, hayatında bir damarı dahi kalsa koşar ya!.. İşte o da; onun gibi koştu , pek uzun olan o yolda zahmetler çekti; fakat sonunda emniyet ve afiyet makamına erişti. Kendisini uçsuz bucaksız, hiç bir yandan kıyısı görünmez denize attı!...

Derken balıkçılar ağ getirdiler... ikinci balığın, yarı akıllının ağzının tadı kaçtı. Dövünmeye başladı:

“Eyvahlar olsun, fırsatı teptim... Nasıl oldu da o yol gösteren akıllı diriye arkadaş olmadım, ona uymadım!.. Ansızın gitti, lakin; benim de hararetle ardına düşmem gerekirdi!.. Fakat geçene acınmak, dövünmek hatadır. Gitti mi, gider!.. Gayrı onu anmanın hiç bir yararı yoktur. Şimdi denizlere, emniyet yurduna ulaştı o, bize düşen de onun yolundan yürümektir. Bir çare bulmalıyım, en iyisi kendimi ölmüş gibi göstereyim, suyun üzerine çıkıp karnım yukarıda , sırtım aşağıda olduğu halde kendimi salıvereyim. Su nereye götürürse, gideyim. Yüzen kişi gibi değil de, âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim ..”
Dediği gibi de yaptı. Ölü taklidi ile su yüzüne çıktı, sürüklenirken aynı çöp gibi, kendini tamamen suyun akışına bırakmış öylece gidiyordu, bata çıka. Balıkçıların biri gördü:

- Eyvah, dedi, en iyi balık öldü!...

Balıkçıların hepsi kederlenirken, balık onların “eyvah” demelerine sevindi. “Galiba kurtuluyorum...” dedi içinden. Balıkçılardan biri suya girdi,yakaladı onu, fırlattı kıyıya. Balık; çırpına çırpına gizlice suya fırladı, gitti.

Üçüncü balık, o ahmak ıstıraplar içinde kalakaldı. Kurtulmak için sağa sola çırpındı durdu, fakat avcılar ağ attı yakaladılar. Ateş üstündeki tava içinde ahmaklıkla eş oldu. Ateşin hararetiyle kızıp kaynadıkça akıl ona:

- “Sana hiç korkutucu bir zat gelmedi mi?..” diyordu.

O da işkence ve belanın içinde kafirlerin dediği gibi:

“Evet geldi!...Eğer bu sefer , şu boynumu kıran mihnetten kurtulursam ; denizlerden başka yeri yurt tutmam. Bir gölcükte oturmam artık. Uçsuz bucaksız bir su arar, emniyette ve sıhhat içinde ömür sürerim...” demekteydi ahmakça!...

Ahmakların; ahde vefası olmaz!...Tekrar dünyaya döndürülseler yine yapma denen şeylere bulaşırlar, onları yaparlar.

Can korkusuyla değil,Rab haşyetiyle titreyerek,umutla,az da olsa devamlı,içten,yalvara yakara anmaktan başka yol yok ummana,üst katlara çıkmaya,sınıf atlamaya....Vesselam...



       

23 Ocak 2011 Pazar

Kelimeler hücum edince içerlerde bir yerlere...

s/an/a
y/akın etmektesin içimi...
s/aklayıp büyütmektesin.
u/y/an demektesin kalbime,
an/sızın geliverir bir e/zan sesi.
ney/inim bilmemekteyim..
inlemekteyim..
boş/alsın içim sana.
d/olsun,doysun gönül sana
s/özüm,hüznüm sana..
d/erdim,t/asam sana..
b/aşka gelir kelimeler sana..
t/aşar cümleler,özlemler sana..
uz/ansam bulamam bazen,kururum
ç/orak toprak olur,yüreğim,dilim
b/ana y/akın ederken ateşin...

c/an bağışlarsın binlerce..
al d/ilimi d/ilimle...
olsun c/anım feda sana...
muh/tacım.. an/la...

18 Ocak 2011 Salı

Söz Namusu

       Söz namustur dediler bize hep.Havada kaldı her seferinde.Sözüm namusumdur diye bir nara duymadık,naralar toplumundaki bizler.Anlamadık namusun tam olarak ne olduğunu.Ortak toplumsal bir algıyla baktık namus sözüne.Kadın erkek ilişkisinin kollanmasıydı namus,hatta sadece kadın açısından kollanması,kadın için kendini korumak,erkek için kadınını korumaktı fahşadan,kendini bile değil...
        Oysa düşüncenin bir namusu vardı,bakışın bir namusu,kelimelerin duyguların,beynin ve kalbin ve hatta midenin,hatta her şeyin..Ama en çok verilmiş bir sözün...Verilmiş bir söz,namus üstü namustu...Yalan söylemek zaten kötüydü,ama doğru söyleyeceğine söz verdikten sonra  yalan söylemek katlayandı suçu.Harama bakmak kötüydü zaten ama evli birinin,birine hayatının biriciği olacağına söz vermiş birinin, bakışını bir başkasına çevirmesi çok daha kötü..Namus hak demek aynı zamanda demek..
      Düşüncenin bir namusu vardı ve düşüncenin hissin giydiği kelimelerin,sözlerin de..Ruhu yükselmiş insan alçak yerlerin sözlerini giydiremezdi,hislerine düşüncelerine.Değişirdi dünyanın düzeni bir tek sözün etkisiyle.Kelebek etkisinden kuvvetli,fırtınadan tesirliydi söz.İnsanlara güzel söz söyleyin diyen Rab,her gece düşümüze koyduğu senaryonun da hayra yorulmasını isterdi,kadere de hüsnü zan beslenmesini.Bu müthiş bir hayat güzellemesi...İnsan hayatının namusu vardı,özeldi,mahremdi ve korunmalıydı,kendi kendinin kötüye akan sözlerinden bile...Belki de namus adab başlı başına...
      Kul olmanın da var bir namusu elbet.Elest bezminde verilmiş en büyük söz var,fıtrat var,kitap var,biat var,tevbe var,misak var.Söz üstü söz var Allah la kul arasında.Sürekli bozsa da sözünü  kul,hep affeden,yeniden taptaze ömür yaratan bir Allah var karşısında...
     Bakara yardıkça kalbimizin toprağını ve İsrailoğulları nın bozdukları ahidler çıktıkça toprağın üstüne,kendimizin daha çok farkına vardık.Kaygan zeminlerimizin,killi,taşlaşmış ve yer yer verimli yerlerimizin.
     Kaç şey geçti insanın başından.Ne mucizeler gördü.Ve yine döndü.Ve yine,hani sizden bir söz almıştık dedi,Rab,biricik ve muazzam terbiyeci,on emir geldi ardından.Hani efendimizin,gelin sizinle ortak şu on emirde buluşalım dediği..
    “Bir zamanlar biz İsrâiloğulları'ndan, "Yalnız Allah'a kulluk edeceksiniz; ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, sözünüzden döndünüz; hâlâ da sırt çevirmektesiniz. Vaktiyle sizden, birbirinizin kanlanın dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair de söz almıştık. Siz de kabullene geldiniz. Hâlâ da (buna) şahitlik ediyorsunuz." (Bakara Suresi, 2/83, 84)


1-Yalnızca Allah a kulluk...
2-Anne babaya ihsan..
3-Yakınlara iyilik..
4-Yetimlere iyilik..
5-Yoksullara iyilik..
6-İnsanlara güzel söz söylemek..
7-Namaz kılmak..
8-Zekatı varmek..
9-Kan dökmemek..
10-Birbirini yurdundan çıkarmamak..

     İlki kulluk,Allah a has bir kölelik,kurtulmak bütün esaretlerden.En temeli tüm problem çözümlerinin.Köle olduğunu bir kabul edebilse insan..Kurtulsa değersiz şeylere kölelikten..Farketse kendi putlarını herkes,gününü neye tahsis ettiğini,en çok neyi düşündüğünü,ve niçin düşündüğünü.Günlük hayatın koşturmacasını,olmazsa olmazını,yemeğini, uykusunu,giydiğini,eşini çocuğunu,işini kariyerini kendine put yaptığını.. 
     Allah a kulluktan hemen sonra anne babaya ihsanın gelmesi hikmetli..İnsanın aktığı yönün tersi anne babaya iyilik.Yokuş çıkmak gibi,nefis dünyaya akarken Allah ı görüyor-muş-çasına kulluk etmek gibi.Çocuğuna bakmaya akıyor insanın ağır yönü yetişkin olunca,yuvasına, kendi hayatına odaklanıyor.Çok ecirli,kıymetli olsa da çocuğunu büyütmek,yuvayı huzurla kurmak ve korumak,şu on emir içinde ve dahi diğer ayetlerde''Çocuklarınıza iyi bakın,onların geleceği için yatırım yapın.''denmiyor.Onların rızıklarından endişe etmeyin diyor,çocuklarımızın sahibi Allah,akmadığımız yeri sağlamlıyor.Anne babayı,yetimi,garibi,fukarayı yanımıza koyuyor,barış yurdu bir vatan tarif ediyor.
      Oysa billboardlarda görünen aile tarifi empoze edilkiyor bize.Uzun boylu mümkünse sarışın,ya da uzun siyah saçlarını yeşil doğa fonuna uzatmış,bakımlı genç anne,mankenliği elden bırakmayan tarz sahibi bir baba,bir kız bir erkek çocuk.Asla daha fazla değil.Başkasına yer yok hayatımızda,anne babalar nerde,hangi programın arasına sıkıştırılmış durumda,yoksa sadece çocuk bakıcısı olarak mı dahiller hayatımıza..Benim ,eşimin,çocuğumun programından önemli gördüğüm bir anne baba rızası programı var mı hayatımda.Anne baba,Rabbin,kendinden sonra itaat edin diye zikrettiği,hakkından bahsettiği,sadece burada değil,bir çok ayette  böyle.Hz.Yahya,Kur an da 'annesine karşı zorba olmayan'olmakla tanınıyor ve selam ediliyor,İsmail ise babasına halim itaatkar bir evlat olarak hibe ediliyor..
         Ana babaya iyiliği emretmekle Rab insanda 'vefa'yı tamir etmek istiyor belki.Nisyana düşmesi an meselesi olan insanın en büyük handikapı vefayı.Tam tersi olan nankörlüğün insanı Rabbine kulluktan alıkoyduğu vefa..Düzelmeyecek kulluğumuz,üzerimizdeki maddi manevi emeği görüp,dualarımızda zikretmeden.Açılmayacak şükür hissi,vefa duygusu gelişmeden.Anne babasına vefasız evlat,Rabbine nankör bir kul olmaktan kurtulamayacak.Evlat olma namusunu kurtaran kulluğa yaklaşacak.Ana baba çocuk ilişkisiyle,Rab kul ilişkisini anlayacak insan...Kurtulacak vefa hissinin verdiği emek ve şükürle,sömürmekten nimetini.Üretmeye başlayacak kendi.Ruhunu ve bedenini kurtaracak bir başkasının ya da şeyin varlığıyla beslenmekten.Verme varoluş konumuna geçecek,yükselecek,vazgeçecek sadece alma psikolojisinden...Kul olacak insan..Hizmet edecek,manasına uygun olarak kulluğun.
          Hizmet edecek ama kime?Su üstüne düşmüş bir damla gibi en yakın dairelerinden başlayacak hizmete kul.Akraba,yakın olanlar,ana babadan hemen sonra zikredilen.Gariplere yakın olacak,kalbi kırıklarla beraberim diyen Rabbini arayacak,akrabaya iyilikle kurbiyeti artacak.Su üstündeki bu damla,Allah ın rengiyle boyanacak,belki bıraktığı iz eser olacak,sanatkarının elinde,ebru gibi..Bu yakınlıkla nazarı değişecek aleme belli,yetimin velisi,yoksulun hamisi olacak.Üzerindeki her nimette onların hakkı olacak.Rab merhametiyle bakınca aleme,içte sulh,dışta sulh olacak.Hayatı namaz odaklı,her neyi varsa,yetenek,bilgi,mal,emek verişe yükselecek,zekatla temizlenecek.Artık dilinden güzel sözler dökülecek,kan dökülmeyecek sözlerden.Yürekten damlayan kanlar duracak,bitecek yürek sürgünleri,başlayacak gönül hicretleri...
         Ahdine sadık kalacak kul,tevbesine,acziyetine binaen biatı daim tazelenecek,ne yapsa tam olmayacak,Rabbinden tamamlanmasını isteyecek....Sözü söz olacak kulun,özü öz..Sözün namusu var,kul olmanın da..Namus kadehini kırıp namus öğreten,ya da namus kadehinden her gece gizli gizli şerbetler sunan kulların himmetiyle...Kul olma duasıyla,niyetiyle...
      
 

13 Ocak 2011 Perşembe

Gülü Terk-Gönlü Terk

         Gönlün muhabbetini inkar etmek,gülü terk etmek değil mi,bambaşka bir hayatı seçmek...
         İşitmek-anlamak,akletmek-tahrif etmek,arkasına atıvermek,menfaatine göre yan çizmek vs vs.
Anladıktan sonra ki buna kitap akletmek diyor,dönmek ne kötü,bulduktan sonra kaybetmek.Müminler için bu cümlenin şablonu,işittik-itaat ettik.Düşünüp,taşınıp anlayıp,sırf menfaatine uymadığı için iman etmeyen Velid bin Muğire,ya da hayatının bir kısmında muhtemelen bir acıya düştüğünde Allah ın kokusunu duyan,doğruyu bulan,keyfi yettiği zaman eski 'rahatına,zevkine'dönen insan..Ne acı gönlü terk etmek,ne acı ebedi arayışımızı terk etmek..
        Oysa gönlün aynası olmak ister yaşantı.Ters düşmek istemez kalbinin iman ettiğiyle,tek gayesi gönlü ispattır ömrün,kokusunu almaktır o eşsiz gülün..
         Bir zamanlar diye başlayan iyi cümlelerimiz varsa yazık,ki modern zaman müslümanlarının çok kurduğu cümleler bunlar,o zamanlar şöyle tesettürlü giyinirdik,şuralara gitmezdik,korkardık şöyle yapmazdık,televizyonda böyle şeyler olmazdı....Biz bunları taaa ne zaman öğrenmiştik...Ama değişti zaman.Zaman aynı yanılsama,her gün bin dalgayla boğuşuyoruz,aynı hali tutmanın imkanı yoksa da,sığınmanın imkanı var,boşluk yok feragat ettiğin kendiliğin yerine konur muhakkak daha güzeli...Ama değişen zaman değil insan,neyi terk ettiğine ve neyi kaybettiğine bakmadan..
        
bakara 75+

11 Ocak 2011 Salı

Kara Delik

        Neyimizle katılıyoruz hayatın dağdağasına,en çok ne zaman savunmasız kalıyoruz.Sesimiz,parmak izi gibi kendimize özgü,sesimizden tanınıyoruz,sesimizle giriyoruz insan içine.Bir ses bir nefes bağımız yaşamla...Ve hayırlı bağlar kurmak zorundayız bu imtihanda.Onun için ya hayır söyle ya sus,gitti kelimelerimiz...Susmak büyük bir yürek istiyor önce.İçine atabilecek,pişirip hayırlı bir hale getirebilecek kotarabilecek kelimeleri..Nasıl zorlanıyorum susarken,dilimin altında cümle bezleri,yutkunmak güç.Oysa fitneye konuşunca dahilsin,ateşe tutulmaya mecbur zanların,yapıp edilenlerin hikayeleri,eskilerin çeteleleri..Ağız hayatta en çok tatmin edilmeye çalışılan organ,hem girenle hem çıkanla,bedenin ve ruhun kapısı...Testide ne varsa onu sızdıran,ve kendi kendini acıtan...Önce susmak,yüreği genişletmek,sonra yüreği güzelleştirmek gerek.Dolan yürek düdüklü tencere misali patlayıveriyor,en beteri,uysal atın çiftesi pek oluyor,düdüklü tencere patlaması her şeyi mahvediyor.Kocaman da olsa yürek yetmiyor.O yüreğin içine bir kara delik gerekiyor.İçine attığın,yuttuğun sustuğun cümleleri emecek,kustuğun zehrini değil,tüm zanlar,gereksiz acılar,bene ait kötü duyguları kendinde eritecek,kalp boşalmış,yara sağalmış,gönül huzurlu olacak..

         Bir kara deliği olacak insanın yüreğinde Allah deyince açılan,O nun Kahhar ismiyle tüm sıkıntıları ezip öğüten,bir kara deliği olacak insanın,Allah a açılan bir ağzı...
        Susamayan birine,aslında çok susadığı halde,yine kendime..Hep kendime...
      

10 Ocak 2011 Pazartesi

Adap

Nedir bizden istenen?
Neden haftada bir kez,bir saat hiç bilmediğimiz bir diyara,dilini dişini anlamadığımız bir topluluğun yanına gideceğiz?Giderken ve dönerken de kimseyle konuşmayacak içimize döneceğiz.Varlığın en büyük kanıtı ses çünkü,sonrası nefes..Sesi tutarak nefesi sırlamayı öğreneceğiz,dünyaya açılan en büyük kapımızı kilitleyeceğiz ki açılan başka kapıları görebilelim..Mümkünse dua edecek,kapıdan girmeden,tüm yüklerimizi boynumuzdan atıp,hıtta diyeceğiz.Ne yazacak ne çizecek ne göreceğiz.Tanımıyoruz farzettiğimiz,kendimizi garip bulduğumuz bu mekanda,gözlerimizle sevecek,gözlerimizle konuşacak,ağlayacak ve onu susturmasını,kapamasını bileceğiz. Gözlerimiz kapalı,gönlümüz açık,iki dizimizin kapladığı kadar geniş olacak yerimiz.Bir daireyi tamamlayacağız.Eğri büğrü yamuk yumuk,köşeli olmayacağız,dünya gibi,güneş sistemi gibi,tavaf gibi...Varlığımızın bir boşluğu doldurmak gibi bir anlamı olacak.Bir selam verecek gücü barındıracağız içimizde hem gelirken hem giderken,susma duvarına saklanmayacağız.Zamanı kaybedip,sesinin akışına kendimizi bıraktığımız zata emanet edeceğiz.Görünenden çok görünmeyenden himmet ummayı bileceğiz.Gizemli bir odaya girdiğimizin farkında,ona uygun bir ritüelle gelecek,kapıları kapatacağız,kapalı bir kapıyla karşılaşınca zorlamayacak,kapıda kalmanın hüznüyle ağlayacağız.Satır değil sadır ilmi denilen ırmak aktıkça gönlümüze ummana koşacağız hem de farketmeden,öğrendim demeden..Kap dolunca,vakit tamam olunca varsa bir bardak aşkla kaynayan çaydan nasibimiz,o ateşle yudumlayıp,içimizi dökmeden taşırmadan evimize,örtüler altına girmeye yola koyulacağız.
Çağrıldığımız yerde dirileceğiz...
Ne güzel ve özel bir yolculuk değil mi,dünyanın sıradan meşgalelerine inat...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Zamanı Tutarken Selam

          Yeni bir sene başladı.Allah ın ayı muharrem dün bitti.Ay karardı.Safer başladı..Safer başka türlü bir ay,diğerlerinden farklı,mayamızın tutması gereken kıvam korku ve ümit arası,Safer zamanın korku kısmını tutan kısmı.Belaların,musibetlerin bizim göremeyeceğimiz bir şekilde yazıldığı kısmı.Kim korur beladan,ve kim indirir rahmeti nimeti sağanak sağanak devamlı...Tüm duygularımızın Rabbı..Korkunun,ümidin,sevincin,neşenin,hüznün ve kalbin,kalplerin sahibi...Dua istiyor...Çağırmamızı istiyor,günde 70 kez nazar ettiği kalbe,his dünyamız her halükarda huzur bulsun diye.Selamete ersin diye..
           Selamet ne güzel kelime,Ne dingin ne özgür,ne kurtulmuş ve ne huzurlu.İslam olma hali,ve dahi müslüman.Selam, insanın insan üstünde hakkı.Vermek sünnet,almak farz selamı.Biri selam verince diğerine ,benden emin olabilirsin,sana zararım dokunmaz,selamette içim sana karşı diyor,demeli çünkü.Tüm dillerin kaynağı,iletişimin başı olarak,her negatif düşünceyi keserek başlıyor söze...
           Safer ve selam..Yanyana gelmiş,dualara bakınca.Kurandaki tüm selam ayetleri,Allah ın verdiği Selam,her gün okunacak,kainata ben selamete ermeye çalışıyorum,hedefim Allah selamı mesajı verilecek.Üç aya denildiği gibi,Allah ım bana bu ayı bereketli kıl denecek,saadet ve zaferle tamamlat duası eklenecek...
          Safer de mübarek olsun her an gibi..

2 Ocak 2011 Pazar

Yalnız Yürüsek..Biraz...

              Yalnız yürüsek..Biraz düşünsek,biraz gülsek,biraz ağlasak kendi kendimize,yalnız,tıpkı yaşamdan bir sayfa kopyalar gibi...Bir farketsek,yalnızlık ve yürümenin kendileştireceğini böylesine..
              Yapayalnız yürümek sahralar,çöller üstünde altın alev güneşin altında..Saatlerce yürümek,zamanı unutarak.Zaten umut bağlamadığın yaşlı yorgun bineği yarı yolda bırakarak,ki belki de bedenindir o binek,yürümek..
                Size binek bulamıyorum diye hüzünlenen kalbi hatırlamak.Gözleri dolu yürümek.O kalpten kopamamak, arkasında kalamamak,ardı sıra yürümek.Yanına birini bile beklemeden,aramadan,konuşmadan,söylenmeden,sızlanmadan.Arkada kalanların kirleneceği Tebük seferinde,yapayalnız yürümek,oturup kalmamanın tek çaresi yürümek...Kafilenin arkasından yetişme ihtimalini düşleyerek yürümek..

                İnsanın yürüyüşünden yaşamı anlaşılır ancak.Yaşam başlı başına bir yürüyüştür çünkü.Karaltı halinde görünürken bir insanın görünüşü uzaklardan bilen bilir,korkmayın,O Ebu Zer dir.Yalnız yürür,yalnız yaşar,yalnız ölür,yalnız dirilir.Yalnızlık onda başlı başına bir zenginliktir.Ne kadar fakr içinde olsa o zerrü simin kaynağıdır.Altının mücevherin biriktirilmesine kızışı içindeki maden yatağından belki.Kalabalığa dalıp gidemeyişi,tevhid pınarının sesini uzaklardan bile duyduğunda heyecanlanışı,şair kardeşini gönderip bilgi alışı,tatmin olmayıp,Mekke de Efendimizi,Esselamü Aleyke Ya Rasulallah diyerek selamlayışı,sakla denmesine rağmen,imanın içine sığamayışı,bir ömür hakkı hakikati taşırması gönül testisinden,bundan belki.

                Efendimizden bahsederken dostum sevgilim bana şöyle demişti deyip anlatışını duyabilsek.Şehrin kalabalık şaşaalı hayatına itirazına dayanamayanlar onu yanlarından uzaklaştırdıklarında,hani Medine yakınlarında bir eve yerleşip hacılarla sohbet ettiği o eve yerleştiğinde ona misafir olup dinleyebilsek.Bize dostunu anlatsa,sevgilisini,bilemediğimiz tanıyamadığımız kimler varsa daha.Abdullah bin Mesudu..Eski günlerini,hani yol kesen kabilesini,nasıl dönüşebiliriz böyle bir soluğa ümitlensek..Bir kul hırsızlık yapsa,zina etse,yalan söylese de yine de affolur mu deyişini duysak,ve Rabbin merhametini...

                Yalnız yürüsek..Sıcakta ya da şu soğukta,biraz yalnız yürüsek,ara sokaklardan, binaları yıkarak gözlerimizle,yerde un ufak olurken taşlar,ayağımız altında kaybolsalar.Uzaktan bir kafile görünse ilerde,içimizde bir acı bir ümit,karmakarışığız,içimize yürürken..Kafileye ulaşsak derin vadilerimizden geçip,bize en tanıdık beyte,beyti atike,kalbimize giderken,huzur çarşısına niyetlenirken...Ebu Zere uğramayı, uğrayıp altın bulmayı düşlesek.Önde Abdullah bin Mesud.Konuşmadan ilerlesek,birbirimize tanıdık.Bozamasa yalnızlığımızı bu tanıdıklık..Yaklaştıkça havanın ağırlaşışını hayra yorsak.Sonra bir evladın sesiyle irkilsek,bu Ebu Zer dir,onun defnine kim yardımcı olur dese..Yalnız yürümüş yalnız yaşamış yalnız ölmüş ve yalnız dirilecek,yalnızlığın onurunu efendimizin diliyle yüceltecek bir insanın arkasından,ağlasak,ağlasak,hiç ses çıkarmadan..Sevgilisinin onu bıraktığı gibi kalmaya ahdetmiş bir vefanın yasını tutsak.Amel, kalp değil ama yaşam standardı olarak bir günü diğerine eşit olmayan bizler..Gittikçe değişen,değiştikçe kalabalıklaştıkça başkalaşan bizler...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...