Dünya bizimde sormuşlar,çayı mı seversiniz,çay konulu şiirleri mi...ikisini de ikisini de....dedim..sonra ikisini de...ğil,üçünü de...çayı ,şiiri,çayı tek olsun diye üç bardak,ve hep yarım içen sevgiliyi.....sonrası malum,çay içtim...latifenin evinden bir koku hatırası bergamot aromasıyla,ayşe ve hilalin odasından kalma hatıralardan bir tane çay demledim...Çayı eylüle ekledim...Biraz unuttum,zaman mefhumunu yine yitirdim,malum sonbahar,saate bakmadan geçecek...Kendi ahengince...içim sürekli mektup yazıyor bu aralar,gönderilemeyen mektuplar,güvercin kanatları altında saklanıyorlar...Sonra bir mektup haberi alıyorum,biri diyor ki Allahım nolur biri bu mektubu tercüme etsin...İbni arabinin kabeye mektupları...40 sayfa,herbiri bambaşka bir isimle müsemma ve canlı,sanki yaşıyorlar da hiç tanışmadığımız birer dost gibi,çok heyecanlandım,utandım,şükrettim...yepyeni bir zarf açtı Rabbim içime,şimdiye dek habersizdim,seyyieyi haseneye çevirir gibi yetişti kafkanın milenaya mektuplarını kabeye mektupları okumaya çeviren Rab...mektuplardaki isimleriyle,Hayy,rahman,vedud....Mektuplar dost,anladım...Çay içtim,uzun bir sefer sonrası ikram edilen çayı içen,çaya şifa,yapana safa duası eden Ahmed Yeseviyi hatırladım...Ve kadim sözü:dervişin badesi çaydır demişler....
Nisan yüzlü sevgilim;
ben bir çay bardağına sığınıyorum şimdilerde.
Kimsesizliğimi kalabalık cümlelerde saklıyorum.
Tarık Tufan
Az önce bi çay demlediğim. Tam hüznüme arkadaş olsun diye kalkıp bir bardak alacakken dostun çay yazısı düştür önüme...Buralarda insanın burnunun direğini sızlatan serin sonbahar rüzgarları esmeye başlamış...O çok sevdiğim, sevdiğimiz serin rüzgarlar...Kabuk bağlayan yaralarım yeniden kanamış büyük bir hevesle, kalp şerha şerha yarılmaya yeniden talip olmuş...Kocaman bir hüzünle gittiğim Kabe' den yine kocaman bir hüzünle dönmüşüm...Kavuşmayı hasretle beklediğim dostlarla vuslat şimdi bir rüya olmuş...Geriye sadece ve hep ÖZLEMEK kalmış...Ömür dediğin aslında hep FİRAK' mış...Hayat oyun ve eğlence değilmiş...Miş Miş...Nisan yüzlü selvi boylu sevgiliye benzemekmiş aslında olması gereken bütün çaba...Ama dünya bütün görkemiyle gözler önündeymiş...70 000 şer 70 000 nur perdesiyle...Peygamber hüzünle arkadaşmış demiş konuşmadan anlaştığım dost...Bu garip sonbahar çocuğuna Hamd etmek düşmüş...Şimdi bir yudum çay içtim...yorum yazdım...Kalbim acıdı...Tüm şiirlere tüm aşıklara maddi manevi farketmedi selam yolladım....Ve ben hiç oturup ağlamadım...Gökten üç elma düşmüş...Biri Kevser havuzuna...Biri Cennete...Diğeri Cemale taip olanlara...Bu masal da burda bitmemiş...
YanıtlaSilişte böyle bu posta güvercinleri
YanıtlaSilalır koyarlar kanatlarının altına bir dost eli
al derler bu mektuptan payın var...
bugün içimde yine yürüsem yürüsem bitmeyecek gibi bir yol var
hatıralarınızla yeniden tavafa ve ille nafile saya niyetim var...
iyi ki bunca yalnızlığımızda yalnız değiliz...
Allah var...bir de gel tavaf et,döne döne iyileş dediği evi...
eylül anlamsız burda, eylülü seven yok hiç.. ben dahi.. ahh..
YanıtlaSilEylül anlamsız olur mu hiç..
YanıtlaSilİstanbulda sonbahar mesela...:)
İstanbulda sonbahar...Güzeller güzelinin önüne diz çöküp bana ne zaman bakaıcak acaba diye heyecanla beklemek demektir TUÇE...Eylülü sevmek için ne güzel bir bahane değil mi?...:)
YanıtlaSil