ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

13 Kasım 2019 Çarşamba

Gönülle ya da gönülsüz / Cebir ve ihtiyar üzerine

ثُمَّ ٱسْتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ٱئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَآ أَتَيْنَا طَآئِعِينَ

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.

....
Elçiyle Hz Ömer hikayesinin sonunda , o hal ve makamın yanında , tereddüt bahsine girdik .
Tereddüt " رد " red , geri dönmek geri çevirmek anlamında olsa gerek , yaşadığı o güzellikten sonra acaba bunlar gerçek mıydı hayal mi , ben şimdi kendimi / bu koca kesif bedenle nereye koyayım , alışkanlıklarım , huylarım , zevklerim , dünyaya ait pek çok bağım var ... Bu gaflet örtüsü üstümü örtünce nasıl silkineyim nasıl kurtulayım ?

Can kulağını aç dedi Mevlana hz.. Kulağının pasını sil , O can nefesine kulak kesil ...
Dünya herkese aynı dünya , derya herkese aynı , damla herkese aynı ..
Sedefe giren damla inci , ahuya giren damla misk .. 
Fark; dönüştürme farkı , dönen döndüren değiştiren dünya değil bizatihi kalp , ismiyle musemma...
Olaylar insanlar mekanlar aynıyken şartları farklı kılan kalbin halleri , taati itaati ya da kerhi ..
Cebirle de ihtiyarla da gideceği şu yolu ihtiyarla gitmek cana safa , cebirle gitmek dert cefa..
Onun için aşkla bir dahi :
Aklı olan aşık olsun !

Ne varsa elinde aşka sermaye , ortaya koysun , yel essin , yağmur yağsın , güneş doğsun , yer gök şahit olsun büyüsün aşkı ...
Değil mi ki yer ve göğe gelin dedi Allah ister tav'an gönülle ister kerhen gönülsüz, 
Biz tav' an geldik dediler ..
Yer ve gökten alâ şu gönül , isteye isteye kulluğa layık değil mi ? 

O zaman aşkla bir daha :
Aklı olan aşık olsun !



5 Kasım 2019 Salı

Nisa da Karı/ Koca Nuşuz

                                                      اِمْرَأةٌ  KARI
Nisâ : 128 Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlanagelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor.
  وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً ﴿١٢٨﴾  

Sözlük anlamları;
Elif-lam takısıyla yazılışı; Elif-lam takısı olmadan yazılışı; Çoğulları kendi köklerinden gelmez;
Erkek / kişi / insan اَلْمَرْءُ اِمرُؤٌ رِجال
Kadın / karı اَلْمَرْأَةُ اِمْرَأةٌ نِساء نِسْوَة

مَرَأَ 
Yemek yemek
Cima etmek
Yemek hoşuna gitmek
Yemek boğazdan kolay geçer olmak
Kişi insaniyetli olmak, insanca hareketli olmak
Havası güzel olmak
Mürüvvetli olmak
مَرِئَ : davranışlarında konuşmasında kadın gibi olmak
المَرِئُ : Mürüvvetli ve insaniyyetli adam
            Hazmı kolay yiyecek, içecek
            Mizaca uygun şey
            Yemek borusu
المُرُؤَةُ : Tam erkeklik. İnsanlık. Cesaret. Vakar.
            Adamın kemale ermesi. Nitekim benzer bir şekilde رُجُولِيَّةٌ de erkeğin kemale ermesi anlamına gelir. 
 المِرْآةُ : Ayna

 Mürüvvet bu kökten geliyor. “Mürüvvetini görmek” hepimizin bildiği bir tabir : )
 Mürüvvet: İnsaniyyet, mertlik, yiğitlik, cömertlik, mutluluk.
Mürüvvetini görmek, o kişinin mutluluğunu;  kemalatını, insanlığını, cömertliğini görmek demek.. ve sanırım bu kemalatın evlenmekle bir bağlantısı var…  bir kadını bir erkekle yaşamaktan veya bir erkeği bir kadınla yaşamaktan daha fazla ne kemalata erdirebilir ki : ) zira sulh zordur, nefisler cimriliğe hazırdır..
Kelimenin ilk anlamının yemek yemek olması ilginç.. insanın en büyük zaafı kendinde meknuz..
Yemek boğazdan kolay geçer olmak.. Seyyie kelimesini çalışırken bu anlam geçmişti. Kelimenin yakın köklerinde hep olumsuz ve zor anlamlar vardı. ساغ  : bir şeyi yutarken kolay yutmak demekti.  Allah ile barış ilan eder, kendi nefsimize yan çıkmadan, temize çıkarmadan,  bütün bu olumsuzlukları zorlukları kolay yutarsak kemale ereriz, oluruz demiştik. 
Kişi, erkek, kadın anlamına gelen bu kelimede böyle bir anlam olması..
Kolay yutulur olmak.. testi değil, yün olmak.. eşinden bir sıkıntı görünce, Allah’tandır deyip geçse arada şecera çıkmaz, olay dallanıp budaklanmaz, kolay yutulur.. 
Kelimenin bir de ayna anlamı var.. İnsan insanın aynası..  eşinde gördüğün aslında sensin!.. Karşındaki insanı nasıl görüyorsan sen o’sun
 Ve insan bir ayna..  neye baktığına, nerde, kimle olduğuna dikkat edecek, çünkü kendinden yansıyacak olan da o .. neye bakıyorsan o’sun.. yüzünü nereye döndün? 
وَمَنْ اَحْسَنُ د۪يناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلاً ﴿١٢٥﴾  
Hem kimdir o kimseden daha güzel dinli ki özü muhsin olarak yüzünü tertemiz İslâm ile Allah’a tutmuş ve hanîf olarak İbrahim milletine uymuştur, Allah ki İbrahim’i Halil edindi. Nisâ: 125
İnsanın yüzü özüdür.. ve bu yüz sadece ve sadece Allah’a yönelmek içindir.. işte o zaman insanın yüzünden, özünden ve gözünden  Allah yansır..

 Nisa 34 de racul ve nisa kelimeleri geçmişti. Bu ayette nisa, zevce ve racul, zevc kelimeleri yerine neden imraetün (karı) ; ba’l ( koca ) kelimeleri kullanılıyor.  Bunu anlamak için kelimenin ve dahi diğer kelimelerin kullanıldığı ayetleri incelemek lazım…  şimdilik imrae kelimesinin geçtiği ayetlere bakalım;

Kelime Kur’an’da 38; nisa’da 4 defa geçiyor;

Noun
(19:28:6) im'ra-a an evil man
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ
Noun
(2:282:61) wa-im'ra-atāni and two women
فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ
(3:35:3) im'ra-atu (the) wife
إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي
(3:40:10) wa-im'ra-atī and my wife
وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ
(4:12:56) im'ra-atun a women
وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ
(4:128:2) im'ra-atun a woman
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا
(7:83:4) im'ra-atahu his wife
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(11:71:1) wa-im'ra-atuhu And his wife
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ
(11:81:19) im'ra-ataka your wife
وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ
(12:21:6) li-im'ra-atihi to his wife
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ
(12:30:5) im'ra-atu The wife of
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ
(12:51:18) im'ra-atu (the) wife
قَالَتِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ الْآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ
(15:60:2) im'ra-atahu his wife
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
(19:5:7) im'ra-atī my wife
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا
(19:8:8) im'ra-atī my wife
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا
(27:23:3) im'ra-atan a woman
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ
(27:57:4) im'ra-atahu his wife
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ
(28:9:2) im'ra-atu (the) wife
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ
(28:23:14) im'ra-atayni two women
وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ
(29:32:13) im'ra-atahu his wife
لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(29:33:20) im'ra-ataka your wife
إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(33:50:28) wa-im'ra-atan and a woman
وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ
(51:29:2) im'ra-atuhu his wife
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
(66:10:6) im'ra-ata (the) wife
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ
(66:10:8) wa-im'ra-ata (and the) wife
وَامْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ
(66:11:6) im'ra-ata (the) wife
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ
(111:4:1) wa-im'ra-atuhu And his wife
وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
Noun
(4:176:8) im'ru-on a man
إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ
Noun
(24:11:16) im'ri-in person
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ
(52:21:16) im'ri-in person
كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ
(70:38:3) im'ri-in person
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
(74:52:4) im'ri-in person
بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً
(80:37:2) im'ri-in man
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Adjective
(4:4:14) marīan (and) ease
فَإِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَرِيئًا
Noun
(2:102:41) l-mari the man
فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ
(8:24:16) l-mari a man
وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
(78:40:7) l-maru the man
يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ
(80:34:3) l-maru a man
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ

Ayetlerde imraetün genel olarak karı koca diye kullandığımız anlamda kullanılıyor. Yani evli bayan. Kelimenin ikinci anlamı cima etmek, ba’l kelimesinde de bu anlam çok geçiyor. Bu kelimelerden evli ve birlikte olmuş çiftlerin kastedildiğini söyleyebiliriz sanırım..  yani efdâ olmuşlar.. birbirine karışmışlar..
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً
"Nasıl alırsınız ki birbirinize karıştınız ve onlar sizden kuvvetli bir misak almışlardı."  (Nisâ; 21)

Birbirinin olmuş insanların, nefislerin kıskançlığı ve cimriliği yüzünden ayrılmasını istemiyor Cenab-ı Hakk.. Sulh ederek, ıslah ederek, onararak, iyileştirip, güzelleştirerek, insan olmasını, kemale ermesini gerçek mürüvveti görmesini istiyor.. 

                                                       بَعْلٌ   KOCA

Nisâ : 128 Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlanagelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor.
  وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً ﴿١٢٨﴾  

بَعَلَ
Evlenmek
Kadına eş olmak
Koca edinmek
بَعَلَ
Bir şeye karşı çıkıp direnmek, dayatmak
Hayrete düşmek, şaşırmak
Cima etmek. Koca karısıyla oynaşmak.
Yer yağmur sularıyla sulanır olmak
بَعْلٌ  (çoğulu بُعُول / بُعُولَة ) :
        Koca, efendi, bir şeyin maliki, sahibi. 
        Yağmur suyu yiyen yer.
        Baal putu.( cahiliyye döneminde)

MÜFREDAT;
اَلْبَعْلُ : İki eşin erkek olanı.
وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ  Kocaları eğer barışmak isterlerse bu süre içinde onları geri almaya daha çok hak sahibidirler.. Bakara 228
Kadına üstünlüğü olduğu düşünüldüğünden, erkek kadının idarecisi ve şu ayette ifade edildiği üzere yöneticisi sayılmıştır; 
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler.. Nisa 34
Başkasına üstünlüğü olanların tümü buna benzetilmiştir. Bundan dolayı Araplar, kendilerine böyle bir üstünlüğü olduğuna inandıklarından dolayı, Allah’a yaklaşma vesilesi kıldıkları mabutlarını بَعْلٌ olarak adlandırmıştır;

اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ 
Her şeyi en güzel yaratan Allah’ı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz? Saffat 125

‘Diğerlerinden daha üstte, yüksekte olan yere’ erkeklerden بَعْلٌ (koca) olanlara benzetme yapılarak, ihtiyaç duyduğu suyu, sulanmaya ya da yağmura ihtiyaç duymadan yalnızca kendi kökleriyle içecek(temin edecek) kadar büyümüş olan erkek hurma ağacına  بَعْلٌ denmiştir. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur; فيما سقي بعلا العُشْر ( suyunu kendi kökleriyle temin eden hurma ağacında öşür alınır)

اِسْتَبْعَلَ النَّخْلُ : hurma ağacı büyük hale geldi
البَعِل : hurma ağacı gibi yerinde dik ve sabit duran


Kelime Kur’an’da 7 defa, Nisa’da sadece bir defa geçiyor;

Proper noun
(37:125:2) baʿlan Baal
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
Noun
(2:228:22) wabuʿūlatuhunna And their husbands
وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا
(4:128:5) baʿlihā her husband
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا
(11:72:7) baʿlī my husband
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا
(24:31:23) libuʿūlatihinna to their husbands
وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ
(24:31:28) buʿūlatihinna (of) their husbands
أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ
(24:31:33) buʿūlatihinna (of) their husbands
أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ

Görüldüğü gibi ayetlerde ‘koca’ anlamında kullanılıyor. Tek bir ayette de baal putu olarak geçiyor. 




اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ ayetinde üzerinde durmuştuk; Racul kelimesinde ayak, ayakta durmak, kuvvetlendirmek, ayaklandırmak anlamı vardı. Kavvam olan erkekte  Allah’ın Kayyum ismi tecelli etmiş olmalıydı.. Kadın Hayy, erkek bu diriliği, canlılığı, hayatı, renkliliği muhafaza eden ve ayakta tutan Kayyumdu..
Şimdi بَعْلٌ de de benzer bir anlam var; 
ihtiyaç duyduğu suyu, sulanmaya ya da yağmura ihtiyaç duymadan yalnızca kendi kökleriyle içecek(temin edecek) kadar büyümüş olan erkek hurma ağacı
hurma ağacı gibi yerinde dik ve sabit duran

Kendi köklerinden beslenebiliyorsa, suya ulaşabiliyorsa ,istinbat yapabiliyorsa, içinde bir dirilik varsa koca olabilir bir erkek.. kavvamsa, kendi dik ve sabit durabiliyor, ayağı kaymıyor, şahsiyeti yamulmuyorsa koca olabilir..
Böyle bir kocaya da gönülden boyun eğmeli, itaat etmeli bir kadın..  Lakin ilah edinmemeli..
Bu dengeyi Rasulullah’ın şu hadisi gayet net ifade ediyor;
وعن أبي هريرة رضي اللَّهُ عنه عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « لَوْ كُنْتُ آمِراً أحَداً أَنْ يسْجُدَ لأَحدٍ لأَمَرْتُ المرْأَة أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا » . رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح.                                                  
Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” (Tirmizi, Rada 10)

Dişi anlamına gelen İnas’ın, dişi putlar anlamında kullanılmasından sonra  erkek anlamına gelen baal’in erkek put anlamı olduğunu görüyoruz.. kadınlar erkekler için putlaşabilirken, erkekler de kadınlar için ilahlaşabiliyor.. ve Allah ikisine de değil sadece kendisine yalvarılmasını istiyor..
اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Her şeyi en güzel yaratan Allah’ı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz?  (Saffat 125)

اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
"Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilere (dişi isimli tanrılardan) yalvarıyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar."  (Nisâ; 117)
İki ayette de yalvarmak, çağırmak, dua etmek anlamımdaki  دعا   kelimesi kullanılıyor. İçimizdeki dişiliği de erkekliği de ilah edinmeden, sadece Allah’tan istemek gerekiyor..
Elmalı inas ayetini açıklarken şöyle demişti “Tapmanın bir sevgi ve ümid, bir de korku ve saygı yönü vardır.   Dua her şeyden önce sevgi ve ümid ifade eden bir ibadettir. Ayette (nisa117) اِنْ تَعْبُدُونَ   ‘ibadet ediyorsunuz’ buyrulmamış, اِنْ يَدْعُونَ  ‘dua ediyorlar, yalvarıyorlar’ buyurulmuş ve bununla müşriklerin derin sapıklıkları asıl sevgi ve ümid yolundan başlamış olduğu anlaşılmıştır.”
Baal ayetinde de (saffat 125)   تَعْبُدُونَ  değil  تَدْعُونَ   geçiyor.. aynı risk kadın için de geçerli..  erkeğe sadece sevgi ve ümid beslerse onu ilahlaştırma, şirk koşma ihtimali yüksek..

Hatice abla, insanın kocasında hiçbir problem çıkmazsa onu ilah bilir ve ondan geçip Allah’a varamaz demişti.. Zengin, yakışıklı, romantik, cesur.. Kadının maddi manevi her türlü ihtiyacını karşılayan bir koca.. kadın için mükemmel bir ilah olabilir.. Allahtan diziler dışında böyle kocalara pek rastlayamıyoz:)  ama inas ayetinde elmalının ifade ettiği gibi hayallerindeki kadına tapıyorlar.. kadınlarda hayallerindeki bu erkek tipolojisine tapınıyor.. erkeği ve kadını içine düştüğü bu şirkten kurtaracak olan nedir..
 Korku ?..  Erkeği de kadını da yaratan Allah’tan korkmak..
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ  (Nisâ-1)

                                                                                                                                             

                                                                                                                                                       Zeynep Dinler

Evlilik / Şiddetli Geçimsizlik

Dünya yolculuğunun hukuklarından bir hukuk evlilik.. Yol arkadaşlığı , kader ortaklığı ..
Nuşuz.. huzurun sekinetin bozulması, taraflardan birinin ya da her ikisinin bu ortaklığı bozmak istemesi .. Kalkıp gitmek istemesi..

Sözlükte :

نشز
yukarıda/ yüksekte olmak, kalkmak, _ (نُشُوز) [kadın] (على, من, ب kocasına) itaatsizlik etmek, (على, من karısına) sert/ kötü davranmak

yeryüzünde tepe،çıkıntı , yüksek yer

şarkıda normal nameden sapmak, yukarıda/yüksekte olmak, alışılmışa muhalif olup rutin dışına çıkmak,

kalkmak, yükselmek

....ya kötü davranmak, ..ya asi olup kötü geçinmek


Atomun parçalanmasından açığa çıkan enerji atomun parçalanmadan kalmasında saklı değil mi ? 

Nefsi vahideden , insanı bir kendilikten yaratan Allah düzeni böylece kurmuş , iki zıddı bir araya bir büyük kuvvetle ki bu kuvveti mevedde ve rahmetten mutesekkil kılmış .Sükun , huzur murad etmiş ..

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Rum 21 ..

Kolay mı bir yolu her şartta her halde beraber yürümek ... En gizli hallere tanık olarak bir beraberlik yürütmek ...Ayetlerden bir ayet , varlığına delil , işaret ..


Bir yaratılış bir oranlama bir yerine yakıştırmayla varız , buradayız , nasibimiz, ona göre kısmetimiz.. Nisa suresi boyunca dağıldığımız yerde arayışımız kendimizi .. Besse den nefsi vahideye geri dönüşün izleri parçalarımızın olduğu yerlerde saklı .. Onun için ilk bağ takva , sonra rahim bağı , akraba , eş, çocuk miras payının düştüğü yakınlık, komşu yolcu arkadaş , yanımız yöremiz , biz kimiz ? 

Mir'atımız birbirimiziz. Özellikle 

المرء  / المرءة 

Kadın / adam anlam yakınlığıyla evlilik bağı , bizi bize tanitan en büyük ayna..

Aynaya bakabilmek yüzleşmek demek, kolay mı yüzleşmek?

Ama rahmet 💧

Ille rahmet 💧ve meveddet 🌹

Kadını naif zarif hassas yaratan Rabbi Rahim onu erkeğe bir emanet olarak vermiş, bir nimet bir kıymet olarak.. 

Erkeği kavvam tayin etmiş , kadının her ihtiyacını ona yüklemiş , huzurunu sükununu neslini  ona  bağlamış..

Kadın Hayat gibi canlı renkli , erkek onu ayakta tutan Kayyum, Kavvam .. 

Kadın Cemal , erkek Celal..

Kadın yer, erkek gök..

ALLAH cc bu birlikteliğin daim ve kaim olması için kadın itaatkar , saliha , hafize olsun , erkek de onun yaslandığı dağ olsun demiş ..

Is nüşuza gelince .. Bizim dilimizdeki şiddetli geçimsizliğe , hani şu eski türk filmlerinde kendimizden bulup güldügümüz ,turşu limonla mi olur sirkeyle mi tartışmalarına . Birinin ak dediğine öbürünün kara dediği evliliklere .. Psikologlar danışmanlar emek verilmemiş ilişki diyorlar , bakilmamış beslenmemis , ya da yaralı yarasını bilememiş , bozuk bir niyet üzere başlamış belki , ihlâssız .. Sevgisiz başlamış belki , belki sevgi neydi hiç bilmemiş . Özensiz , bilgisiz , el alem kiyasıyla dolu belki kalbi .. Belki filmlerle dizilerle..

Neyse de bir yuva kurulmuş , kadın erkeğin erkek kadının elbisesi olmuş .. Yolculuk demek zaten yolda tamir olmak demek , ne kadar badire o kadar kuvvet , ne kadar emek o kadar sevgi sermayesi.. 

Surenin en başından yetim hakkı , dul hakkı korumak üzerine hukuklar koyan Rab , hanımın toplumdaki bu en zayıf hale düşmesini istemiyor , onun emanet verdiği elde güvenle kalmasını istiyor .

En ağır suçlardan zina isnadinda bile onları evlerinden çıkarmayın , haklarında ıleri geri  konuşmayın diyerek bir edep getiriyor . 

Şimdi birinin her hangi bir sebepten nuşuzuyla bu kurulan yuvanın dağıtılmasını istemiyor , olur ki sizin hoşlanmadığınız şeyde çok hayır vardır diyor . 

Birbirinizdeki fazlı temenni etmeyin Allah tan fazlı isteyin diyor , birbirinizin hakkını verin ki " efda" oldunuz , birbirinize karıştınız, rahim bağıyla bağlandınız , bu hakkı inkar etmeyin diyor ...

Kadının nuşuzunda ıslahı için erkeğe aşamalı bir sorumluluk veriyor , hakem bulun diyor ,çünkü kavvam olan erkek, onun üzerine kadının velilerinden birini koyuyor ... 

Erkeğin nuşuzunda ıslah için kadının salihaliginin devreye girmesini bekliyor , erkek kadınla anlaşsın bir orta yol bulsun diyor .

Zaten sulh, barış savaşın , ıslah ifsadin ziddi değil mi.. Dünyanın en büyük nimeti saliha kadın onaran tamir eden güzelleştiren değil mi..


Sulhde hayır var diyor Allah cc.. Kadın kalesini terk etmesin diyor .Muhsan kavramindaki anlam .. Kalede korunmuş , hür , evli , iffetli ... 

Büsbütün kapatmıyor yolları , iki tarafta isterse ayrılmayı Allah lutfundan ikisini de rızıklandırır buyuruyor ..

Tam talak / boşanma suresinin ortasina ferah mahrec ayetiyle hesapsız rızıklandırdığı gibi...

.....

Biz ne yapalım .. Şu ahir zamanda nasıl yaklaşalım kadının ve erkeğin değişen rollerine ..

Kadının erkeğe olan ihtiyacsizligi/ istignasi mı yuvaları dağıtan , erkeğin sorumluluktan kaçan sozde eşitlikçi yaklaşımı mı ? Kadını hayatı idame ettirmeye iten kuvvet kim ? Kadının "kahır çekmeye " resti mi , erkeğin bir kadın ve bir kaç çocugun hayatını idame ettirme korkusu mu ? Çalışan sigortalı gelin arayan kayınvalide mi, çalışan kızım olsun diyen anne mi ? Ekonomik özgürlük denilen şey ruhu tutsak eder mi ? Kolaycacik çarpılıp kapatılan kapı neleri kaybettirir ? 

Neden erkeklerin en hayırlısı hanımlarla en iyi gecineni ?

Neden dünyanın en büyük nimeti saliha hanım ? 

Soruların cevabi kendi içinde .. 

Biz ne yapalım ? Kadınsak kendi ilm-i halimize erkeksek kendi ilm-i halimize bakalım . Kadınsak saliha , hafize , kanite , muhsane olmaya çalışalım . Yüreğimiz yettiğince onaralım .. Erkeksek yaslanilan bir dağ olalım , kavvam olalım...

Kendi dersimize çalışmak için kendi kitabımızı okuyalım , kendi eşimizi akrabamızı ana babamızı cocugumuzu..

.....

Yol Allah 'a.. 

Odak noktamız yalnız orası .. 

Evlilik hukuklardan bir hukuk , es olmak da rollerden bir rol , bir üst kimlik .. Temel olan tek kimliğimiz kulluk  , ister beraber yürütür  , ister kalabalıkla ister tek nefer ...

Rabbimiz şamil bir Rahmetle merhamet etsin, afv ve afiyet üzere kolay geçimler nasib etsin ...

Amin...


Nghnca




Zaman Mekan ve dahi insanın dürülmesi üzerine...

« عَلَيْكُمْ بِالْدُّلْجَةِ ، فَإِنَّ الأَرْضَ تُطْوَى بِاللَّيلِ » رواه أبو داود بإسناد حسن . « الدُّلجَة » السَّيْرُ في اللَّيْلِ .

Gece yolculuğu ... Gece yer dürülür...

Ebu Davud ..

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ۚ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ ۚ وَعْدًا عَلَيْنَا ۚ إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ (104)

Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.

Enbiya 104

طوي

katlamak, dürmek, (kitabı) kapatmak, (sırrı) saklamak, (karanlık) sarmak, kuşatmak, (ülkeyi) katetmek, (süreyi) geçirmek, sahibi olmak, sona erdirmek, bitirmek, tomar yapmak, tamamlamak, yuvarlamak, top haline getirmek, sarmak

açlık, 

kilim،

geçmişte olanı unutmak, sırrı açıklamamak, sırrı gizlemek, birşeyin sahibi olmak, katlamak, süreyi geçirmek, karanlık sarmak/kuşatmak, dürmek, kitabı kapatmak, ülke vb.ni baştan başa geçmek, dizi vb.ni bükmek


i gizlemek, ..yı sır olarak saklamak

ya yolu çabucak katetmek

birşeyi terk etmek

gizli


Yer dürülürmüş ، gök dürülürmüş zamana kayıtlı .. Gece ve kıyamet kaydıyla zamana bağlanmış .. Yüreğiyle insana .. 

Birden bir ateş , bir gece vakti bir yolcuya , bir ses :

!يا موسي


إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ " ﴿١٢ طه﴾

Muhakkak ben senin Rabbinim , nalinlarini çıkar ki sen Mukaddes vadi Tuva dasın...

Tuva vadisi , gizli , sırlı, dürülen, mukaddes , Rabbe mülâki olunan vadi .. Bir gece vakti .. Icine bir ates düşenlere , yola düşenlere ..

Zaman dürülsün istiyorsak , mekan dürülsün istiyorsak , kalbimizdeki perdeler dürülsün istiyorsak , bakacağız nereye yolculuğumuz , Nisa da gördüğümüz kurb - cenb ikilemindeki dikey yolculukta derecemiz mi artıyor , derekemiz mi ..

Ilginç ki de-ra-ce de dürmek katlamak demekti . Çekmece merdiven anlamları .. Şu an elimizde ne varsa dürüp katlayıp yola revan olalım koşturalım ki Rabbimiz oturanlarla cehd edenlerin derecesi bir değil demişti ..

Vakit ilkbahar.. rebiulevvel ..

Mekan neresi olsa Medine..

Kalp arınınca her yeri özlem ...

Sallı ala habibina .. seyyidina.. mursidina.. Muhammed🌱🕊

Nghnca

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...