ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

5 Kasım 2019 Salı

Nisa da Karı/ Koca Nuşuz

                                                      اِمْرَأةٌ  KARI
Nisâ : 128 Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlanagelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor.
  وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً ﴿١٢٨﴾  

Sözlük anlamları;
Elif-lam takısıyla yazılışı; Elif-lam takısı olmadan yazılışı; Çoğulları kendi köklerinden gelmez;
Erkek / kişi / insan اَلْمَرْءُ اِمرُؤٌ رِجال
Kadın / karı اَلْمَرْأَةُ اِمْرَأةٌ نِساء نِسْوَة

مَرَأَ 
Yemek yemek
Cima etmek
Yemek hoşuna gitmek
Yemek boğazdan kolay geçer olmak
Kişi insaniyetli olmak, insanca hareketli olmak
Havası güzel olmak
Mürüvvetli olmak
مَرِئَ : davranışlarında konuşmasında kadın gibi olmak
المَرِئُ : Mürüvvetli ve insaniyyetli adam
            Hazmı kolay yiyecek, içecek
            Mizaca uygun şey
            Yemek borusu
المُرُؤَةُ : Tam erkeklik. İnsanlık. Cesaret. Vakar.
            Adamın kemale ermesi. Nitekim benzer bir şekilde رُجُولِيَّةٌ de erkeğin kemale ermesi anlamına gelir. 
 المِرْآةُ : Ayna

 Mürüvvet bu kökten geliyor. “Mürüvvetini görmek” hepimizin bildiği bir tabir : )
 Mürüvvet: İnsaniyyet, mertlik, yiğitlik, cömertlik, mutluluk.
Mürüvvetini görmek, o kişinin mutluluğunu;  kemalatını, insanlığını, cömertliğini görmek demek.. ve sanırım bu kemalatın evlenmekle bir bağlantısı var…  bir kadını bir erkekle yaşamaktan veya bir erkeği bir kadınla yaşamaktan daha fazla ne kemalata erdirebilir ki : ) zira sulh zordur, nefisler cimriliğe hazırdır..
Kelimenin ilk anlamının yemek yemek olması ilginç.. insanın en büyük zaafı kendinde meknuz..
Yemek boğazdan kolay geçer olmak.. Seyyie kelimesini çalışırken bu anlam geçmişti. Kelimenin yakın köklerinde hep olumsuz ve zor anlamlar vardı. ساغ  : bir şeyi yutarken kolay yutmak demekti.  Allah ile barış ilan eder, kendi nefsimize yan çıkmadan, temize çıkarmadan,  bütün bu olumsuzlukları zorlukları kolay yutarsak kemale ereriz, oluruz demiştik. 
Kişi, erkek, kadın anlamına gelen bu kelimede böyle bir anlam olması..
Kolay yutulur olmak.. testi değil, yün olmak.. eşinden bir sıkıntı görünce, Allah’tandır deyip geçse arada şecera çıkmaz, olay dallanıp budaklanmaz, kolay yutulur.. 
Kelimenin bir de ayna anlamı var.. İnsan insanın aynası..  eşinde gördüğün aslında sensin!.. Karşındaki insanı nasıl görüyorsan sen o’sun
 Ve insan bir ayna..  neye baktığına, nerde, kimle olduğuna dikkat edecek, çünkü kendinden yansıyacak olan da o .. neye bakıyorsan o’sun.. yüzünü nereye döndün? 
وَمَنْ اَحْسَنُ د۪يناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلاً ﴿١٢٥﴾  
Hem kimdir o kimseden daha güzel dinli ki özü muhsin olarak yüzünü tertemiz İslâm ile Allah’a tutmuş ve hanîf olarak İbrahim milletine uymuştur, Allah ki İbrahim’i Halil edindi. Nisâ: 125
İnsanın yüzü özüdür.. ve bu yüz sadece ve sadece Allah’a yönelmek içindir.. işte o zaman insanın yüzünden, özünden ve gözünden  Allah yansır..

 Nisa 34 de racul ve nisa kelimeleri geçmişti. Bu ayette nisa, zevce ve racul, zevc kelimeleri yerine neden imraetün (karı) ; ba’l ( koca ) kelimeleri kullanılıyor.  Bunu anlamak için kelimenin ve dahi diğer kelimelerin kullanıldığı ayetleri incelemek lazım…  şimdilik imrae kelimesinin geçtiği ayetlere bakalım;

Kelime Kur’an’da 38; nisa’da 4 defa geçiyor;

Noun
(19:28:6) im'ra-a an evil man
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ
Noun
(2:282:61) wa-im'ra-atāni and two women
فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ
(3:35:3) im'ra-atu (the) wife
إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي
(3:40:10) wa-im'ra-atī and my wife
وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ
(4:12:56) im'ra-atun a women
وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ
(4:128:2) im'ra-atun a woman
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا
(7:83:4) im'ra-atahu his wife
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(11:71:1) wa-im'ra-atuhu And his wife
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ
(11:81:19) im'ra-ataka your wife
وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ
(12:21:6) li-im'ra-atihi to his wife
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ
(12:30:5) im'ra-atu The wife of
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ
(12:51:18) im'ra-atu (the) wife
قَالَتِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ الْآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ
(15:60:2) im'ra-atahu his wife
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
(19:5:7) im'ra-atī my wife
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا
(19:8:8) im'ra-atī my wife
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا
(27:23:3) im'ra-atan a woman
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ
(27:57:4) im'ra-atahu his wife
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ
(28:9:2) im'ra-atu (the) wife
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ
(28:23:14) im'ra-atayni two women
وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ
(29:32:13) im'ra-atahu his wife
لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(29:33:20) im'ra-ataka your wife
إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(33:50:28) wa-im'ra-atan and a woman
وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ
(51:29:2) im'ra-atuhu his wife
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
(66:10:6) im'ra-ata (the) wife
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ
(66:10:8) wa-im'ra-ata (and the) wife
وَامْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ
(66:11:6) im'ra-ata (the) wife
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ
(111:4:1) wa-im'ra-atuhu And his wife
وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
Noun
(4:176:8) im'ru-on a man
إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ
Noun
(24:11:16) im'ri-in person
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ
(52:21:16) im'ri-in person
كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ
(70:38:3) im'ri-in person
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
(74:52:4) im'ri-in person
بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً
(80:37:2) im'ri-in man
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Adjective
(4:4:14) marīan (and) ease
فَإِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَرِيئًا
Noun
(2:102:41) l-mari the man
فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ
(8:24:16) l-mari a man
وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
(78:40:7) l-maru the man
يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ
(80:34:3) l-maru a man
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ

Ayetlerde imraetün genel olarak karı koca diye kullandığımız anlamda kullanılıyor. Yani evli bayan. Kelimenin ikinci anlamı cima etmek, ba’l kelimesinde de bu anlam çok geçiyor. Bu kelimelerden evli ve birlikte olmuş çiftlerin kastedildiğini söyleyebiliriz sanırım..  yani efdâ olmuşlar.. birbirine karışmışlar..
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً
"Nasıl alırsınız ki birbirinize karıştınız ve onlar sizden kuvvetli bir misak almışlardı."  (Nisâ; 21)

Birbirinin olmuş insanların, nefislerin kıskançlığı ve cimriliği yüzünden ayrılmasını istemiyor Cenab-ı Hakk.. Sulh ederek, ıslah ederek, onararak, iyileştirip, güzelleştirerek, insan olmasını, kemale ermesini gerçek mürüvveti görmesini istiyor.. 

                                                       بَعْلٌ   KOCA

Nisâ : 128 Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlanagelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor.
  وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً ﴿١٢٨﴾  

بَعَلَ
Evlenmek
Kadına eş olmak
Koca edinmek
بَعَلَ
Bir şeye karşı çıkıp direnmek, dayatmak
Hayrete düşmek, şaşırmak
Cima etmek. Koca karısıyla oynaşmak.
Yer yağmur sularıyla sulanır olmak
بَعْلٌ  (çoğulu بُعُول / بُعُولَة ) :
        Koca, efendi, bir şeyin maliki, sahibi. 
        Yağmur suyu yiyen yer.
        Baal putu.( cahiliyye döneminde)

MÜFREDAT;
اَلْبَعْلُ : İki eşin erkek olanı.
وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ  Kocaları eğer barışmak isterlerse bu süre içinde onları geri almaya daha çok hak sahibidirler.. Bakara 228
Kadına üstünlüğü olduğu düşünüldüğünden, erkek kadının idarecisi ve şu ayette ifade edildiği üzere yöneticisi sayılmıştır; 
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler.. Nisa 34
Başkasına üstünlüğü olanların tümü buna benzetilmiştir. Bundan dolayı Araplar, kendilerine böyle bir üstünlüğü olduğuna inandıklarından dolayı, Allah’a yaklaşma vesilesi kıldıkları mabutlarını بَعْلٌ olarak adlandırmıştır;

اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ 
Her şeyi en güzel yaratan Allah’ı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz? Saffat 125

‘Diğerlerinden daha üstte, yüksekte olan yere’ erkeklerden بَعْلٌ (koca) olanlara benzetme yapılarak, ihtiyaç duyduğu suyu, sulanmaya ya da yağmura ihtiyaç duymadan yalnızca kendi kökleriyle içecek(temin edecek) kadar büyümüş olan erkek hurma ağacına  بَعْلٌ denmiştir. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur; فيما سقي بعلا العُشْر ( suyunu kendi kökleriyle temin eden hurma ağacında öşür alınır)

اِسْتَبْعَلَ النَّخْلُ : hurma ağacı büyük hale geldi
البَعِل : hurma ağacı gibi yerinde dik ve sabit duran


Kelime Kur’an’da 7 defa, Nisa’da sadece bir defa geçiyor;

Proper noun
(37:125:2) baʿlan Baal
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
Noun
(2:228:22) wabuʿūlatuhunna And their husbands
وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا
(4:128:5) baʿlihā her husband
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا
(11:72:7) baʿlī my husband
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا
(24:31:23) libuʿūlatihinna to their husbands
وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ
(24:31:28) buʿūlatihinna (of) their husbands
أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ
(24:31:33) buʿūlatihinna (of) their husbands
أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ

Görüldüğü gibi ayetlerde ‘koca’ anlamında kullanılıyor. Tek bir ayette de baal putu olarak geçiyor. 




اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ ayetinde üzerinde durmuştuk; Racul kelimesinde ayak, ayakta durmak, kuvvetlendirmek, ayaklandırmak anlamı vardı. Kavvam olan erkekte  Allah’ın Kayyum ismi tecelli etmiş olmalıydı.. Kadın Hayy, erkek bu diriliği, canlılığı, hayatı, renkliliği muhafaza eden ve ayakta tutan Kayyumdu..
Şimdi بَعْلٌ de de benzer bir anlam var; 
ihtiyaç duyduğu suyu, sulanmaya ya da yağmura ihtiyaç duymadan yalnızca kendi kökleriyle içecek(temin edecek) kadar büyümüş olan erkek hurma ağacı
hurma ağacı gibi yerinde dik ve sabit duran

Kendi köklerinden beslenebiliyorsa, suya ulaşabiliyorsa ,istinbat yapabiliyorsa, içinde bir dirilik varsa koca olabilir bir erkek.. kavvamsa, kendi dik ve sabit durabiliyor, ayağı kaymıyor, şahsiyeti yamulmuyorsa koca olabilir..
Böyle bir kocaya da gönülden boyun eğmeli, itaat etmeli bir kadın..  Lakin ilah edinmemeli..
Bu dengeyi Rasulullah’ın şu hadisi gayet net ifade ediyor;
وعن أبي هريرة رضي اللَّهُ عنه عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « لَوْ كُنْتُ آمِراً أحَداً أَنْ يسْجُدَ لأَحدٍ لأَمَرْتُ المرْأَة أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا » . رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح.                                                  
Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” (Tirmizi, Rada 10)

Dişi anlamına gelen İnas’ın, dişi putlar anlamında kullanılmasından sonra  erkek anlamına gelen baal’in erkek put anlamı olduğunu görüyoruz.. kadınlar erkekler için putlaşabilirken, erkekler de kadınlar için ilahlaşabiliyor.. ve Allah ikisine de değil sadece kendisine yalvarılmasını istiyor..
اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Her şeyi en güzel yaratan Allah’ı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz?  (Saffat 125)

اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
"Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilere (dişi isimli tanrılardan) yalvarıyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar."  (Nisâ; 117)
İki ayette de yalvarmak, çağırmak, dua etmek anlamımdaki  دعا   kelimesi kullanılıyor. İçimizdeki dişiliği de erkekliği de ilah edinmeden, sadece Allah’tan istemek gerekiyor..
Elmalı inas ayetini açıklarken şöyle demişti “Tapmanın bir sevgi ve ümid, bir de korku ve saygı yönü vardır.   Dua her şeyden önce sevgi ve ümid ifade eden bir ibadettir. Ayette (nisa117) اِنْ تَعْبُدُونَ   ‘ibadet ediyorsunuz’ buyrulmamış, اِنْ يَدْعُونَ  ‘dua ediyorlar, yalvarıyorlar’ buyurulmuş ve bununla müşriklerin derin sapıklıkları asıl sevgi ve ümid yolundan başlamış olduğu anlaşılmıştır.”
Baal ayetinde de (saffat 125)   تَعْبُدُونَ  değil  تَدْعُونَ   geçiyor.. aynı risk kadın için de geçerli..  erkeğe sadece sevgi ve ümid beslerse onu ilahlaştırma, şirk koşma ihtimali yüksek..

Hatice abla, insanın kocasında hiçbir problem çıkmazsa onu ilah bilir ve ondan geçip Allah’a varamaz demişti.. Zengin, yakışıklı, romantik, cesur.. Kadının maddi manevi her türlü ihtiyacını karşılayan bir koca.. kadın için mükemmel bir ilah olabilir.. Allahtan diziler dışında böyle kocalara pek rastlayamıyoz:)  ama inas ayetinde elmalının ifade ettiği gibi hayallerindeki kadına tapıyorlar.. kadınlarda hayallerindeki bu erkek tipolojisine tapınıyor.. erkeği ve kadını içine düştüğü bu şirkten kurtaracak olan nedir..
 Korku ?..  Erkeği de kadını da yaratan Allah’tan korkmak..
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ  (Nisâ-1)

                                                                                                                                             

                                                                                                                                                       Zeynep Dinler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...