ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

3 Aralık 2019 Salı

Beyanda sihir vardır

Bir kapalı kutu gibiyiz , bir sırça kafes , ruhun üstüne giydirilmiş et ve kemigiz, can ve  üzerine örtülmüş bir örtü ...


Küpte ne varsa dışına o sızar diyor ya Mevlana hz.. Bir yarık ,bir ağız arıyor iç , dışa çıkacak yol bulmak için ..

Ağız , tam da bu yarık anlamıyla içine giren ve çıkanla bir sırrın habercisi ..

Ruh cihetiyle bakıldığında ağzımızdan dökülenden ibaretiz. 

" De ki duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var " ...

       قل ما يعبؤا بكم ربي لولا دعاءكم

Ehemmiyet diye çevirdiğimiz kelime ع-ب-ء sözlükte en çok yük ağırlık anlamıyla kullanılmış , belki bizim sıklet dediğimiz .. Kainatta kapladigimiz yer , kütle, agirligimiz.. Varlığımız ..

Kelimenin ise yara anlamı var , konuşmanın yarılma .. Ağzımızdan dökülenler içimizin esrarı , ve kaybolup gitmiyor boşlukta ..

Hekimler bedeni tetkik için idrara bakar , can hekimi ise kelama diyor yine Mevlana hz. 

حدث kelimesi geliyor zihnime ..Konuşma , olay ve abdest bozma anlamlarıyla..


Konuştuğumuz her şey iç alemimizden haber veriyor ..

Konuştuğumuz her şey olaylara dönüşüyor ..

Biliyor muyuz ? Evet , olumlu konuşmanın gücü , evet eskiler çok dikkat edermiş , ama bizde bir karşılığı var mı ? Pratikte söz ağzımızdan dökülürken boğum boğum oluyor mu boğazımız ..

Şimdi , tam da nisanın sonuna yaklaşırken , binbir çeşit çatallanma dallanmayla büyüyen " ağaç" metaforuyla bakalım soy , aile ağacımıza ... En temeli bir kadın bir erkek , evlenmek .. Nuşuz ,dallardan birinin kırılması ,bu ağacın dalı olmak istemiyorum deyip sivrilmesi gibi .. Halbuki olduğumuz dalın sırrı, kökü de bizim içimizde gizli .. Nereden hangi saik ,hangi arzu, hangi duadan beslendiysek orada dallandık , belki budanma zamanı , daha güzel çiçek vermek , sonunda meyve vermek için .. 

Budanma da bir ıslah değil mi .. Sulama , toprağını havalandırma gibi emek emek .. 
Kadının nuşuzuna farklı ıslah , erkeğin nuşuzuna farklı ıslah tavsiyesi, tıpkı cins cins ağaçlar gibi .. Biri surenin başına biri sonuna .. Sulhta hayır var , düzeltmede birleştirmede uyumda yararlı işte , sulhta hayır var da ,sulh kolay mı.. Kolay mı hayat cenginde sulh ilan etmek kendinle bile .. Kolay mı kökünü ,yaprağını ,çiçeğini sevmek , üzerine konan kuşu , gölgene sığınan yolcuyu ..

Bir sihir olsa , değdiği yeri ıslah etse , su gibi olsa , rüzgar gibi ışık gibi ..

Içimiz dışımız barışsa alemle , ıslah olsa fikrimiz gönlümüz .. Fikri , gönlü  kontrol etmek zor , kelimelerden yakalayabiliriz belki içimizin rengini , kelimelerimizi , konumuzu mevzumuzu guzellestirirsek belki güzelleşir olaylar da , durumlar da , insanlar da .. Ne de olsa hepsi bir ayna ..
Hepsi bir aksi seda ..

Güzel sözü güzel bir ağaca benzetiyor Allah cc :

Ibrahim suresi :
24﴿
 Allah’ın nasıl bir misal getirdiğini görmedin mi? Güzel sözü, kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti.
﴾25﴿
 O ağaç, rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller getirmektedir.


Beyanda sihir vardır diyor Allah 'ın rasulu de.. 
Beyanda da bir yarmak açmak aralamak anlamı var , neyi açık ediyoruz , bu beyandan ne köklenir düşüncesi ile konuşmak nasib olsun 🍀

Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz ..


30 Kasım tefsir notlarından ilhamla ..🍀

Yolcu gibi..

Bir yol kenarı .. bir ağaç gölgesi bulmuşuz .. Taştan bir pınar sırtını dağlara yaslamış .. Kaynağından aldığı suya saki olmuş sunuyor ..
Ağaçları , taşları , otları , çiçekleri, akşam gün batımında hayvanları, toprağı suluyor..

Bir küçük kız çocuğu yürüyor toprağın üzerinde iz bırakarak , izine bakarak .. Sırtını pınara yaslayarak .. Yüreğine doluyor suyun ruhu , kaynağından .. Bir duru su oluyor küçük kızın gönlü sonunda . Şehirler insanlar görüyor , dumanlı şehirler , soğuk kışlar , susuz çöller görüyor. Daralmıyor yüreği , izleri takip ediyor . Büyüyor, büyütüyor gönlüyle suyun etrafına toplanan gönülleri ..

Ne zaman özüne dönse hatırlıyor sesine ses veren dağları, çiçekleri bağları, suyu.. 

Su..

Su, tutar yüreğinin elini bırakmaz , tutar Medine ye götürür . Dünyanın keşmekeşi , sıkıntısı albenisi eğlemez , tutar medineye götürür su.. 

Yerleşmeye yayılmaya ebedî kalmaya meyilli beden kendini aşık suya verince , yolunu bulur meylini bulur , hedefini bulur .. Yol catallandikca yürek yorulur , susuz kalır , yol uzar , menzil kaybolur..

Su gibi billur bir ses duyulur susuz gönüllere , gönüllerin efendisinden  ;

" Bu dünyada bir yolcu gibi ol "...





 

2 Aralık 2019 Pazartesi

Edeb

"Mesnevide edeb" desek ne güzel ve büyük  bir çalışma olur.. Bu dersteki haliyle kelimeye azıcık eğilirsek bir gonca gülü koklamış gibi olacağız ..

Adem aleyhisselamin tevbedeki edebinden dem vuruyor Mevlana hz. , hani şeytan denenince sen beni azdirdin , Adem as ise ben hata ettim demişti ...



Edeb sözlükte ; 
edep, edebiyat, literatür, kibarlık, terbiye, yazın, incelik, usluluk, uslu olma, terbiyeli olma, yazılı eser. 
 
nezaket, naziklik, güzel ahlak eğitmek, terbiye etmek, cezalandırmak, yola getirmek, disipline sokmak, yetiştirmek, ceza vermek, tedip etmek, okutmak, öğrenim gördürmek, terbiye için cezalandırmak, öğretmek edepli olmak, kültürlü olmak, iyi bir eğitim almak, medeni olmak, kibar olmak..

Kelime anlamlarından anlama yaklaşmaya çalışırsak ;

Kelimelerin şiir , olayların hikaye  roman , düşüncelerin deneme , gündelik durumların günlük olması gibi bir durum demek ki insanın edebli olması ..

Bir terbiyeye , çalışmaya , okumaya , örnek görmeye , disipline muhtacız edepli olmak için..

Edebul ud, edebul haya derler bizde yaygın kullanılan bir terkib.. Anneannemden.. Utlu kadın diye bir tasvir var , yüzü kızaran , sessiz konuşan , ortaya atılmayan .. 

Ut/ ud haya ,utanma ,ar , şeref demekmiş.. utanma edebi , şeref edebi .. Konuşmanin edebi , susmanin edebi , yemek yemenın edebi , gülmenin edebi yürümenin bir edebi var .. Ibadetin bir edebi ,kulluğun bir edebi var ..

Güzelleşmenin pek çok boyutu var ,her halin incelik kazanması   , kibarlasmasi, zarafetli olması , ilmek ilmek bir nakış gibi.. Edeb bu nakış gibi..

Uslu olmak hepimizin malumu , zıddına yaramaz diyoruz , yarayışlı olmak salih olmak demek .. uslu olmak akıllı olmak .. 
Buraya aklı olan aşık olsun diyelim..
Aşık olan incelikler peşine düşer, hassaslaşır kibarlaşır, belki ama aşkın da bir edebi vardır diyebiliriz .. Herkes kendi gibi sever de diyebiliriz .. O zaman yine şahsiyet üzerine derinleşip edepli bir şahsiyet geliştirmeye çalışabiliriz ..

Her halde olması gerektiği gibi olmak mıdır edep ..

Her halin estetiği ..
Her halin yakışığı..

Nasib olsun inşallah ..






13 Kasım 2019 Çarşamba

Gönülle ya da gönülsüz / Cebir ve ihtiyar üzerine

ثُمَّ ٱسْتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ٱئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَآ أَتَيْنَا طَآئِعِينَ

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler.

....
Elçiyle Hz Ömer hikayesinin sonunda , o hal ve makamın yanında , tereddüt bahsine girdik .
Tereddüt " رد " red , geri dönmek geri çevirmek anlamında olsa gerek , yaşadığı o güzellikten sonra acaba bunlar gerçek mıydı hayal mi , ben şimdi kendimi / bu koca kesif bedenle nereye koyayım , alışkanlıklarım , huylarım , zevklerim , dünyaya ait pek çok bağım var ... Bu gaflet örtüsü üstümü örtünce nasıl silkineyim nasıl kurtulayım ?

Can kulağını aç dedi Mevlana hz.. Kulağının pasını sil , O can nefesine kulak kesil ...
Dünya herkese aynı dünya , derya herkese aynı , damla herkese aynı ..
Sedefe giren damla inci , ahuya giren damla misk .. 
Fark; dönüştürme farkı , dönen döndüren değiştiren dünya değil bizatihi kalp , ismiyle musemma...
Olaylar insanlar mekanlar aynıyken şartları farklı kılan kalbin halleri , taati itaati ya da kerhi ..
Cebirle de ihtiyarla da gideceği şu yolu ihtiyarla gitmek cana safa , cebirle gitmek dert cefa..
Onun için aşkla bir dahi :
Aklı olan aşık olsun !

Ne varsa elinde aşka sermaye , ortaya koysun , yel essin , yağmur yağsın , güneş doğsun , yer gök şahit olsun büyüsün aşkı ...
Değil mi ki yer ve göğe gelin dedi Allah ister tav'an gönülle ister kerhen gönülsüz, 
Biz tav' an geldik dediler ..
Yer ve gökten alâ şu gönül , isteye isteye kulluğa layık değil mi ? 

O zaman aşkla bir daha :
Aklı olan aşık olsun !



5 Kasım 2019 Salı

Nisa da Karı/ Koca Nuşuz

                                                      اِمْرَأةٌ  KARI
Nisâ : 128 Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlanagelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor.
  وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً ﴿١٢٨﴾  

Sözlük anlamları;
Elif-lam takısıyla yazılışı; Elif-lam takısı olmadan yazılışı; Çoğulları kendi köklerinden gelmez;
Erkek / kişi / insan اَلْمَرْءُ اِمرُؤٌ رِجال
Kadın / karı اَلْمَرْأَةُ اِمْرَأةٌ نِساء نِسْوَة

مَرَأَ 
Yemek yemek
Cima etmek
Yemek hoşuna gitmek
Yemek boğazdan kolay geçer olmak
Kişi insaniyetli olmak, insanca hareketli olmak
Havası güzel olmak
Mürüvvetli olmak
مَرِئَ : davranışlarında konuşmasında kadın gibi olmak
المَرِئُ : Mürüvvetli ve insaniyyetli adam
            Hazmı kolay yiyecek, içecek
            Mizaca uygun şey
            Yemek borusu
المُرُؤَةُ : Tam erkeklik. İnsanlık. Cesaret. Vakar.
            Adamın kemale ermesi. Nitekim benzer bir şekilde رُجُولِيَّةٌ de erkeğin kemale ermesi anlamına gelir. 
 المِرْآةُ : Ayna

 Mürüvvet bu kökten geliyor. “Mürüvvetini görmek” hepimizin bildiği bir tabir : )
 Mürüvvet: İnsaniyyet, mertlik, yiğitlik, cömertlik, mutluluk.
Mürüvvetini görmek, o kişinin mutluluğunu;  kemalatını, insanlığını, cömertliğini görmek demek.. ve sanırım bu kemalatın evlenmekle bir bağlantısı var…  bir kadını bir erkekle yaşamaktan veya bir erkeği bir kadınla yaşamaktan daha fazla ne kemalata erdirebilir ki : ) zira sulh zordur, nefisler cimriliğe hazırdır..
Kelimenin ilk anlamının yemek yemek olması ilginç.. insanın en büyük zaafı kendinde meknuz..
Yemek boğazdan kolay geçer olmak.. Seyyie kelimesini çalışırken bu anlam geçmişti. Kelimenin yakın köklerinde hep olumsuz ve zor anlamlar vardı. ساغ  : bir şeyi yutarken kolay yutmak demekti.  Allah ile barış ilan eder, kendi nefsimize yan çıkmadan, temize çıkarmadan,  bütün bu olumsuzlukları zorlukları kolay yutarsak kemale ereriz, oluruz demiştik. 
Kişi, erkek, kadın anlamına gelen bu kelimede böyle bir anlam olması..
Kolay yutulur olmak.. testi değil, yün olmak.. eşinden bir sıkıntı görünce, Allah’tandır deyip geçse arada şecera çıkmaz, olay dallanıp budaklanmaz, kolay yutulur.. 
Kelimenin bir de ayna anlamı var.. İnsan insanın aynası..  eşinde gördüğün aslında sensin!.. Karşındaki insanı nasıl görüyorsan sen o’sun
 Ve insan bir ayna..  neye baktığına, nerde, kimle olduğuna dikkat edecek, çünkü kendinden yansıyacak olan da o .. neye bakıyorsan o’sun.. yüzünü nereye döndün? 
وَمَنْ اَحْسَنُ د۪يناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلاً ﴿١٢٥﴾  
Hem kimdir o kimseden daha güzel dinli ki özü muhsin olarak yüzünü tertemiz İslâm ile Allah’a tutmuş ve hanîf olarak İbrahim milletine uymuştur, Allah ki İbrahim’i Halil edindi. Nisâ: 125
İnsanın yüzü özüdür.. ve bu yüz sadece ve sadece Allah’a yönelmek içindir.. işte o zaman insanın yüzünden, özünden ve gözünden  Allah yansır..

 Nisa 34 de racul ve nisa kelimeleri geçmişti. Bu ayette nisa, zevce ve racul, zevc kelimeleri yerine neden imraetün (karı) ; ba’l ( koca ) kelimeleri kullanılıyor.  Bunu anlamak için kelimenin ve dahi diğer kelimelerin kullanıldığı ayetleri incelemek lazım…  şimdilik imrae kelimesinin geçtiği ayetlere bakalım;

Kelime Kur’an’da 38; nisa’da 4 defa geçiyor;

Noun
(19:28:6) im'ra-a an evil man
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ
Noun
(2:282:61) wa-im'ra-atāni and two women
فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ
(3:35:3) im'ra-atu (the) wife
إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي
(3:40:10) wa-im'ra-atī and my wife
وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ
(4:12:56) im'ra-atun a women
وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ
(4:128:2) im'ra-atun a woman
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا
(7:83:4) im'ra-atahu his wife
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(11:71:1) wa-im'ra-atuhu And his wife
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ
(11:81:19) im'ra-ataka your wife
وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ
(12:21:6) li-im'ra-atihi to his wife
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ
(12:30:5) im'ra-atu The wife of
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ
(12:51:18) im'ra-atu (the) wife
قَالَتِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ الْآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ
(15:60:2) im'ra-atahu his wife
إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَا إِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِرِينَ
(19:5:7) im'ra-atī my wife
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا
(19:8:8) im'ra-atī my wife
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا
(27:23:3) im'ra-atan a woman
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ
(27:57:4) im'ra-atahu his wife
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ
(28:9:2) im'ra-atu (the) wife
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ
(28:23:14) im'ra-atayni two women
وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ
(29:32:13) im'ra-atahu his wife
لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(29:33:20) im'ra-ataka your wife
إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
(33:50:28) wa-im'ra-atan and a woman
وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ
(51:29:2) im'ra-atuhu his wife
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
(66:10:6) im'ra-ata (the) wife
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ
(66:10:8) wa-im'ra-ata (and the) wife
وَامْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ
(66:11:6) im'ra-ata (the) wife
وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ
(111:4:1) wa-im'ra-atuhu And his wife
وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
Noun
(4:176:8) im'ru-on a man
إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ
Noun
(24:11:16) im'ri-in person
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ
(52:21:16) im'ri-in person
كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ
(70:38:3) im'ri-in person
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ
(74:52:4) im'ri-in person
بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً
(80:37:2) im'ri-in man
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Adjective
(4:4:14) marīan (and) ease
فَإِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَرِيئًا
Noun
(2:102:41) l-mari the man
فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ
(8:24:16) l-mari a man
وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
(78:40:7) l-maru the man
يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ
(80:34:3) l-maru a man
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ

Ayetlerde imraetün genel olarak karı koca diye kullandığımız anlamda kullanılıyor. Yani evli bayan. Kelimenin ikinci anlamı cima etmek, ba’l kelimesinde de bu anlam çok geçiyor. Bu kelimelerden evli ve birlikte olmuş çiftlerin kastedildiğini söyleyebiliriz sanırım..  yani efdâ olmuşlar.. birbirine karışmışlar..
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً
"Nasıl alırsınız ki birbirinize karıştınız ve onlar sizden kuvvetli bir misak almışlardı."  (Nisâ; 21)

Birbirinin olmuş insanların, nefislerin kıskançlığı ve cimriliği yüzünden ayrılmasını istemiyor Cenab-ı Hakk.. Sulh ederek, ıslah ederek, onararak, iyileştirip, güzelleştirerek, insan olmasını, kemale ermesini gerçek mürüvveti görmesini istiyor.. 

                                                       بَعْلٌ   KOCA

Nisâ : 128 Ve eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde kendilerine bir günâh yoktur, sulh hep hayırdır, nefislerse kıskançlığa hazırlanagelmiştir, eğer arayı düzeltir ve geçimsizlikten sakınırsanız şüphe yok ki Allah her ne yaparsanız habîr bulunuyor.
  وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً ﴿١٢٨﴾  

بَعَلَ
Evlenmek
Kadına eş olmak
Koca edinmek
بَعَلَ
Bir şeye karşı çıkıp direnmek, dayatmak
Hayrete düşmek, şaşırmak
Cima etmek. Koca karısıyla oynaşmak.
Yer yağmur sularıyla sulanır olmak
بَعْلٌ  (çoğulu بُعُول / بُعُولَة ) :
        Koca, efendi, bir şeyin maliki, sahibi. 
        Yağmur suyu yiyen yer.
        Baal putu.( cahiliyye döneminde)

MÜFREDAT;
اَلْبَعْلُ : İki eşin erkek olanı.
وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ  Kocaları eğer barışmak isterlerse bu süre içinde onları geri almaya daha çok hak sahibidirler.. Bakara 228
Kadına üstünlüğü olduğu düşünüldüğünden, erkek kadının idarecisi ve şu ayette ifade edildiği üzere yöneticisi sayılmıştır; 
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler.. Nisa 34
Başkasına üstünlüğü olanların tümü buna benzetilmiştir. Bundan dolayı Araplar, kendilerine böyle bir üstünlüğü olduğuna inandıklarından dolayı, Allah’a yaklaşma vesilesi kıldıkları mabutlarını بَعْلٌ olarak adlandırmıştır;

اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ 
Her şeyi en güzel yaratan Allah’ı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz? Saffat 125

‘Diğerlerinden daha üstte, yüksekte olan yere’ erkeklerden بَعْلٌ (koca) olanlara benzetme yapılarak, ihtiyaç duyduğu suyu, sulanmaya ya da yağmura ihtiyaç duymadan yalnızca kendi kökleriyle içecek(temin edecek) kadar büyümüş olan erkek hurma ağacına  بَعْلٌ denmiştir. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur; فيما سقي بعلا العُشْر ( suyunu kendi kökleriyle temin eden hurma ağacında öşür alınır)

اِسْتَبْعَلَ النَّخْلُ : hurma ağacı büyük hale geldi
البَعِل : hurma ağacı gibi yerinde dik ve sabit duran


Kelime Kur’an’da 7 defa, Nisa’da sadece bir defa geçiyor;

Proper noun
(37:125:2) baʿlan Baal
أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
Noun
(2:228:22) wabuʿūlatuhunna And their husbands
وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا
(4:128:5) baʿlihā her husband
وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا
(11:72:7) baʿlī my husband
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا
(24:31:23) libuʿūlatihinna to their husbands
وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ
(24:31:28) buʿūlatihinna (of) their husbands
أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ
(24:31:33) buʿūlatihinna (of) their husbands
أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ

Görüldüğü gibi ayetlerde ‘koca’ anlamında kullanılıyor. Tek bir ayette de baal putu olarak geçiyor. 




اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ ayetinde üzerinde durmuştuk; Racul kelimesinde ayak, ayakta durmak, kuvvetlendirmek, ayaklandırmak anlamı vardı. Kavvam olan erkekte  Allah’ın Kayyum ismi tecelli etmiş olmalıydı.. Kadın Hayy, erkek bu diriliği, canlılığı, hayatı, renkliliği muhafaza eden ve ayakta tutan Kayyumdu..
Şimdi بَعْلٌ de de benzer bir anlam var; 
ihtiyaç duyduğu suyu, sulanmaya ya da yağmura ihtiyaç duymadan yalnızca kendi kökleriyle içecek(temin edecek) kadar büyümüş olan erkek hurma ağacı
hurma ağacı gibi yerinde dik ve sabit duran

Kendi köklerinden beslenebiliyorsa, suya ulaşabiliyorsa ,istinbat yapabiliyorsa, içinde bir dirilik varsa koca olabilir bir erkek.. kavvamsa, kendi dik ve sabit durabiliyor, ayağı kaymıyor, şahsiyeti yamulmuyorsa koca olabilir..
Böyle bir kocaya da gönülden boyun eğmeli, itaat etmeli bir kadın..  Lakin ilah edinmemeli..
Bu dengeyi Rasulullah’ın şu hadisi gayet net ifade ediyor;
وعن أبي هريرة رضي اللَّهُ عنه عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « لَوْ كُنْتُ آمِراً أحَداً أَنْ يسْجُدَ لأَحدٍ لأَمَرْتُ المرْأَة أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا » . رواه الترمذي وقال : حديث حسن صحيح.                                                  
Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” (Tirmizi, Rada 10)

Dişi anlamına gelen İnas’ın, dişi putlar anlamında kullanılmasından sonra  erkek anlamına gelen baal’in erkek put anlamı olduğunu görüyoruz.. kadınlar erkekler için putlaşabilirken, erkekler de kadınlar için ilahlaşabiliyor.. ve Allah ikisine de değil sadece kendisine yalvarılmasını istiyor..
اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Her şeyi en güzel yaratan Allah’ı bırakıp da Ba’le mi yalvarıyorsunuz?  (Saffat 125)

اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
"Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilere (dişi isimli tanrılardan) yalvarıyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar."  (Nisâ; 117)
İki ayette de yalvarmak, çağırmak, dua etmek anlamımdaki  دعا   kelimesi kullanılıyor. İçimizdeki dişiliği de erkekliği de ilah edinmeden, sadece Allah’tan istemek gerekiyor..
Elmalı inas ayetini açıklarken şöyle demişti “Tapmanın bir sevgi ve ümid, bir de korku ve saygı yönü vardır.   Dua her şeyden önce sevgi ve ümid ifade eden bir ibadettir. Ayette (nisa117) اِنْ تَعْبُدُونَ   ‘ibadet ediyorsunuz’ buyrulmamış, اِنْ يَدْعُونَ  ‘dua ediyorlar, yalvarıyorlar’ buyurulmuş ve bununla müşriklerin derin sapıklıkları asıl sevgi ve ümid yolundan başlamış olduğu anlaşılmıştır.”
Baal ayetinde de (saffat 125)   تَعْبُدُونَ  değil  تَدْعُونَ   geçiyor.. aynı risk kadın için de geçerli..  erkeğe sadece sevgi ve ümid beslerse onu ilahlaştırma, şirk koşma ihtimali yüksek..

Hatice abla, insanın kocasında hiçbir problem çıkmazsa onu ilah bilir ve ondan geçip Allah’a varamaz demişti.. Zengin, yakışıklı, romantik, cesur.. Kadının maddi manevi her türlü ihtiyacını karşılayan bir koca.. kadın için mükemmel bir ilah olabilir.. Allahtan diziler dışında böyle kocalara pek rastlayamıyoz:)  ama inas ayetinde elmalının ifade ettiği gibi hayallerindeki kadına tapıyorlar.. kadınlarda hayallerindeki bu erkek tipolojisine tapınıyor.. erkeği ve kadını içine düştüğü bu şirkten kurtaracak olan nedir..
 Korku ?..  Erkeği de kadını da yaratan Allah’tan korkmak..
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ  (Nisâ-1)

                                                                                                                                             

                                                                                                                                                       Zeynep Dinler

Evlilik / Şiddetli Geçimsizlik

Dünya yolculuğunun hukuklarından bir hukuk evlilik.. Yol arkadaşlığı , kader ortaklığı ..
Nuşuz.. huzurun sekinetin bozulması, taraflardan birinin ya da her ikisinin bu ortaklığı bozmak istemesi .. Kalkıp gitmek istemesi..

Sözlükte :

نشز
yukarıda/ yüksekte olmak, kalkmak, _ (نُشُوز) [kadın] (على, من, ب kocasına) itaatsizlik etmek, (على, من karısına) sert/ kötü davranmak

yeryüzünde tepe،çıkıntı , yüksek yer

şarkıda normal nameden sapmak, yukarıda/yüksekte olmak, alışılmışa muhalif olup rutin dışına çıkmak,

kalkmak, yükselmek

....ya kötü davranmak, ..ya asi olup kötü geçinmek


Atomun parçalanmasından açığa çıkan enerji atomun parçalanmadan kalmasında saklı değil mi ? 

Nefsi vahideden , insanı bir kendilikten yaratan Allah düzeni böylece kurmuş , iki zıddı bir araya bir büyük kuvvetle ki bu kuvveti mevedde ve rahmetten mutesekkil kılmış .Sükun , huzur murad etmiş ..

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Rum 21 ..

Kolay mı bir yolu her şartta her halde beraber yürümek ... En gizli hallere tanık olarak bir beraberlik yürütmek ...Ayetlerden bir ayet , varlığına delil , işaret ..


Bir yaratılış bir oranlama bir yerine yakıştırmayla varız , buradayız , nasibimiz, ona göre kısmetimiz.. Nisa suresi boyunca dağıldığımız yerde arayışımız kendimizi .. Besse den nefsi vahideye geri dönüşün izleri parçalarımızın olduğu yerlerde saklı .. Onun için ilk bağ takva , sonra rahim bağı , akraba , eş, çocuk miras payının düştüğü yakınlık, komşu yolcu arkadaş , yanımız yöremiz , biz kimiz ? 

Mir'atımız birbirimiziz. Özellikle 

المرء  / المرءة 

Kadın / adam anlam yakınlığıyla evlilik bağı , bizi bize tanitan en büyük ayna..

Aynaya bakabilmek yüzleşmek demek, kolay mı yüzleşmek?

Ama rahmet 💧

Ille rahmet 💧ve meveddet 🌹

Kadını naif zarif hassas yaratan Rabbi Rahim onu erkeğe bir emanet olarak vermiş, bir nimet bir kıymet olarak.. 

Erkeği kavvam tayin etmiş , kadının her ihtiyacını ona yüklemiş , huzurunu sükununu neslini  ona  bağlamış..

Kadın Hayat gibi canlı renkli , erkek onu ayakta tutan Kayyum, Kavvam .. 

Kadın Cemal , erkek Celal..

Kadın yer, erkek gök..

ALLAH cc bu birlikteliğin daim ve kaim olması için kadın itaatkar , saliha , hafize olsun , erkek de onun yaslandığı dağ olsun demiş ..

Is nüşuza gelince .. Bizim dilimizdeki şiddetli geçimsizliğe , hani şu eski türk filmlerinde kendimizden bulup güldügümüz ,turşu limonla mi olur sirkeyle mi tartışmalarına . Birinin ak dediğine öbürünün kara dediği evliliklere .. Psikologlar danışmanlar emek verilmemiş ilişki diyorlar , bakilmamış beslenmemis , ya da yaralı yarasını bilememiş , bozuk bir niyet üzere başlamış belki , ihlâssız .. Sevgisiz başlamış belki , belki sevgi neydi hiç bilmemiş . Özensiz , bilgisiz , el alem kiyasıyla dolu belki kalbi .. Belki filmlerle dizilerle..

Neyse de bir yuva kurulmuş , kadın erkeğin erkek kadının elbisesi olmuş .. Yolculuk demek zaten yolda tamir olmak demek , ne kadar badire o kadar kuvvet , ne kadar emek o kadar sevgi sermayesi.. 

Surenin en başından yetim hakkı , dul hakkı korumak üzerine hukuklar koyan Rab , hanımın toplumdaki bu en zayıf hale düşmesini istemiyor , onun emanet verdiği elde güvenle kalmasını istiyor .

En ağır suçlardan zina isnadinda bile onları evlerinden çıkarmayın , haklarında ıleri geri  konuşmayın diyerek bir edep getiriyor . 

Şimdi birinin her hangi bir sebepten nuşuzuyla bu kurulan yuvanın dağıtılmasını istemiyor , olur ki sizin hoşlanmadığınız şeyde çok hayır vardır diyor . 

Birbirinizdeki fazlı temenni etmeyin Allah tan fazlı isteyin diyor , birbirinizin hakkını verin ki " efda" oldunuz , birbirinize karıştınız, rahim bağıyla bağlandınız , bu hakkı inkar etmeyin diyor ...

Kadının nuşuzunda ıslahı için erkeğe aşamalı bir sorumluluk veriyor , hakem bulun diyor ,çünkü kavvam olan erkek, onun üzerine kadının velilerinden birini koyuyor ... 

Erkeğin nuşuzunda ıslah için kadının salihaliginin devreye girmesini bekliyor , erkek kadınla anlaşsın bir orta yol bulsun diyor .

Zaten sulh, barış savaşın , ıslah ifsadin ziddi değil mi.. Dünyanın en büyük nimeti saliha kadın onaran tamir eden güzelleştiren değil mi..


Sulhde hayır var diyor Allah cc.. Kadın kalesini terk etmesin diyor .Muhsan kavramindaki anlam .. Kalede korunmuş , hür , evli , iffetli ... 

Büsbütün kapatmıyor yolları , iki tarafta isterse ayrılmayı Allah lutfundan ikisini de rızıklandırır buyuruyor ..

Tam talak / boşanma suresinin ortasina ferah mahrec ayetiyle hesapsız rızıklandırdığı gibi...

.....

Biz ne yapalım .. Şu ahir zamanda nasıl yaklaşalım kadının ve erkeğin değişen rollerine ..

Kadının erkeğe olan ihtiyacsizligi/ istignasi mı yuvaları dağıtan , erkeğin sorumluluktan kaçan sozde eşitlikçi yaklaşımı mı ? Kadını hayatı idame ettirmeye iten kuvvet kim ? Kadının "kahır çekmeye " resti mi , erkeğin bir kadın ve bir kaç çocugun hayatını idame ettirme korkusu mu ? Çalışan sigortalı gelin arayan kayınvalide mi, çalışan kızım olsun diyen anne mi ? Ekonomik özgürlük denilen şey ruhu tutsak eder mi ? Kolaycacik çarpılıp kapatılan kapı neleri kaybettirir ? 

Neden erkeklerin en hayırlısı hanımlarla en iyi gecineni ?

Neden dünyanın en büyük nimeti saliha hanım ? 

Soruların cevabi kendi içinde .. 

Biz ne yapalım ? Kadınsak kendi ilm-i halimize erkeksek kendi ilm-i halimize bakalım . Kadınsak saliha , hafize , kanite , muhsane olmaya çalışalım . Yüreğimiz yettiğince onaralım .. Erkeksek yaslanilan bir dağ olalım , kavvam olalım...

Kendi dersimize çalışmak için kendi kitabımızı okuyalım , kendi eşimizi akrabamızı ana babamızı cocugumuzu..

.....

Yol Allah 'a.. 

Odak noktamız yalnız orası .. 

Evlilik hukuklardan bir hukuk , es olmak da rollerden bir rol , bir üst kimlik .. Temel olan tek kimliğimiz kulluk  , ister beraber yürütür  , ister kalabalıkla ister tek nefer ...

Rabbimiz şamil bir Rahmetle merhamet etsin, afv ve afiyet üzere kolay geçimler nasib etsin ...

Amin...


Nghnca




Zaman Mekan ve dahi insanın dürülmesi üzerine...

« عَلَيْكُمْ بِالْدُّلْجَةِ ، فَإِنَّ الأَرْضَ تُطْوَى بِاللَّيلِ » رواه أبو داود بإسناد حسن . « الدُّلجَة » السَّيْرُ في اللَّيْلِ .

Gece yolculuğu ... Gece yer dürülür...

Ebu Davud ..

يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ۚ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ ۚ وَعْدًا عَلَيْنَا ۚ إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ (104)

Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.

Enbiya 104

طوي

katlamak, dürmek, (kitabı) kapatmak, (sırrı) saklamak, (karanlık) sarmak, kuşatmak, (ülkeyi) katetmek, (süreyi) geçirmek, sahibi olmak, sona erdirmek, bitirmek, tomar yapmak, tamamlamak, yuvarlamak, top haline getirmek, sarmak

açlık, 

kilim،

geçmişte olanı unutmak, sırrı açıklamamak, sırrı gizlemek, birşeyin sahibi olmak, katlamak, süreyi geçirmek, karanlık sarmak/kuşatmak, dürmek, kitabı kapatmak, ülke vb.ni baştan başa geçmek, dizi vb.ni bükmek


i gizlemek, ..yı sır olarak saklamak

ya yolu çabucak katetmek

birşeyi terk etmek

gizli


Yer dürülürmüş ، gök dürülürmüş zamana kayıtlı .. Gece ve kıyamet kaydıyla zamana bağlanmış .. Yüreğiyle insana .. 

Birden bir ateş , bir gece vakti bir yolcuya , bir ses :

!يا موسي


إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ " ﴿١٢ طه﴾

Muhakkak ben senin Rabbinim , nalinlarini çıkar ki sen Mukaddes vadi Tuva dasın...

Tuva vadisi , gizli , sırlı, dürülen, mukaddes , Rabbe mülâki olunan vadi .. Bir gece vakti .. Icine bir ates düşenlere , yola düşenlere ..

Zaman dürülsün istiyorsak , mekan dürülsün istiyorsak , kalbimizdeki perdeler dürülsün istiyorsak , bakacağız nereye yolculuğumuz , Nisa da gördüğümüz kurb - cenb ikilemindeki dikey yolculukta derecemiz mi artıyor , derekemiz mi ..

Ilginç ki de-ra-ce de dürmek katlamak demekti . Çekmece merdiven anlamları .. Şu an elimizde ne varsa dürüp katlayıp yola revan olalım koşturalım ki Rabbimiz oturanlarla cehd edenlerin derecesi bir değil demişti ..

Vakit ilkbahar.. rebiulevvel ..

Mekan neresi olsa Medine..

Kalp arınınca her yeri özlem ...

Sallı ala habibina .. seyyidina.. mursidina.. Muhammed🌱🕊

Nghnca

31 Ekim 2019 Perşembe

Futuvvet


Sona yaklaşırken bambaşka bir kapı daha açıldı Nisa suresinde karşımıza ..
Gençlik kapısı.. Kurb ve cenb gibi , nasib ve kısmet gibi , zaman ve gençlik şimdi .. Kadın ve gençlik ...

Bir şeyi yitirmek belki onun kaynağına götürür bizi . Zaman kaydından azade olmak icin zamanın kaydını güzel tutmak gerekir . Ibnul vakt olana vakit de dürülür , ruh daim gençtir ya , cenbinden uzaklaşıp ruha yakinlasanlar da gençlesir, yigitlesir .
Genç olmanın ne kıymeti var , gelip geçici bir dünya desek ; Allah cc 'ın övdüğü gençler geliyor aklımıza ; ve Kuranda genç , gençlik ve yeni farkettiğimiz bir bağla fetva , ilmin genclesmesi , kuvvetlenmesi :

Mağaraya sığınan gençler var mesela: 

  • إِنَّهُمْ  آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى ﴿١٣ الكهف﴾
Rabbe iman ediyorlar , Allah cc da onların hidayetini artırıyor . Mekandan azade olunca zamandan da azade oluyorlar . 309 yıl uyuyor yaşlanmıyorlar ölmüyorlar.. Ne kemiyetleri önemli ne keyfiyetleri , bir gençlikleri var bir de sapasağlam imanları ...
  • فَمِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ  الْمُؤْمِنَاتِ ﴿٢٥ النساء﴾
Mumin genç kızlarla ilgili hükümleri var Allah 'ın mallarını canlarını iffetlerinı duygularını korumaya yönelik ..
  •  فِي النِّسَاءِ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِيهِنَّ ﴿١٢٧ النساء﴾
  • وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَاءِ قُلِ اللَّهُ  فِيهِنَّ ﴿١٢٧ النساء﴾
  •  قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ ﴿١٧٦ النساء﴾
  • يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ  فِي الْكَلَالَةِ ﴿١٧٦ النساء﴾
Rabbin kadınları bütün hassasiyetlerini gözeterek koruduğu , böylece fetva verdiği bir düzen ..

  • وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ  عَنْ نَفْسِهِ ﴿٣٠ يوسف﴾
  • وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ  ﴿٣٦ يوسف﴾
  • قُضِيَ الْأَمْرُ الَّذِي فِيهِ  ﴿٤١ يوسف﴾
  • يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ  فِي رُؤْيَايَ إِنْ كُنْتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ ﴿٤٣ يوسف﴾
  • يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ  فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ ﴿٤٦ يوسف﴾
  • وَقَالَ  اجْعَلُوا 
  • بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا ﴿٦٢ يوسف﴾

Yusuf diye bir genç var güzeller güzeli bir genç . Şehirde bir dedikodu . O gençten kam almak isteyen bir güzel kadın . Karşılıklı meyil , ve burhan .. Bütün güzelliğiyle süslenmiş bir dünyaya karşı zindanı yeğleyen bir genç . Çünkü ancak bir genç geçebilir böylece dünyadan , gözü kara.. Zindanda iki kişi , ve rüyalarına istedikleri fetvalar ...
Bir güzel ortaya çıkış demek ki fetva , bir ma'lumun zahir oluşu ..

  • إِذْ أَوَى  إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ﴿١٠ الكهف﴾
  • وَلَا  فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَدًا ﴿٢٢ الكهف﴾
Mağarada , kentteki gözü kara gençlerin duası var : Allah ım bize katından bir rahmet ver. Bize isimizde ruşde erdir ...

  • وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ  لَا أَبْرَحُ حَتَّىٰ أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ ﴿٦٠ الكهف﴾
  • فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ  آتِنَا غَدَاءَنَا ﴿٦٢ الكهف﴾
Sonra sırlara yolculuk mağara içinde .. Musa as yanında bir gençle , bir bilinmeze yolculuğa çıkıyor .. Iki denizin birleştiği yere , yardımcısı bir genç .. 

  • قَالُوا سَمِعْنَا  يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ ﴿٦٠ الأنبياء﴾
Adına Ibrahim denen bir genç var . Putları diline dolamış, putları kırmış tek başına bir ummet olmuş Ibrahim var . Çocukluğu ve gençliğiyle , babalığı , dedeligiyle gülistan olmuş bir ata olarak Ibrahim as var...

Ab-ı Hayat denen bir su var , içenin ömür boyu genç kaldığı .. Cennet hayali .. Olsa olsa kevser 🌿 bir duru su .. Sevgilinin elinden ..

Işte öyle taze bir iman gençlik , kaynağından yeni akan su , kirlenmeden bulanmadan coşkuyla , yeni açmış çiçek , taze yağmış kar , yeni pişmiş ekmek kokusu , alında ter , bahçede bahar , kalpte çırpınışı kuşların , gözde menevis yanakta alev alev yanan haya..
Öyle korku öyle tutku .. 
Dünyaları aştıran...

Gençlik iksirini içmek isteyen ...
Aşık olsun yeniden ..
Zaman bu toprak beden için akmakta , ruh daim gencecik Hakk rüzgarında ...
Nghnca

25 Ekim 2019 Cuma

Ümmet olma adabı...

Dersi kayıttan dinlemek ... Sese dikkat kesilmek...
Dersi bizzat takip etmek , hissetmek , bir koku , bir renk, bir bakış , bir selam , bir ses, bir olay , mekânın ruhu , katılanların ruhu topyekun hepsiyle kodlamak dersi en derinine ...
Sadece kulağıma emanet edilen sesi -ki kulak kıymetlidir , nasiptir duyduğu , riziktir - öylece bırakıyorum kalbime aksın diye ..
Sonra ... ne kalıyor diye bakıyorum .. Ne kalıyor kaçıncı hadis dersinden sonra..

Bir edebten bahsediliyor , Allah dostları efendimizi ziyaretten önce medineye girmez bekler ibadetle taatle hazırlanır bir işaret davet beklermiş ..

Ben Medine ye giremiyorum , giremiyoruz .. Daha ne olduğumuzun nereye geldiğimizin Efendimizin farkına varmaya çalışıyoruz .

Önüme hadisler çıkıyor , rüyalar çıkıyor , hiç ummadığım yerlerden uçuşan bir ruzgar cübbesinden , ben küçücük dünya telâşlarıyla uğraşıyorum . Hiç olmazsa susayım diyorum . 
Radyoda ummetimin en hayırlıları siz sonra sizden sonrakiler sonra sizden sonrakiler sonra.... rivayet eden bilmiyor kaç kez söylendiğini ... Sonra diyor , sözlerinde durmayan emanete ihanet eden bir nesil gelecek, işleri güçleri yemek olduğu için onlarda şişmanlık baş gösterecek .
Yutkunuyorum. Oruç..niyetime şükrediyorum .. yeter mi ..

Cilt bakımının aşamaları .. Tek tek anlatiliyor derste kıyas edilsin kalp bakımıyla diye, ortaya dökülüyor halimiz meşgalelerimiz .. Medinenin dışında bir yanık taşta oturuyorum , ve kalp mi cilt mi , ciltteki siyah nokta mi kalpteki siyah nokta mı delik deşik ediliyorum . Herkes kendini en iyi biliyor . Ben bana gelen kurşunlarla tedavi oluyorum . Şükür bırakmıyor tarıyor her daim .. Acısa da tatlı .. Alıkoyuyor ya..

Işte evim ilçem şehrim ülkem bu kadarına bile günlük zihin sınırım yetmezken ben kimdim kimin torunuydum 3 kitaya hukmeden o imparatorluktan geriye kalan .. Medinenin dışında bir yanık taşta oturuyorum . Geceleri buz medine gündüzleri ateş .. Üşüyorum , görünmüyor ama kubbe-i hadra , sütunlar süslemeler uzun çöller aşırı bu arap çöllerinde bunu yaptıran benim dedem .. Bu arap çölleri benim peygamberimin ayak izleri ..

Benim peygamberim .. 
Benim ...
Ben kimim...
Peygamberim kim...
Ilk tutunuşum peygamberime,
Beni babamdan daha çok tanıyışı müjdesi..
Üzerinden nice yollar Medine ..
Her birinde bir başka .. 

Şimdi medinenin dışında bir yanık taşta oturuyorum. Gece. Üşüyorum . Halbuki ben bir gece , kaç gece sorgusuz sonuna kadar açık kapılardan, gül kokularıyla , bir kez koklamaya , çöllerinde işaretler , nice olaylar , yolda kalmalar , kartallar , çiçekler , anî göller , kum fırtınaları , bir nasib için , kaç gece...

Bu dersler ,diyor derinlerden belki taa medineden gelen ses , bir hadisi heyecanla okur muyuz diye, bu rebiulevvel bir doğum olur da efendimiz doğar mi hayatımıza diye ... 

Girer mi .. 
Girer miyiz Medine ye ...

Hadis dersinin gölgesinde ..
24.10.2019

Mesneviden bir nefes: Ruh/beden geriliminde insan

Elçi Hz Ömer ile hemhal olunca ,,halden hale geçip , güzel haller tadınca ..

Geri dönmek zor geldi.Ruh bir gezintiye çıktı , güzel ruhlarla buluştu , dünyaya inmek zor geldi

Yabancı mı bu hal bize , sohbetten çıkınca , güzel ınsanların yanından dönünce nasıl hissediyoruz ?

Hanzala munafik oldu diye ilan etmişti hanzala , bu hali yaşayınca ..
Eğer o hali muhafaza edebilseydiniz melekler sizinle musafaha ederdi dedi Allah rasulu ..
Hal ne imiş makam ne böyle anladık .. 

 Işte böyle hissedip elçi sordu :

Bu can kuşu bu ten kafesine nasıl girdi ? 

Bundan sonra , can bedene sıkışınca , katı kesif taraf latif tarafa galip gelince , acıktım susadım , üşüdüm canım şunu istedi deyip karsiladikca , ruhun istekleri görünmez duyulmaz oldu. Can kulağını acmak için bedene biraz kulak tıkamak belki.. Gaflete pay bırakmamak dedik..

Deve ve süvari örneği .. Sevdiğine kavuşmak isteyen süvari , yavrusundan ayrı yola düşen bir devenin uzerinde .. Suvari uyuduğu anda deve geriye ..

Beden ve ruh gibi.. Ruh uyumayacak , gaflete düşmeyecek ilerlemek için ..

Nasıl ... Nasıl yapalım , ne yapalım...

Çokça sığınalım ..
5 vakit dağ gibi namaz ki sabit tutsun sağlamların...
Namazın özü secde, her şeyimizi toparlayıp sıfırlanalım.
Seçmenin özü dua... Kendimizden çıkıp O nu çağıralım ..
Duanın özü ilişki , konuşma .. Rabbimizle konuşalım , arz-ı halimizi sunalım , halimizin tebdilini isteyelim ..

Esmasıyla yalvaralım , istigfarla, hamdle , salavatla ,bol salavatla,adabina uygun, gizli açık , gece gündüz yalvaralım .. Efendimizin dualarına bakınca yerken içerken giyinirken rüzgar esince ay görününce güneş tutulunca gece bastırınca tan yeri ağarınca ... 
Bana her şey seni hatırlatıyor 🦋

Dua edelim, konusalim ki Iliskimizi canlı tutalım .. Can kulağımız O sese açık olsun ki okuyalım , gülün kulağına fısıldanan efsun bize de fisildansin, emreden nefisten biraz kurtulunca hatalarımızı görmeye, kendimizden çıkmaya başlıyoruz kendimizden çıkınca ilham almaya.. 

O zaman kurtuluruz bu tereddutten , ak sakallı bir dede beklemekten.. Iyi yapınca da olmadı demeyiz , ne yapsam olmuyor demeyiz , yanlış yollar güzel görünmez gözümüze ki insana süslü gösterilen genellikle şehevattır, düşmeyiz o çaresiz karanlıklara , günah hayalleriyle puslu hayallere ....

...munaacattan birazcık ;
"
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
"

, fısıldanır da can kulağına o efsun , olaylarla insanlarla kainatla kitapla... Bilmesek de hangi suyun sakasıyız orda su oluruz , hangi ocak tutecekse orda ateş...




 

24 Ekim 2019 Perşembe

Istifta / istinbat/ Itaat


Ödev : istifta - istinbat - itaat

Sure- i nisanın sonuna doğru ilmek ilmek işlenen bir taat , itaat,  yaratılışına - nasibine- kaderine- Allah ve rasulünün verdiği hukme razı oluş , zıtlıkların arasındaki gerilimden/ kurb-cenb/ Allah ' a sığınan bir tarafla geldik..

Ebi Rahim , tek başına bir ummet olan, halil olan Ibrahim as a cıktı yolumuz ..

Surenin başından sonuna kadar her bir bölümü bir müşkile cevap .. Surenin son ayetinin son nazil olduğu rivayetine bakılırsa , burası çetrefilli burası denî , burası o yasak ağacın dallarının çatallaşacagı yer , ve hüküm koyan Allah cc..


Sonrası başına dürülerek tamamlanacak dedik.. Sure-i nisadaki iman -şahsiyet köse taşlarına  bakarsak,

 ذاع _ her hangi bir bilgiyi umarsızca yaymanın karşısında 

نبط en derine inmek, kaynağına başvurmak vardı..


نزع tartışma anlaşmazlık ve شجر işlerin çatallaşması karşısında işleri Allah ve rasulüne götürüp , 

طاع itaat etmek , içinde de hiç bir sıkıntı duymamak vardı ..


Yollar tam da buralarda ayrıldı . En çatallı çetrefilli yerlerdi dünyada mal- miras , eş - evlilik , yetim - dul ,akraba - komşu , kocaman bir çokluk ... Bu çokluğun içinden Allah a , nefsi vahideye , huzur ve itminana yapılan yolculuk için önümüzde net iki yol belirdi . Ya kendimiz/ menfaatimiz ya da Allah 'ın hükmü..


Hevasını kendine ilah edineni gördün mü ? 


Elmalili Hamdi Yazır 127. Ayetin tefsirinde şöyle diyor :



""127-İstiftâ, fetva istemektir. "Meselede filana istifta ettim, şöyle ifta etti," denilir. .......İfta ise sorulan bir müşkülü halletmek ve açıklamaktır ki, kuvvetli ve mükemmel, genç ve dinç olan "fetâ"dan alınmıştır. Ve gençleştirip kuvvetlendirmek demek gibidir. Sanki bir kimsenin müşkil (problem)ini halleden, onu dinç bir genç gibi kuvvetlendirmiş olur. Şu halde fetva, zor bir olayda doğru hükmü açıklamakla, amel edecek kimsenin kalbine bir kuvvet vermektir. "Müfti" (müftü)de bu kuvveti verebilmek için ehliyetine ve selahiyetine, ahlâk ve gücüne hakkıyla güvenilir bir zat olması gerekir ki, bu da (Bakara, 2/112) mânâsı üzere İslâm ve ihsan sahibi olmak ve (Nisâ, 4/83) âyetinin delaleti üzere istinbat (dini delillerden sonuç çıkarmay)a gücü yeten âlimlerden olmakla mümkün olur. Fakat müşrikler, kâfirler gibi kuvvetini haktan değil batıldan almak ve yalnız kendi arzularına kuvvet vermek emelinde bulunanlar, yapacakları işlerde ya hiç kimseden fetva almaya tenezül etmezler veya müftiler (fetva vericiler)ini acizlerden, dalkavuklardan ve hile öğretenlerden seçerler. Bunlar da ya doğru hükmü bilmezler veya bilseler bile fetva isteyenin nefsinin arzusuna hizmet için asılsız veya zayıf zayıf fetvalar verirler ve neticede bundan iyilik yerine fesad, kuvvet yerine zayıflık hasıl olur. Bunun için burada asıl fetva vermenin Allah'a ait olduğu ve Peygamber'in bile ilâhî fetva ile fetva vermesi gerektiği ve asıl hüküm ve kuvvet Allah'ın bulunduğu ardından açıklamasıyla anlatılmıştır.""


Buna göre istifta , Allah , rasulu ya da istinbat ehlinden fetva istemektir , fetva istemek müşkilini kabul etmek , müşkilini dinine uygun bir şekilde halleylemek istemektir . Bu da aczini bilmek hüküm koyucu olarak Allah ı tanımaktır . 


Kişinin Allah a kendini kul olarak bağlaması , O' ndan istemesi O' ndan beklemesi , O ' na sığınmasıyla mümkün olur ..

"Birbirinizin elindekini temenni etmeyin , Allahin fazlından isteyin "deki anlam .. 

Istigfar , istinbat , istihare , istifta aynı kalıpla aynı minvalde 

...اسأل الله....a bağlanıyor ..


Allah' tan istemek , verdiğine teslim olmak , nasibine razı , kaderinin kiymetini bilip Allah a giden bir yol tutmak ... Çokluklardan teklige.. 

Tek yol itaat...

Allah nasib etsin...

22 Ekim 2019 Salı

Nisa suresinde Islam ve Ihsan

وَمَنْ اَحْسَنُ د۪يناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلاً

Bilmem ki içimdeki yolları sevdiğimden mi , yürümenin şifasını tecrübe ettiğimden mi , yolda yürümek ve vasıl olmak , kavuşmak duygusu hep bir sebep taze ...

Bu yüzden hangi kitap diyene rutbetul hayat/ ki hak yolculugu ile iç içe benim gönlümde/ hangi film diyene bab-aziz , hangi ayetler diyene zümerin sonu , tevbenin sonu , bakaranın sonu , ali imranın sonu , furkanin sonu , derken başı sonunda sonu başında dürülü nice ayeti kerime hep yolla örülü..

Işte yüzünü/özünü Hakka teslim etmek , istikameti belirlemek demek heralde ,bunu muhsin olarak yapmak ise yolculuğu en güzel şekilde tamamlamak... Hak yolculuğunun temeli Cibril hadisi , o üzerinde yolculuk hali bulunmayan yolcu , beyazı başka , sorusu ve tasdiki başka o yolcuyla içimizde sisler arasından rüya gibi beliren o hadis,

"Bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (s.a.s.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:

"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir." buyurdu. O zat: "Doğru söyledin." dedi. Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu."

"Bana imandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): Âllah'a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır." buyurdu. O zât yine: "Doğru söyledin." dedi. Bu sefer:

"Bana ihsandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): " Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür." buyurdu. "


 Islamdan ihsana yolculuk .. Once teslim olur insan , sonra itminan , sonra muhsin ..Goruyormuscasina bir kulluk...Uzunca bir yolculuk..Yolculuk deyince ... 


Bir genç var , adına Ibrahim diyorlar ...Enbiya 60/ O genç yürüyor .. Yürüyor ve ayağını bastığı yer ona şahid oluyor , düşünmesine bulmasına mücadelesine merhametine direncine tevekkulune yalnizligina ve dostluguna ..

Ibrahim... Ebi- Rahim diyorlar anlamına rahmetin babası .. Nisa Süresinde bunca dünya meselesinin içinde birden en güzel şekilde halil-ür Rahman olarak karşımıza Ibrahim as çıkmasına şaşırıyor muyuz ... Hayır .. Ibrahim as ve Efendimiz başı sonu birbirinde dürülü bir silsile...

Ibrahim As.  Allah'ın dilinden nasıl anılmış :


2/ el-Bakara -124- Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrâhîm'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imâm yapacağım." buyurdu. İbrâhîm, "Zürriyyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zalimler Benim ahdime nâil olamaz!" buyurdu.

 

 

125- Biz tâ o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrâhîm'den kendinize bir namazgâh edinin. Ayrıca İbrâhîm ile İsmâîl'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavâf edenler için, hem ibâdete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"

 

 

126- Ve o vakit İbrâhîm "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından ALLÂH'a ve âhiret gününe îmân edenleri çeşitli meyvelerle rızıklandır" diye yalvardı. ALLÂH buyurdu ki: "küfredeni dâhi rızıklandırır da hayattan biraz nasîb aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"

 

 

130- İbrâhîm'in dininden (milletinden), kendine kıyan sefîh (beyinsiz)den başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, âhirette de iyilerden biridir.

 

 

131- Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde “Âlemlerin Rabbine teslim oldum!” demişti.

 

 

132- Bu dini İbrâhîm, kendi oğullarına vasiyyet etti, Ya’kûb da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size ALLÂH seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi.

 

 

133- Yoksa siz de olaya şâhid mi oldunuz; Ya’kûb'a ölüm hâli gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibâdet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin ALLÂH'ına ve ataların İbrâhîm, İsmâîl ve İshâk'ın ALLÂH'ına, tek olan o ALLÂH'a ibâdet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız" dediler.

 

 

135- Bir de: "yahûdî veya hıristiyan olunuz ki, hidâyet bulasınız" dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanîf olarak hakk’ka tapan İbrâhîm'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."

 

 

136- Deyiniz ki, "Biz, ALLÂH'a îmân ettik ve bize ne indirildiyse İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya’kûb'a ve torunlarına ne indirildiyse, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya ne indirildiyse ve bütün Peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine îmân ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız."

 

 

140- "Yoksa siz, İbrâhîm de, İsmâîl de, İshâk da, Ya’kûb da ve torunları da hep yahûdî ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa ALLÂH mı?" ALLÂH'ın şâhidlik ettiği bir hakikatı bile bile inkâr edenden daha zalim kim olabilir? ALLÂH, yaptıklarınızdan gâfil değildir.

 

 

258- ALLÂH, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrâhîm'le tartışanı görmedin mi? Hani İbrâhîm, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrâhîm: " ALLÂH güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı. Öyle ya, ALLÂH zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

 

 

3/ Âl-i İmrân -33-34- Gerçek şu ki ALLÂH Âdem’i, Nûh’u, İbrâhîm ailesi ile İmrân ailesini, birbirinden gelen tek zürriyyet hâlinde bütün insanlardan süzüp onlara üstün kılmıştır. ALLÂH, Semî’dir, Alîm’dir (her şeyi hakkıyla işitir, mükemmel tarzda bilir).

 

 

65- Ey Kitap ehli! İbrâhîm hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrât da, İncîl de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

 

 

67- İbrâhîm, ne yahûdî, ne de hıristiyandı; fakat o, ALLÂH'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

 

 

68- Doğrusu onların İbrâhîm'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve îmân edenlerdir. ALLÂH da mü’minlerin dostudur.

 

 

84- De ki: "ALLÂH'a, bize indirilen (Kur'ân)a, İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya’kûb'a ve torunlarına indirilene, Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve Peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız".

 

 

95- De ki: "ALLÂH doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru, ALLÂH'ı birleyici olarak İbrâhîm'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi".

 

 

97- Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrâhîm vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, ALLÂH’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakk’kı tanınmazsa), şüphesiz ALLÂH bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır).

 

 

4/ en-Nisâ -54- Yoksa onlar, ALLÂH'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz Biz, İbrâhîm ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsân ettik.

 

 

125- İyilik yaparak kendisini ALLÂH'a teslim eden ve İbrâhîm'in dinine dosdoğru olarak tâbi’ olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? ALLÂH, İbrâhîm'i dost edinmişti.

 

 

*Hazreti İBRÂHÎM -aleyhisselâm-’IN ALLÂH -cellecelâlühû-’NUN VARLIĞINA AKILLA DELİL GETİRMESİ

 

 

6/ el-En’âm -74- Hani İbrâhîm babası Âzer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

 

 

75- Biz İbrâhîm’e (şirkin çirkinliğini gösterdiğimiz gibi) îmânında yakîne, kesinliğe ulaşması için göklerin ve yerin muhteşem hükümrânlığını da öylece gösteriyorduk.

 

 

76- Gece bastırınca İbrâhîm bir yıldız gördü,“Rabbim budur!” dedi. Yıldız sönünce de “Ben öyle sönüp batanları ilâh diye sevmem” dedi.

77- Sonra ay’ı, dolunay hâlinde doğmuş vaziyyette görünce “ Rabbim budur!” dedi. Sonra o da batınca: “Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, mutlaka sapmışlardan olurdum” dedi.

78-79- Daha sonra güneş’i doğarken görünce (iddiâ’nıza göre) “Rabbim, herhalde budur, bu hepsinden daha büyük!” Batıp kaybolunca da: “Ey halkım, ben sizin ALLÂH’a şerîk koştuğunuz şeylerden berîyim. Ben bâtıl dinlerden uzaklaşarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Rabbülâlemin’e yönelttim, ben asla sizin gibi müşrik değilim!” dedi.

80- Kavmi kendisi ile tartışmaya girişti: O dedi ki: “ALLÂH, bana doğru yolu göstermişken, siz hâlâ benimle O’nun hakkında tartışıyor musunuz? Sizin O’na ortak saydığınız şeylerden ben hiç bir zaman korkmam. Rabbim ne dilerse olur. Rabbimin ilmi her şeyi ihâta etmiştir. Hâlâ kendinize gelip ders almayacak mısınız?”

81- “Hem siz, ALLÂH’ın size Rab oldukları hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak saymaktan korkmuyorsunuz da, nasıl ben sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkarım?” Şimdi biliyorsanız söyleyin, bu iki taraftan hangisi korkudan emîn olmakta haklıdır?”

 

 

83- İşte bunlar, kavmine karşı İbrâhîm'e verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.

 

 

84- Biz ona İshâk ile Ya’kûb’u ihsân ettik ve her birini nübüvvete erdirdik. Daha önce de Nûh’u ve onun neslinden Dâvûd’u, Süleymân’ı, Eyyûb’u, Yûsuf ’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da nübüvvete erdirdik. Biz iyi hareket edenleri işte böyle ödüllendiririz.

 

 

161- De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, ALLÂH'ı birleyen İbrâhîm'in dinine. O, ortak koşanlardan değildi.

 

 

9/ et-Tevbe -70- Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nûh Kavmi'nin, Âd’ın, Semûd'un, İbrâhîm kavmi'nin, Medyen Ashâbı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine Peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki ALLÂH, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

 

 

114- İbrâhîm'in babası için istiğfâr etmesi de sırf ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Böyle iken onun bir ALLÂH düşmanı olduğu kendisine açıklanınca o işten vazgeçti. Şüphesiz ki İbrâhîm, çok bağrı yanık, çok halim birisi idi.

 

 

11/ Hûd -69-70-71-72-73- Andolsun ki, İbrâhîm'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm" dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.” İbrâhîm’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshâk’ı müjdeledik; İshâk’ın arkasından da Yakûb’u. Karısı, “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey!” dedi. Melekler, “ALLÂH’ın emrine mi şaşıyorsun? ALLÂH’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (Peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O övülmeye layıktır, şânı yücedir” dediler.

 

 

74- İbrâhîm'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, Bizim (meleklerimiz)le Lût kavmi hakkında tartışmaya girişti.

 

 

75- Çünkü İbrâhîm, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.

 

 

76- Melekler: "Ey İbrâhîm! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azab gelecektir.

 

 

12/ Yûsuf -6- "Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüyâ tâbirinden bilgiler öğretecek. Bundan önce ataların İbrâhîm'e ve İshâk'a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Ya’kûb soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin Alîm’dir, Hakîm’dir."

 

 

38- "Atalarım İbrâhîm, İshâk ve Ya’kûb'un dinine uydum. Bizim, ALLÂH'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara ALLÂH'ın bir lûtfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler."

 

 

14/ İbrâhîm -35- Bir de, İbrâhîm, bir vakitler şöyle demişti: “Ya Rabbî! Burayı emîn bir belde kıl, beni de evlatlarımı da putlara tapmaktan uzak tut.”

 

 

36- “Ya Rabbî! Doğrusu onlar (putlar) insanların birçoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse o da Senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen Ğafursun, Rahîmsin.”

 

 

37- “Ey bizim Rabbimiz! Ben zürriyyetimden bir kısmını Senin mukaddes ma’bedinin yanında, ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey bizim Rabbimiz! Namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım. Ya Rabbî! Artık insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerle rızıklandır ki Sana şükretsinler.” 

 

 

38- “Ey bizim Rabbimiz! Biz ister gizleyelim, ister açığa vuralım, yaptığımız her şeyi bilirsin. Zâten göklerde ve yerde ALLÂH’a gizli kalan hiçbir şey yoktur.”

39- “Hamd olsun ALLÂH’a ki, hayli yaşlı olmama rağmen, bu ihtiyarlık halimde İsmâîl ve İshâk’ı bana ihsân etti. Şüphesiz ki Rabbim duâyı kabul buyurur.”

40- “Ya Rabbî! Beni de, soyumdan gelecekleri de namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle! Duâmı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi!”

41- “Ey Rabbimiz! Beni, annemi, babamı ve bütün mü’minleri kıyamet günü affeyle.”

 Hazreti İbrâhîm -aleyhisselâm- vatanından ayrılırken babası için Allâh’a duâ’ edip af dileme sözü vermişti . Onu yerine getirmek üzere böyle duâ’ ediyor. Fakat daha sonra onun din düşmanı olduğunu kesin olarak anlayınca, onunla mânevî ilişkilerini de kesti.

 

 

15/ el-Hicr -51- Hem o kullara, İbrâhîm'in misâfirlerinden de haber ver.

 

 

52- Hani melekler, İbrâhîm'in yanına girdikleri zaman, "selâm" demişler, İbrâhîm de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti.

 

 

53- Melekler: "Korkma! Gerçekten Biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.

 

 

54- İbrâhîm dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?"

 

 

55- Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın ALLÂH'ın rahmetinden ümîdini kesenlerden olma!" dediler.

 

 

56- İbrâhîm dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"

 

 

57- "Ey elçiler! Başka ne işiniz var?" dedi.

 

 

58- Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.

 

 

16/ en-Nahl -120- Şüphesiz İbrâhîm başlı başına bir ümmetti! Tek bir hanif olarak ALLÂH'a itaat için kıyâm etmişti. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı.

 

 

123- Sonra da (ey Muhammed!) sana: "Hakk’ka yönelen ve müşriklerden olmayan İbrâhîm'in dinine tâbi’ ol" diye vahyettik.

 

 

19/ Meryem -41- Kur'ân'da İbrâhîm'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir Peygamberdi.

 

 

42- O, bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"

 

 

43- "Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim."

 

 

44- "Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan ALLÂH)a âsi oldu."

 

 

45- "Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun."

 

 

46- Babası "Ey İbrâhîm! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım (gerçekten veya söz ile sana taş atarım). Haydi uzun bir müddet benden uzak ol" dedi.

 

 

47- İbrâhîm şöyle dedi: "Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana çok lütufkârdır."

 

 

48- "Ben, sizden ve ALLÂH’dan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime duâ’ (ibâdet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrûm kalmayacağımı umarım."

 

 

49- İbrâhîm, kavminden ve onların ALLÂH’dan başka ibâdet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, Biz ona İshâk'ı ve (İshâk'ın oğlu) Ya’kûb'u ihsân ettik. Ve hepsini de Peygamber yaptık.

 

 

50- Onlara rahmetimizden ihsânlarda bulunduk. Onlara dillerde ve dinlerde yüksek ve güzel bir nâm bıraktık.

 

 

58- İşte bunlar, ALLÂH'ın kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nûh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhîm ve İsrâil'in soyundan, hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan ALLÂH)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

 

 

21/ el-Enbiyâ -51- And olsun ki Biz daha önce İbrâhîm'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.

 

 

52- O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti.

 

 

53- Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler.

 

 

54- İbrâhîm: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.

 

 

55- Onlar : "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddî mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler.

 

 

56- O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şâhidlik edenlerdenim."

 

 

57- "ALLÂH'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım."

 

 

58- Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.

 

 

59- (Kavmi) "İlâhlarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir" dediler.

 

 

60- (Bazıları) "İbrâhîm denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler.

 

 

61- "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şâhidlik ederler" dediler.

 

 

62- (İbrâhîm gelince ona) "Ey İbrâhîm! Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın?" dediler

 

 

63- İbrâhîm: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.

 

 

64- Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."

 

 

65- Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrâhîm!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin" dediler.

 

 

66- (İbrâhîm) dedi: "O halde, ALLÂH'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"

 

 

67- "Size de, ALLÂH'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?"

 

 

68- Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da ilâhınıza yardım edin" dediler.

 

 

69- Biz: "Ey ateş! İbrâhîm'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.

 

 

70- Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz kendilerini daha fazla hüsrâna uğrattık.

 

 

71- Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve mukaddes kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.

 

 

72- Ona (İbrâhîm'e) İshâk'ı, üstelik bir de Ya’kûb'u ihsân ettik ve her birini sâlih kimseler kıldık.

 

 

22/ el-Hac -26- Bir zamanlar Kâbe'nin yerini İbrâhîm'e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavâf edenler, orada (kıyâma) duranlar, rükû’ edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et.

 

 

43- İbrâhîm'in kavmi de, Lût'un kavmi de (Peygamberlerini) yalancı saydılar.

 

 

78- ALLÂH uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti. Dinde size bir zorluk da yüklemedi. Babanız İbrâhîm'in dinine (uyun!). O ALLÂH, sizi bundan önceki ve bu (dinde), Müslüman olarak isimlendirdi. (Bunu) Peygamber size şâhid olsun, siz de diğer insanlara şâhid olasınız diye yaptı. Artık namaz kılın, zekât verin, ALLÂH'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

 26/ eş-Şu’arâ -69- (Resûlüm!) onlara İbrâhîm'in kıssasını da naklet.

 

 

70- Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

 

 

71- "Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız" dediler.

 

 

72- İbrâhîm "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?"

 

 

73- "Veya size fayda veya zararları olur mu?"

 

 

74- "Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk."

 

 

75-76- İbrâhîm dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?"

 

 

77- "Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)"

 

 

78- "O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,"

 

 

79- "Beni yediren, içirendir,"

 

 

80- "Hastalandığım zaman bana O, şifâ’ verir."

 

 

81- "O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. "

 

 

82- "Ve hesap günü, hatâmı bağışlayacağını umduğumdur."

 

 

83- "Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat."

 

 

84- "Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!"

 

 

85- "Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin vârislerinden eyle!"

 

 

86- "Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. "

 

 

87- "(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcûb etme."

 

 

88- "O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"

 

 

89- "Ancak ALLÂH'a temiz bir kalble gelenler o günde (kurtuluşa erer)."

 

 

29/ el-Ankebût -16- İbrâhîm'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: "ALLÂH'a kulluk edin, O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır."

 

 

17- "Siz ALLÂH'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, ALLÂH'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı ALLÂH katında arayın. O'na kulluk edin. Ancak O'na döndürüleceksiniz."

 

 

31- Elçilerimiz İbrâhîm'e (iki oğul vereceğimize dâir) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: "Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir."

 

 

32- (İbrâhîm) dedi ki: "Ama orada Lût var!" Şöyle cevap verdiler: "Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesnâ; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır. "

 

 

33/ el-Ahzâb -7- Unutma o Peygamberlerden mîsâklarını (kesin sözlerini) aldığımız vakti! Hele senden, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ ve Meryemoğlu Îsâ'dan ki onlardan ağır bir mîsâk (sağlam bir söz) aldık.

 

 

37/ es-Sâffât -83- Şüphesiz ki İbrâhîm de onun (Nûh’un) kolundandı.

 

 

84- Çünkü o, Rabbine kalb-i selîm (tertemiz bir kalb) ile gelmişti.

 

 

85- O babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz nelere tapıyorsunuz?"

 

 

86- "Yalancılık etmek için mi ALLÂH’dan başka ilâhlar istiyorsunuz?"

 

 

87- "Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?"

 

 

88-89- Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi.

 

 

90- O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler.

 

 

91- Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez misiniz?" dedi.

 

 

92- (Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi).

 

 

93- Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.

 

 

94- Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.

 

 

95- İbrâhîm dedi ki: "A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"

 

 

96- "Halbuki sizi de yaptıklarınızı da ALLÂH yaratmıştır."

 

 

97- Onlar: "Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın" dediler.

 

 

98- Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük.

 

 

99- Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, O bana yolunu gösterir."

 

 

100- “Rabbim, bana sâlihlerden olacak bir evlat ihsân et!”

 

 

101- Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.

 

 

102- Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyâmda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, İnşâallâh beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.

 

 

103- Ne zaman ki ikisi de bu şekilde ALLÂH'a teslim oldular, İbrâhîm oğlunu şakağı üzerine yatırdı.

 

 

104- Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrâhîm! "

 

 

105- "Rüyâna gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, Biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız."

 

 

106- "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)

 

 

107- Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.

 

 

108- Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.

 

 

109- Selâm olsun İbrâhîm'e.

 

 

110- İşte Biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

 

 

111- Çünkü o Bizim mü’min kullarımızdandı.

 

 

112- Ona bir de sâlihlerden bir Peygamber olmak üzere İshâk'ı müjdeledik.

 

 

113- Hem ona hem İshâk'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.

 

  

38/ Sâd -45- Kuvvetli ve basîretli kullarımız İbrâhîm'i, İshâk'ı ve Ya’kûb'u da an. 

 

 

46- Çünkü Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık.

 

 

47- Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.

 

 

42/ eş-Şûrâ -13- ALLÂH din’den Nûh'a tavsiye buyurduğu şeyi sizin için de bir kanun yaptı ve (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye buyurduğumuzu da şerîat kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. ALLÂH dilediğini kendine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

 

 

43/ ez-Zuhruf -26- Hani İbrâhîm babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.

 

 

27- Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir" dedi.

 

 

28- İbrâhîm, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir mîras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

 

 

51/ ez-Zâriyât -24- Ey Muhammed! İbrâhîm'in şerefli misâfirlerinin haberi sana geldi mi?

 

 

25- Hani onlar İbrâhîm'in huzûruna girmişlerdi de "Selâm sana!" demişlerdi. İbrâhîm: "Size de selâm" demiş, ve içinden: "Bunlar tanınmamış bir topluluk!" diye geçirmişti.

 

 

26- İbrâhîm, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.

 

 

27- Onu önlerine sürerek: "Yemez misiniz?" dedi.

 

 

28- Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrâhîm'e: "Korkma!" dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.

 

 

29- Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: "Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?" dedi.

 

 

30- Misâfir melekler: "Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Her şeyi hakkıyla bilir" dediler.

 

 

31- İbrâhîm, kendisine misâfir olarak gelen meleklere: "Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?" dedi.

 

 

Hatb; korkunç şân, pek mühim haber.

 

 

53/ en-Necm -37- Ve çok vefâkâr olan İbrâhîm'in sahifelerindekiler?

 

 

57/ el-Hadîd -26- Andolsun, Nûh'u ve İbrâhîm'i elçi gönderdik, Peygamberliği ve kitabı bunların zürriyyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı.

 

 

60/ el-Mümtehine -4- İbrâhîm'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misâl vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin ALLÂH’dan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek ALLÂH'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir." Yalnız İbrâhîm'in babasına: "Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için ALLÂH’dan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez" demesi hariç. Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, Sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak Sana’dır.

 

 

87/ el-A’lâ -16- Fakat siz dünya hayatını tercîh ediyorsunuz.

 

 

17- Oysa âhiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

 

 

18- Kuşkusuz bu ilk sahifelerde vardır,

 

 

19- İbrâhîm ve Mûsâ'nın sahifelerinde.

 

 

*Hazreti İBRÂHÎM -aleyhisselâm-’A ÖLÜLERİN DİRİLTİLİŞİNİN GÖSTERİLMESİ

 

 

2/ el-Bakara -260- Bir zamanlar İbrâhîm de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" demişti. ALLÂH: "Yoksa inanmadın mı?" buyurdu. İbrâhîm: "İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum" dedi. ALLÂH buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, ALLÂH gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."

 

 

*İBRÂHÎM -aleyhisselâm-’IN SOYU

 

 

2/ el-Bakara -127- Ve ne vakit ki İbrâhîm, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmâîl ile birlikte şöyle duâ’ ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten Sen’sin, bilen Sen’sin.

 

 

128- Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibâdetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb Sen’sin, Rahîm Sen’sin.

 

 

4/ en-Nisâ -54- Yoksa onlar, ALLÂH'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz Biz, İbrâhîm ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsân ettik.

 

 

6/ el-En’âm -84- Biz ona İshâk'ı ve Ya’kûb'u da hediye ettik. Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvûd'a, Süleymân'a, Eyyûb'a, Yûsuf 'a, Mûsâ'ya ve Hârûn'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

 

 

85- Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve İlyâs'a da (hidâyet ettik). Hepsi de sâlih kullarımızdandı.

 

 

86- İsmâîl, Elyesa, Yûnus ve Lût'u da (hidâyete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.

 

 

87- Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.

 

 

88- İşte bu, ALLÂH'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar ALLÂH'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.

 

 

89- İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümrânlık) ve Peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, O’na inanmayacak olurlarsa, yerlerine, O’nu tanımamazlık etmeyecek bir toplum getiririz.

 

 

90- Bunlar, ALLÂH'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidâyetine uy. De ki:"Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.”

 

 

19/ Meryem -58- İşte bunlar, ALLÂH'ın kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nûh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhîm ve İsrâil'in soyundan, hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan ALLÂH)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

 

 

21/ el-Enbiyâ -72- Ona (İbrâhîm'e) İshâk'ı, üstelik bir de Ya’kûb'u ihsân ettik ve her birini sâlih kimseler kıldık.

 

 

73- Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar Bize kulluk eden kimselerdir.

 

 

29/ el-Ankebût -27- O'na İshâk ve Ya’kûb'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükâfatlandırdık. Şüphesiz o, âhirette de sâlihler (zümresin)dendir.

 

 

37/ es-Sâffât -112- Ona bir de sâlihlerden bir Peygamber olmak üzere İshâk'ı müjdeledik.

 

 

113- Hem ona hem İshâk'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.

 

 

57/ el-Hadîd -26- Andolsun, Nûh'u ve İbrâhîm'i elçi gönderdik, Peygamberliği ve kitabı bunların zürriyyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı.

 

 

*ALLÂH İBRÂHÎM’İ DOST EDİNMİŞTİR!

 

 

-Halil (a.s.c:ahillâ); samîmi dost.

 

 

-Bir kimsenin umur-u esrarı arasına giren ve muhabbeti kalbinin eczasına nüfuz eden dostu. (Elmalılı Tefsiri)

 

 

4/ en-Nisâ -125- Hep iyiliği şiâr edinmiş olarak, yüzünü ve özünü ALLÂH’a teslim edip bir de İbrâhîm’in tevhîd dinine tâbi’ olan kimsenin dininden daha güzel din olabilir mi? Bundandır ki ALLÂH İbrâhîm’i halil edinmiştir.

 

Sonu dostluk olan yolculuk bu.. 
Denenmek ve teslim olmak 
Yürümek ve düşünmek ve tatmin olmak
Her şeyden vaz geçmek ve muhsin olmak
Perdeleri aşmak ve halil olmak..

Selam olsun Ibrahim e...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...