ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

16 Ekim 2019 Çarşamba

Mesneviden bir nefes / Temiz tohum- Temiz Toprak



Ömer /ra/ 🕯ile Rum Elçisi 🦋...

Rum Kayseri'den, Medine'de Ömer'e uzak çölleri aşarak bir elçi geldi. Medine halkına "Halifenin köşkü nerededir ki atımı, eşyamı oraya çekeyim" dedi.

Halk dedi ki: "Onun köşkü yok; Ömer'in köşkü ancak aydın canıdır.

Gerçi emir diye adı sanı duyulmuşsa da onun, yoksullar gibi ancak bir kulübeciği var.

Kardeş onun köşkünü nasıl görebilesin? Gönül gözünde kıl bitmiş. Gönül gözünü kıldan ve hastalıktan arıt, sonra köşkünü görmeyi gözet. Kimin canı heveslerden arınmışsa derhal tertemiz Allah tapusunu, Allah dergahını görür.

Muhammed, bu ateşten, bu dumandan temizlendiğinden nereye yüz çevirse orada Allah cemalini gördü. Seni kötülüğe sevk eden vesveselere yoldaş, oldukça "Semme vechullah"ı nasıl bilebilirsin?

Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül göğünde yüzlerce güneş görür. Yıldızların içinde ay nasıl görünürse başkaları arasında Allah da öyle görünür. Fakat iki parmağını iki gözünün üstüne koy; bir şey görebilir misin? İnsaf et!

Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur, ancak şom nefsin parmağında. Kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör.

Nuh'un ümmeti, Nuh'a "nerede sevap" dediler. Nuh "duymamak, görmemek için elbisenize büründüğünüz cihette. Elbiselerinizi bürünüp yüzünüzü, başınızı sardınız; ondan dolayı gözünüz olduğu halde görmediniz" dedi.

İnsan gözden ibarettir. Geri kalanı bir deridir. Göz de dostu gören göze derler. İnsan dostu görmeyince kör olsun, daha iyi. Böyle adam Süleyman bile olsa karınca ondan yeğdir".

Bu yepyeni sözler, Rum elçisini semaa getirdi, Ömer'i görmek iştiyakı arttı. Gözünü o padişahı aramaya dikti, eşyasını da kaybetti, atını da. O iş erinin ardına düşmüş, her tarafa koşmakta, delicesine onu aramaktaydı. "Dünyada böyle adam da olur mu ki cihandan can gibi gizlenmiş" diyordu.

Candan kul olmak için onu aradı. Şüphesiz, arayan bulur. Bir bedevi karısı, onun yabancı olduğunu gördü; Ömer'i aradığını anlayıp "İşte şuracıkta, şu hurma ağacının altında ; hurma ağacının dibinde, halktan ayrılmış, yapayalnız gölgelikte uyuyan Allah gölgesini gör" dedi. Elçi oraya gelip uzakta durdu. Ömer'i görünce titremeye başladı.

O uyuyandan elçiye bir heybet, gönlüne hoş bir hal geldi. Muhabbet ve heybet birbirinin zıttı iken gönlünde bu iki zıttın birleştiğini gördü.

Kendi kendine "Ben nice Padişahlar gördüm; büyük sultanların makbulü oldum. Onlardan korkmaz, ürkmezdim. Bu adamın heybeti aklımı başımdan aldı. Aslanlar, kaplanlar bulunan ormanlara daldım, yüzümün rengi bile kaçmadı. Bir çok savaşlarda bulundum; savaş başlayınca ağır yaralar aldım, düşmanları ağır bir surette yaraladım. Bütün bu ahvalde kalbim, diğerlerinden daha kuvvetli idi.

Bu adam silahsız, kuru yerde yatıyor; benim yedi azam tir tir titremekte; bu ne? Bu heybet Hak'tan halktan değil; bu heybet şu abalı adamdan gelmiyor" dedi.

Bir kişi Hak'tan korkup takva yolunu tuttu mu: cin olsun, insan olsun, onu kim görse korkar.

Bu düşünce içinde hürmetle ellerini bağladı. Bir müddet sonra Ömer, uykudan uyandı.

Elçi Ömer'i tazim etti, ona selam verdi. Peygamber "önce selam sonra söz" demiştir.

Ömer, selamı alıp onu yanına çağırdı, onu teskin etti, karşısına oturdu.

Korkanı, emin ederler, gönlünü yatıştırırlar. "Korkmayın" sözü, korkanlara sunulan hazır yemektir. Ve bu yemek tam onlara layıktır.

Korkusu olmayana nasıl" korkma" dersin? Niye ona ders veriyorsun? O, derse muhtaç değil ki! Ömer, o yüreği oynayan kimseyi sevindirdi, yıkılmış gönlünü yaptı. Ondan sonra en güzel bir yoldaş olan Allah'ın tertemiz sıfatlarına dair ince bahislere daldı. Elçiye makam nedir? Hal neye derler? Anlasın bilsin diye Allah'ın Abdallara gönderdiği lütuf ve ihsanları nakletti.

Hal güzel bir gelinin cilvesidir; makam ise o gelinle halvet olup vuslatına erişmektir.

Gelinin cilvesini padişahta görür, başkaları da. Fakat onunla vuslat ancak aziz padişaha mahsustur. Gelin, havassa da cilve eder, avama da. Ama onunla halvete giren ancak padişahtır.

Sufiler içinde hal ehli çoktur, fakat aralarında makam sahibi nadirdir. Ömer elçiye can mevzilerini söyledi, ruh seferlerini anlattı.

Zamandan dışarı olan, zamana sığmayan bir zamandan, azamete mensup kutsiyet makamından. Ruh simurgunun, bu aleme gelmeden önceki geniş uçuşlarından bahsetti. Ruhun, o alemde bir uçuşu ufukları aşıyordu; iştiyak çekenlerin ümitlerinden de ileri gidiyordu, hırslarından da! Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Allah sırlarını dilediğini anladı.

Şeyh, kamildi, talib de teşne.. Yolcu çevikti, at da kapıdaydı. O mürşit, onun irşat edilmeye kabiliyeti olduğunu gördü; tertemiz tohumu temiz yere ekti." 


Içimizde ne yollar ne yıllar aşarak yürürken açılverdı perdesi ,hz ömerı arayan elçinin önümüze ..

Kokusu fonu rengi müziği ritmi öylece muhabbet ve heybet , korku ve emniyet , telaş ve sükun olan o haller silsilesi degiverdi yüreğimize...

Hal ayrı makam ayrı , orda yaşanan halin tadı bile ağzımıza bal çalınca , makamın tadı nicedir hayal ettik.. 

Hiç öyle heybete kapıldık öyle teskin olduk mu.. öyle korktuk öyle emin öyle hayran olduk mu, korkmayana korkma denmez emniyet verilmez , herkese bir deva var da yok dertsizin devası  .. Değdiyse yüreğimize bu his, bu dert bir kere , artık bir pencere açılmış olur ışığa , rüzgâra ..

Işık ki sıcaklıktır,  aydınlıktır , nurdur .. Rüzgâr ki ruh, koku.. Toprak temiz olunca dedi mevlana hz, temiz tohum ekilir , rahmet ki sağanak sağanak o toprağa dökülür ...

Anasır-ı ziddiyeden müteşekkil şu varlığımızın toprağına  temiz Su, Rüzgâr,  Işık nasib olunca münbit olacak demek.. Temiz toprağa temiz tohum ekilecek , bire yediyüz başak verecek...

Temiz toprak, saf gönül.. Nasıl elde edilecek bu saf gönül, gönül ne ile saflaşır .. Madenler nasıl saflasirsa öyle .. Ateşle .. Ateşi meydana getiren ister korku ister aşk , ister heybet ister muhabbet hepsi aynı kök duygudan, hissedebilen bir kalpten... Istenen kire pise bulaşmadan doğru , dürüst , düzgün kalmak, Hz Ebubekir gibi .. Bulaştıysa nedamet ateşiyle yakmak .. Göz yaşıyla sulamak Hz Ömer gibi.. Şahsiyetin inşaası bu .. Saflasa saflaşa hakikati görecek hale gelmek ..

Hakikatle karşılaşmak turnusol kağıdı etkisi gönlümüze .. Gözden ibaretiz , gerisi kuru deri.. gözse sadece hakikati görünce değerli ..

Temiz toprak için iyi bahçıvan olmaktan başka çare yok... Ayrık otlarini temizlemek , her gün her gece, gözyaşıyla sulamak , muhabbetle ısıtmak , ışığa bir pencere açmak temiz tohumlar için , zamansiz mekansiz ruzgarlarla mevsimlerle havalandırmak toprağı .. Mesnevî ile hadis ile Kur 'an ile..  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...