ve kelimeler....kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı...

30 Eylül 2010 Perşembe

İnsan Yalnız Her Zaman ,Yanında Bir İsim Kalan...

          İhtiyaca binaen ses işittirmeye devam etti terbiyeci.Yalnızdı eğitilen ve farkında bile değildi yalnızlığının.Hep kalabalıklar arasında dahası canından can kattıklarının yanındaydı.Nasıl yalnız olsundu ki ne lezzet tatsa aklı çocuklarındaydı.Belki anasında babasında belki kocasındaydı.O da tatsaydı,o da gelsin,hep beraber parolasıydı.Eğitici en gedikten bir gediğe dokundu,bir ek koy dedi her sevdiğine..Her korktuğuna,umduğuna başladığına,ile de..Ne ile..Bir isim ile..Bir isim ki gemiler onunla durur onunla yol alır(Hud),bir isim ki en güzel mektuplara onunla başlanır(Neml).Bir isim ki kainatta hükmü vardır,zaten her yanına varılan onunla ve onadır..Duymuştu eğitilen daha önceden,ama duymak bilmek değildi,bilmek uygulamak,ille cehd gerekti,ille sınanmak..

        Okudu,dinledi,not etti yeniden niyet etti.Yanına ismi alıp merhamete sığınmaya gayret etti.Merhameti yaratan, zavallıya merhamet etti.Tam çocuklarını alıp arabaya binerken,Bismillahi mecraha ve mürseha dedirtti,binince inne rabbi le gafurun rahim.Bismillahirrahmanirrahim.Yinede içinde bastıramadığı bir şımarıklık hissetti,kötüydü,çünkü kulluktan çok başka bir yerdi şımarıklık,neyse dedi.Hemen müdahale etti terbiyeci küçük masum şirin oğlan mağazanın birindeki güzel bayan resmini kendine anne olarak seçti, niye,güzelmiş,kalakaldı eğitilen biraz toparlandı,kız evlat öz evlat dedi.Kız gözleri dolu anne sen ona bakma zaten saçmalar dedi.Terbiyeci yalnız olduğunu ve kul olduğunu anlatacaktı,oğlan bahaneydi..

        Dönme vaktiydi.Yol güzeldi.Birden bire bir şey oldu.Arabanın önüne bir beyaz köpekçik fırladı.Bismillah yankılanırken,korkunç bir ses bu yankıya katıldı.Araba tam bir çember çizerken,eğitilen tamamen yalnızdı,üstelik yalnızlığının farkında bile değildi.Ölümle yaşamın arasındaydı.Aklında ne çocukları ne ana babası ne kocası vardı.Çocuklar bile anne demediler,sessizleştiler sadece.Öylece beklediler,anneleri yüzlerine bile bakamadı.Bir kaç saniye..Ama ne uzun geldi,ömür gibi.Araba döndü,feleğin çemberinden geçer gibi.Sebepleri ve sonuçları tertip eden terbiyeci,ziyansız kurtardı,zavallı kullarını..

       İnsan ölürken  yalnızdı.Duymuştu eğitilen daha önceden,ama duymak bilmek değildi,bilmek uygulamak,ille cehd gerekti ille sınanmak...

29 Eylül 2010 Çarşamba

İstanbul dan Kalan Bir Uzun Bakış ve Bu Kadar da Olmaz ki...

     Aşk üzerine düşünürken ve İstanbul deyince gözlerime hücum eden mavi denizin yerine oturan bir çift kahverengi,düşününce siyah bakış ve beyaz fonu nasıl anlatacağım derken.Deniz kokusu yerine yerleşmiş bir misk kokusu titretirken duyularımı ve aslında önceden yazılarını okuyamadığım birinin yazıları nasıl gelip oturuyor içime..Bir de itiraf iyi mi!Bu kadar da olmaz diyorum içimden,olduğuna belki yüzbin kere şahitlik etmeme rağmen.Oluyor yazılar öyle sitelerden filan çıkmıyor karşıma,tavan arasından çıkan fotoğraflar tadında geliyorlar,bahçede,annemin evinde,olur olmaz yerlerde..
   
     Öyle karmakarışık ki duygular,safaya ermek zor görünüyor,sonra her şey flulaşıp bir O kalıyor oh ne güzel diyip derin derin nefes alıyorsun,Koku alıyorsun,alıcıların kalite ve ivme kazanıyor.Dokunuyor ve dokunduğunu hissediyorsun.Sıcağın soğuğun ve ılığın bir anlamı var,yeşilin kırmızının kahverenginin beyazın,gördüğün aydınlığın ve göremediğin karanlığın.Duyduğun seslerin,ağlama ve gülmelerin.Çoğalıyorsun,başını önüne eğiyorsun,yere baktıkça göğe bakmayı öğreniyorsun.

    Bakıyorsun,bekliyorsun,adam akıllı gözlüyorsun.Baktıkça açılıyor,gözlerinle konuşuyorsun.Ya bakış beklemek.Bana baksınla bakınca gözlerini kapamak arasında kalmak.Sonra açınca o bakışı kaybettiğine yanmak.Adı ne ola ki bu duygunun..Besbelli adı aşk.Herkesin aşkı kendince,küçüğüm küçücük aşkım,büyükler üçüncü gözle seyretmekten bahsediyorlar,iki göze seyran talimi yaptırıyorum, olsun...

   Olsun,gözlerime beyaz bir ışık dolsun,adı nur olsun,diğer görüntülerin renkleri solsun,olsun...Kapat gözlerini diyemesemde hem sesime hem kulağıma dolsun;

Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir
Gözlerin,gözlerin,gözlerin...
Hayat verir
Aşkın ise eceldir...

28 Eylül 2010 Salı

Aradığınız Kişiye Şu An Ulaşılamıyor

Ne çok hayat var,ne çok çokluk..Ne çok çocuk var,ne çok anne..Artık,sustum dinliyorum ben de..Sen de haklısın evet,ve ben yorgun..Neden olmuyor derken açtım kendimi sert eleştirilere,iyi oldu sakin kavgasız savunmasız dinlemek ,sakin olmak ne güzel.

Dinlemek su içmek gibi tutturduysan içinde bir kıvam.Yoksa içini cıvıtan bulandıran.Susmaksa bir oruç belli,Meryem den,Zekeriyya dan kalan,yadigar hem,hem müjdeli olan.Sustukça susuyor insan,su içmek için dinlemeyi öğreniyor belki.Sakin olmayı..

Hala içimde bir disiplin oturmamış ama,niye bu felsefe 'keep calm and carry on' cümlesiyle canlanırda teenni gelmez,bak kelimeden bile şüphe ettim,böyle miydi sahi,acelesiz sukunetle yaşamak..Yok mudur bunun hat levhası?

Sakin olmak..s-k-n..Düşünelim.Mesken tutmak,iskan almak,sukunet bulmak,durulmak.Bir yer edinmek ve orada kalmak,oradan oraya düşüp çıkmamak.Sabretmek belki,çıkıp bir dağın başına oturmak,ağzına kadar dolu bir şişeyi sıkı sıkı kapamak.Kaktüs olmak,içinde tuttuğu suyla mutlu,sıcak ayazları karşılamak..

Nasıl görünüyorum dedim bir dosta,iyi dedi oldukça iyi görünüyorsun.Sonra bir baksam,tık tık,kimse yok..Nereye gidiyorsun anlamadım..Aynen öyle,aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.O muhtemelen şimdi dünyayı sırtlanmaya, sesiyle sonucu etkilemeye ,herkesi bir standarda sokmaya,gücü yetermişçesine çocukları için en iyiyi yapmaya çalışıyor,ya da belki düpedüz uyuyor.Konuşuyor belki,belki sadece saçmalıyor.Sakinleştiği,ağlayıp yaklaştığı zaman yeniden deneyin,inşallah..

Halbuki birbirinden nice farklı ne çok hayat var.Ve hayatta ne çok çokluk,ne çok çocuk ve de anne,şimdi sustum dinliyorum ben de...

26 Eylül 2010 Pazar

24 Eylül 2010 Cuma

İstanbul dan Kalanlar...2

Kaç filozof,kaç hoca,kaç alim iki saatte insanın hakikatini, nereden geldiğini ,hangi ihtiyaçlarla doğduğunu,nereye gideceğini,ve ideal insanı kalbi tatmin ederek anlatabilir?Ve dinleyen herkesin bakışlarını bile kelimelere kilitleyebilir?Kızım deyip ruhunu okşayabilir talebelerinin?İmrendim çok, ben o kızlara..

İdeal ,kamil insan olmanın temel ihtiyaçları gafletle karşılamamakla doğrudan ilgisi olduğunu daha iyi kavrıyoruz bu kez.Üç ihtiyaçla doğuyor insan.

1-Gıda
2-Öğrenme
3-Terbiye

1-Manen ilerlemek için yenilen lokmaya çok dikkat edilmesi gerekiyor.Maddi haram(Kuranda yasaklanmış gıdalar),manevi haram (faiz,haksız kazanç vs.) karışmayan gıda hiç bir aşamasında gafletle karşılaşmazsa,yine gafletsiz,besmele tefekkür ve teşekkürle yiyene şifa oluyor.Lokma öyle önemli ki üzerine bir başkasının gözü bile değmemesi gerekiyor.İnsanın canının isteyip yiyemediği şey diğer yiyene zarar veriyor,irkiliyorum..Kızgın veya muhabbetle yapılan yemek o ev halkının ya sıkıntısını ya huzurunu hazırlıyor,farkeden Allah dostları o yemeği yemiyor..Gıda psikolojisi bizi derinden düşündürüyor.

2-İnsanda öğrenme izleme ve takiple başlıyor,sorularla devam ediyor,tefekkürle yol alıyor.İdrak seviyesine göre hayrı ve şerri bol misalle telkin etmek gerekiyor.Çocuğu asla kendimizin bilmememiz,Allah ın bizi onun bu üç ihtiyacını karşılamak için memur ettiğini sürekli kendimize söylememiz gerekiyor.Sevgi yok mu ihtiyaçların içinde derken ben,bunların hepsi muhabbetle olacak deniyor.Muhabbet temel şiar...İlmin zemininde Allah korkusu ,sevgisi ve Kuran olacak..

3-Mürebbi önemli.Kökeni Rab çünki.Terbiye eden Rab olacak,onun terbiye ettiği resulu tanımak en büyük tahsil..Bunun içinde faniliğini bilmek,zikir ehli,sürekli hatırlayan olmak gerekiyor.Tamirci tamir ettiği eşyadan bilinir.İnsan şahsiyete hayrandır.Tüm davranışlar ekmel,en olgun,ecmel,ahsen,en güzel olana kadar terbiye olacağız,mürebbi olacağız,anne olacağız..İnsan olacağız,cenabı hak insandan kalbi selim istiyor,bu da ancak cömertlik ve insanlarla geçimle oluyor..

   Dil eğitimi çok önemli.Mürebbi kalbin inkişadı için Kuran lisanıyla konuşup Kuran lisanını öğretmeli,zira Kuran,
Kavlen kerima,cömert söz
Kavlen mensura,yardımcı söz
Kavlen mağrufa,affedici söz
Kavlen leyyina,kolaya gelen söz
Kavlen beliga,ikna eden kalbe işleyen sanatlı söz
diyor.Her birinin muhatabını ayırmak gerekiyor.Ana babaya kavlen kerima,muhtaca kavlen mensura,kusuru örtücü kavlen mağrufa,çaresiz durumlarda kavlen leyyina,ve silahı söz olana kavlen beliga söz söyleyin diyor.Kullarım aralarında en güzel sözü söylesinler diyor..Hikmete güzel sözle davet etsinler diyor.Çünkü hikmetli söz ruhu dinlendiriyor,dinleniyor ruhumuz burada olmaktan çok mutluyuz.Tüm bu sözlerin sonuna gevezelik yok diyor,utanıyoruz..

   Bir insanın bu üç ihtiyacının karşılanması hizmet oluyor,ve insan hizmeti ile değer buluyor.Hizmetiniz kadar değeriniz var diyor,Topluma hizmet derken,şeytan yalnızla beraberdir,takım ruhu oluşturacağız,mümin kardeşiyle çoktur deyip gerçek hizmet insanının dikkat edeceği  hususları açıklıyor.

1-Toplum içinde bulunmak,insanların ihtiyaçlarını tespit etmek.
2-Öğretmenliği sevmek.
3-İslami hassasiyet sahibi olmak.
4-Motivasyon,ruha hitap edecek bir damar mutlaka bulmak.Problemli öğrenciyle özel ilgilenilecek.
5-Sıklete katlanmak.Kalp dergah olacak.herkesi sevecek,sıkıntıyı da sevecek,Mevlana gibi, ümitsizlik yok,bin kere bozmuş da olsan tövbeni yenile gel diyeceğiz.Anne olarak da öğretmen olarak da böyle diyeceğiz,anne olan şükredecek,olmayan üzülmeyecek,Peygamberimizin yoğun muhabbetinin olduğu ama çocuğunun olmadığı Ayşe yi düşünecek,onun gibi hizmet edecek.Çocuğu olan önce güzel isim koyacak,efendimiz yük koyacağı devenin bile ismini sorup güzel olana koyuyor.Çocuğun ortamı güzel tutulacak.Kabahat görmezden gelinmeyecek,güzel davranış ödüllendirilecek,cezayla arsız edilmeyecek,elden geldiği kadar çok misalle öğretilecek,sonra yapar denilmeyecek...Enes nasıl terbiye olundu,iyi bilinecek.
6-Manevi yolun kıymetini bilmek.
Aklıma kazınan cümle bu seminerden LEKAD MENNALLAH..Ne çok söylendi,aşkla,şevkle..Şüphesiz ki Allah sana çok cömert davrandı çok bol verdi,çok ihsan etti,Mennanlığını sana öyle sergiledi ki sana,bana alemlerin efendisini peygamber etti.
Lekad mennallah,elhamdülillah..
Tasavvuf kalbin safaya ermesi inşallah..

23 Eylül 2010 Perşembe

İstanbul dan Kalanlar...1


Sıcak dost sohbetinin ısıttığı telaşlı kalbimi ıslak ve soğuk  görünen bir genişlikle karşıladı İstanbul..Karanlık daha hüküm sürerken indik Aziz Mahmud Hüdai nin alt sokağına,yanımızda bir köpek,türbede kediler..Kapı açılınca hemen aşağı indik.Ne güzel hücreler..Işıklar sönük..Yerler soğuk..Bir pencereyle benim adamlar zannettiğim kabirlere açılıyoruz.Kapanmıyor pencereler..Kapanıyor gözler..Sağımıza dönüp uzandığımızda duyduğumuz kilit sesi,ama kapanıyor gözlerimizle beraber her alıcısı insanın,teslim oluyoruz uykunun güçlü kollarına,uyandığımızda saat sekiz buçuk,sübhanallah diyorum ben gülüyor arkadaşlar,kapı kilitli,biz içerdeyiz..Tüm ağrılarım geçmiş,bir yanım buz gibi ama üşümüyorum,dışarda buluşacağımız biri daha var,dokuz buçukta açılacakmış diyor,ben çareler arıyorum,arkadaş teslim,burası çok güzel yat Nagihan...Biraz daha,arzu bir hadis okuyor,sırf muhabbetle ziyarete giden kişi...Zaman ayarlanmış,tam vaktinde gidiyoruz gideceğimiz yere...Yolculuktan nasibim ezgi ve bu tatlı uyku,bir bardak suyun idraki oluyor..Renksiz,kokusuz,tatsız,saydam,akan sadece hissedilen bir şey su..İnsana en çok lazım olan,şaşırıyorum bu tefekküre..
Bir anne şefkati ve merhameti var,Süreyya annede,kızlarıma öğütler başlığında anlatıyor sanki umre hatıralarını.Eşine böylesi aşık bir anne,nelerle dolduruyor kızlarının çeyiz sandığını.Ravzaya sadece bir kez gittim diyor,efendi edeple giden ecirle çıkar,kalabalıkta girmeyin dedi,diyor..Söz dinleyen huzur bulur diyor..Efendinin bir gün kızdığını görmedim diyor,ve eşine beni ahirette unutmazsın değil mi diye soruyor,aşk bu diyorum..


Efendisini görüyoruz sonra,annenin hazırladığı ruhumuzla bir baba şefkati umuyoruz şimdi,heybetinden ürperip,üzerindeki beyazın ışığına gizlenerek.Şükür ve teşekkür halindeyim,diyor,şükrediyoruz..Bir hadis okuyor,sadece muhabbetle kardeşini ziyaret eden kişi..Sen kardeşini ne kadar seviyorsan Allah da seni öyle seviyor...Ömür bir bardak su gibi diyor sonra,irkiliyorum,tüm damlalar son damlaya hazırlıktır,su gibi bir ömür istiyoruz..Hayatın en çok içinde olanlar peygamberlerdir,her adımda ahireti hedeflediklerinden ömürleri sıkıntılı da olsa huzurludur diyor..Nereden geldik diyor ve anlatıyor,önce topraktık,su  ve aydınlıktı gıdamız,sonra ceddimizden beslendik,sonra anne karnında kan oldu gıdamız,dünyaya geldik ve çeşitlendi gıdalar,bitmeyecek kabir gıdamız da farklı olacak,ahiret gıdamızda..Yevmil hulud,son gün gıdası hazırlayacağız kendimize,yevmil huruc,çıkış gününe hazırlık,yolculuk alışverişi yapacağız.İbrahim as.canını ,malını,evladını gönlünden verebildi ve karşılığında Selam ı aldı..Yevmi yubasun,dirilme gününde mahzun olmamak kalbini özgür,selim yaptı.Zaten Allah zihinle tanınmazdı.Zihinle tanımaya çalışanlar,sırtlarında kitap yükü olan merkeplere benzerlerdi.(Cuma)Allah ı gerektiği gibi yalnız alimler bilir,ilimde gönül işidir,lezzettir..İlahi lezzet gelince fani lezzetin hükmü kalmaz,en büyük sanat eseri sahabedir,gerçek tahsil,efendimizi tanımak,onu yaşamaya çalışmaktır.En büyük lezzeti efendimiz tatmış,en girift sıkıntılar yumağını o lezzetle çözmüş demek ki,bu lezzete şahit olan sahabe,kimi muhacir,kimi ensar..Bizden beklenen insansa onların tattığı lezzete talip olan ihsan sahibi,vesselam..

20 Eylül 2010 Pazartesi

18 Eylül 2010 Cumartesi

Cumartesi ,nihayet!

   Ne özlemişim aklımdaki o cumartesiyi,ağaçlardan bir iki yaprak düşüşünü sarı sarı,sonbaharı,dostlarla göz dili kullanarak hal hatır sormayı,dinlemeyi ve susmayı..
 
  Bir tuhaf hal ama üzerimde, ümitle ümitsizlik,hüzünle neşe,korkuyla emniyet arası.Bakara suresi böyle devam edecek,bir kitabın ilk sayfaları önsöz niyetine,hangi kavramları kullanacak ve ne üzerine çalışacaksa sahibi bize onu açıklayacak.Elif,lam,mim diyecek.İçten dışa bir ezgi örecek.Onlar ki diyecek,Rab le buluş diyecek,ver çoğal diyecek,namaz diyecek,zekat diyecek.Kalp diyecek,taş diyecek.Mümin,münafık,kafir diyecek.Dünyayı ve cenneti de söyleyecek,hatta mümin ve kafir iki üç ayetle kesin çizgilerle belirlenmiş yerlerinde içimize dokunurken,münafık onüç ondört ayet,ve mesellerle damarlarımızda kol gezecek.Ve ben bilemeyeceğim ne üzereyim,çünkü kalp ismi bile kulüpten gelme dönüp duran yani,ve iman,etmekle olup bitmeyecek bir alış veriş,hidayet sürekli satın alınacak bir şey paha biçilemeyen üstelik,her an alınacak,karşılığında vererek...

   İki mesel verecek kitap ta en başlarda,ateş yakan ama aydınlanamayan,gözünün nuru gidiveren ,hiç bir şey göremeyen,hiç bir sebebin istedikleri sonuca ulaşmayacağını bilemeyecek,şuurunu yitirmiş insandan bahsedecek.Biz Ya Müsebbibel Esbab,heyyi'lena sebeben sebeba,diyeceğiz.

  Gökyüzü kararacak,hem hava hem bulutlar hem insanlar kara,hani Nur suresindeki Nur ayetinin zıttı,kesafet ayetindeki deniz karanlığı gibi..Şimşek çakacak,yıldırım düşecek,gök gürleyecek,kulak duyacak,göz görecek,beden hissedecek ama zavallı insan,Allah ın emniyetine giremediğinden yalnızca kulaklarını tıkayarak bir köşeye sinmekle korkusunu yaşayacak ölümünün,kulağını kapatarak ölümden kurtulanabilir mi?Sağır,kör,dilsiz olma yolunda hastalığı artacak...

   Duymadan rahat rahat yaşıyorum,aman susun,ölümden bahsetmeyin neşemizi bozmayalım ağzımızın tadı kaçmasın diyecek insan.Ama gök gürültüsünde saklanacak,depremden kaçacak,yastığındaki mıtelardan kurtulmanın,ve daha rahat ve sağlıklı nasıl yaşayabileceğinin endişesi saracak tüm benliğini.Hiç bilmediği mikroplarla karşılacak gün be gün,hastalıktan,ayrılıktan ölümünden ve çevresindekilerin ölümünden,beğenilmemekten,sevilmemekten,takdir görmemekten,standardının düşmesinden korkacak.Hayat her sonbahar halinde yıldırım,şimşek ve gökgürültüleriyle göründüğünde kaçıp saklanacak,duymak istemeyecek asıl sesi,çünkü kendisine yaptğı yer iki delikli,biri olmazsa biri,nifak üzere kalbi,emniyetten beri..
Oysa bambaşka bir portre var öbür tarafta,gökgürültüsünü duyunca Rad la beraber hamdeden,elhamdülillah diyen,aynı olayın her uzvuna farklı düştüğünü bilen,ve gökgürüldediğinde çoktan yıldırımın düşmüş olduğunu bilen ve zaten tevekkülle emniyetle,elhamdülillah diyen biri..Meleği tülden kanatlı,narin ve uçuşan kelebek tarifinden öte güç,kuvvet olduğunu ve her fizik kuralının ardındaki gücün bir melek yani kuvvet olduğunu bilen,kendini Allah a güvenerek endişelerden kurtulan biri...Kuvvetini Kudret olarak kullanabilen biri,ne verildiyse kendine kuvvet adına onu idare edebilen,sınırlandırabilen sevk edebilen,tıpkı Rad gibi...Allah ın izniyle tabi..

      Tüm bunlar bana efendimizin tebliğini hatırlattı,LA İLAHE İLLALLAH de kurtul..Neden kurtul,endişelerden,korkulardan,nasılsa başına geleceklerden kaçmaktan,iki ara bir dereye sıkışıp kalmaktan kurtul.İlah ,özlenen,umutla beklenen,umulan,haşyetle korkulan,aşkla sevilen,tutkuyla bağlanılan çünkü..Ve o biri,mümin yani her duygusunu Allah ta ve Allah la yaşayan...
La rezzake illallah,Hiç rızık verenim yok,ancak Allah..
La vedüde illallah,En çok sevilecek,ve en çok seven yok beni,bir tek Allah..
La rabbe illallah,Hiç bir terbiyecim yok başka,ancak Allah..
La melike illallah,Hiç sahibim yok benim,özgürüm,ancak Allah...
La mağbude illallah,Var mı ibadet edilecek başka,ancak Allah...
Allah anlamayı ve yaşamayı nasip etsin inşallah...

17 Eylül 2010 Cuma

Yeşil Bir Ağacımız Olsun

Yeşil bir ağacımız olsun kalbimizde,özenle atılan tohumu sebatla bekleyelim,güneşine engel olmasın hiç bir karaltı,yağmurla besleyelim,elimiz değsin toprağına yeşillenelim,meyve verelim,veremesek de yeşil kalalım,o ağacı orda güzelce tutalım,hem belki ,belki bir kuş cıvıltısı süsler o ağacı ,bir gün..

Belki kendimiz bir ağaç oluruz o zaman,yeşil,dalları meyve dolu,meyvesi tatlı,hani diyor ya alemlerin efendisi,mümin işte o ağaca benzer,evet evet,hurma..

Belki güzel kelimelerimiz olur o ağaçtan beslenen,güzel kelimeler,belki Meryem in belki İsa nın,kelimullahın dilinden,ama ille Meryem,anne Meryem,yani sus önce söylemeden..Güzel kelime ulu bir ağaca benzer diyor ya alemlerin Rabbi,dalları cennete uzanan,evet evet cennet,bahçe yani ağaç yetişen yer...

Belki kuşlar geçer üstümüzden,kanatları O nun ellerinden,ellerinden..:)

16 Eylül 2010 Perşembe

Neyim Var?

Neyim var..Sırtımı koca gövdeli koyu gölgeli bir ağaca yaslayasım var.Sonra başımı uzatıp toprağa için için ağlayasım var.Boşalamayan kalbimi toprağa döküveresim var.Neyi bu kadar dert ediyorum,bir benim mi çocuğum var?

Nasıl koyulur bir sandığa bebek,bırakılır nehre..Nasıl gönderilir gülyüzlü gül kokulu bebek süt anneye..Eğitim ve ortam ve genel kabuldur sebep hem de..Anneden ayrılan bebek asıl gözün önünde üzerine bırakılan bir sevgiyle düşmanı elinden dost lokmasıyla büyür hüküm sahibi isteyince..Ya da bereket taşınmalıdır yaylalara kırlara,memesi cılız koyunlara,dağlara..

Neyim var..Parmakları tek tek boynumdan sökülerek servise binen oğlumu kucaklayıp öperek,sonbahar rengi vurmuş bir pencere önünde yağmuru izleyesim var.Kardeşine bakarak ondan farklı olması gerektiğini hisseden ve gerçek hislerini en azından bugün söyleyemeyen kızımla,anne kız bir sokak boyu yürüyesim var..Eve dönüp ikisiyle beraber,her yere hamur döksek de kurabiye yapasım var..

Bir kadın olarak,dört duvarın arasına,sonra örtülerin altına,sonra bedenimden içre,ta kalbime gizlenesim,orada bekleyesim var...

Neyim var?Sayamayacağım kadar çok faydalanmam için önüme sunulmuş nimet var..Her şeyin ötesi,çözümü,Rabbim var...Hamdler senalar övgüler itiraflar kendimden şikayetler ve tevbeler O na...

Eskilerden Bir Ezgi Sökün Ediverir Bazen İstemesen de...

sus pus oldu sazendeler bu gece
hazırlan fırtına kopmak üzere
kalbime tünemiş kuşlar uçuştu
cam kırığı gibi doldun içime
eski bir madende göçük gibiyim
toprağın altında kalabilirim
kim vurduya gitmesin
aşkıma ses ver
uçarı...
uçarı...
uçarı...
...
sar bana kollarını...

Ve söyleyemezsin her kelimeyi içine sine sine istesen de..Kalbinin telleri akort olmaz bir türlü,yatar kalkar kurursun,başın yakışmaz ne yere ne göğe,sığdıramazsın kendini hiç bir yere..Hani olur ya bazen,uzak kalmışsın,uzaklaşmışsındır,tutar sıfırdan başlarsın,yoksa bu ilişkiler bu hayat seni alır yıpratır,seni alır kullanır santim santim çürürsün,işte hani olur ya kendi cümlelerin bile saklanmıştır senden,şarkılar sözleri ve en yakıcı ezgileriyle sökün etmiştir bir kere,kurtulmak istesen de kurtulamazsın ta ki,tüm ezgilerin sesini susturan ezgiye kendini verene dek..

Tut,bağrına bas,öp,kokla,oku,dinle,ağla,kurtul kalabalıklardan..Cam kırıklarından...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Aradan Çıkmak,Sukuyusu Açmak,Bayram Hasılatı


Olur mu olur.Su üstüne yazdığın yazıyı sen okuyamazsın o okur.Ilık ılık bir şeyin içine aktığını hissedersin,içine içine daha çok gidersin.Ondan sana yol olur.

Kalpleri döndürüp duran aynı yörüngede tutar kalplerinizi,sevinirsiniz güneşin etrafında başı eğik dönüp durmaktan,beraber olmaktan..Sonra uzay derindir yıldızlar çok siz sevdiğiniz tüm yıldızlar sisteme dahil olsun istersiniz,sonra da aradan çıkmak.

Yaptığınız cılız sesli bir duadır,belki cılız olduğunun farkında olduğundan duyurulmuştur.Yağmur bile kendi yağmaz ille indirilir ya,yağmur duasına çıkan ceketini ters giymiş adam,yağmur başlayınca çıkmak ister aradan..

Susuzdur birileri oysa, biz suyun tadını seçerken,Uludağ suyu güzel,şunun ki acı,bu bir tuhaf kuyusuyu gibi derken..Kuyu bekleyenler vardır su içmek için ve gidenler su çıkarmak ve hemen aradan çıkmak için..

Çünkü görünmemek güzeldir.Güzeller bedenden ve görünmekten azadedir.İki kalbi tanıştıran dilin konuşması,kalpler konuşunca artık ne kötü duyulur.Susar dil artık,sükut konuşur.
Kuyu açılıp susayan suya kavuşunca,sebep şükranla hamdle kaybolur.Olan olur,vesile olan görünmekten ve kendinden kurtulur.İnşallah...

Defterine su kuyusu açmalıyım yazan bir güzel kalp bulunur,sesi ve sözü de güzeldir hem,inşallah yankı bulur.Sonra çoğalırız.Bir gün evimize kadar su içmemeye dayanamadığımızda aldığımız bir küçük suyun şişesinin ağzını kapatır,üzerine bir kumbara deliği açarız.Ve bu sefer eve kadar dayanırız da susuzluğa bir su paramızı içine atarız,nijerli bir kardeşle tanışınca öteler ötesinde,azdı biliyorum ama suyumdan sana göndermiştim deriz,der miyiz?
Olan olur,rahmet coşar,beraber o önce sevgiliden çaldığımız ve her gün canlandırmaya çalıştığımız hayale,kevser suyundan içmeye elele gider miyiz,en güzel elden hem de!!!

10 Eylül 2010 Cuma

Canlı Renkli Bir Hayali Olmalı İnsanın...

İnsan neyle yaşar?Bir kitap ismi bu değil mi ,içi dolu dolu yani..Ne çok şey yazılabilir cevap olarak..Benim filozof:) dayım bugün insan neyle yaşar biliyor musun dedi,dur deriin bir şey geliyor dedim içimden,umut filan diyecek,yok,parayla yaşar dedi.Kalakaldım.Hemen hoop bir piramit oluşturdu gözümün önüne önce karnın doyacak dedi,barınacaksın,değer görecek ,vereceksin,tüm bunlar varsa din vardır,şu an benim için din en son iş:( İşte kontrolsüz okumanın sonu,dedim..Bir süzgeç oluşmayınca insanın beyninde almış din olgusunu Allah bilir neresinden tutmuş batılı filozof amcanın budur dediğini kabul etmiş..Üzüldüm çok..

İnsan neyle yaşar,ben ne olmadan yaşayamam ya da derken,bir dergi geçti elime köyde hemde,içinde bir raportaj,arkadaşlar ziyaret de etmişlerdi,bana nasip olmadı,her ne varsa alsa da elimden O nun sevgisi olmasa içimde yaşayamam diyordu.Benim halim ondan ne kadar da uzaktı,ama beni ayakta tutacak bir hayalim olmalıydı,en azından..

Güneş ne güzel vurmuştu bugün dallara,meyvelere..Her şey başka bir bakışla bakıyordu ışığın altında,üzümün buğusu,yaprağın yeşili,gülün üzerindeki örümceğin ağı,mezarlıktaki yaşlı ağaç,ne güzeldi.Ya ben nasıl görünüyorum güneşin altında,insan hayaliyle biliyor ya kendini ,ayna gösterir mi gerçek kendini..Bir hayalim vardı ama neden silikleşiyordu o hayal en ufak rüzgarda ,ya da yaklaştığında farkedemiyorsun hayaline adım atamıyor ya insan,renkler birbirine karışıyor besbelli,retiküler korteksime yoğunlaşmalıymışım meğer ki...

Onun için her gün hayal kurma dersimiz varmış demek ki..Gözlerini kapat,diz üstü otur,bir daire çiz,kalpten kalbe yol çiz,renkli çiz,canlı çiz,daireyi kapat,gözlerini aç..

Hayal eksilmesin pencerenden...

9 Eylül 2010 Perşembe

Hissetmeden Yaşamak

Anne olmak mı bu kadar hassaslaştırıyor insanı..Dünyanın tüm çocuklarını yavrusu gibi görmeyi hedefleyen öğretmen olmak mı..Ya da fazla duygusal olmak,yavaş yaşamak,mantıklı olamamak,kendini boşuna üzmek,hayat karşısında güçsüz ve aciz olmak mı tüm bu hissettiklerim..

Gerçekten beni seven arkadaşlarımdan bazıları özellikle çocuklarımla ilgili hassasiyetlerime kızıyorlar,üzülmeme anlam veremiyorlar,onları 'görünmeyen manevi kurallarım'la baskıladığımı düşünüyorlar.Okul öncesine onca para mı verilir,israf değil mi,bu kadar üstüne düşüyorsun ne bekleyeceksin diyorlar sonuç mu,her nasılsa ben acabaya gelip kendimi suçlayıp biraz boşvermiş olmaya çalışıyorum.Ama hiç gerçekçi değil,aslında ortaya dökünce tek istediğim dayatmalardan uzak sevgiyi hissadebilecekleri bir ortamda,kendilerini keşfedecek bir ortamda olmaları,hatta tercihim benim yanımda kalmaları yani benim onların yanında kalmam..Uğraştığım şeyler bunun üzerine,okul saatinin ve onların gideceği okulun paylaşım zaman ve kalitemizi azaltmaması,ayrıştırmaması,benimle öğretmenlerinin verdiğinin arasında uçurum oluşmaması..Çok mu yani:))

Ne kadar önemli bir şeyi hissetmek halbuki..Hissetmek için yavaşlamak,bir çocuğun endişesinin sebebini anlamak,ya da ağlayan bir annenin.Anneler birbirinin yavaşlamasına ve ağlamasına izin vermeli..Hakkı ve sabrı tavsiye etmeli.

Ne yaşıyorsa anneyle çocuk,samimice paylaşmalı,neden demeli çocuk,bundan diye anlatmalı anne kendi nedenlerine de tekrar çeki düzen vererek.Çok yaşlı akrabalarımızın evine gidiyorduk bir ara oldukça sık,hastaydı,Irmak,orası kokuyor gitmek istemiyorum dedi,anlattık yaşlı ve gencin farkını anlayabileceği şekilde,ziyaretin bize kazandıracağını,hayatın içinde yaşlının olmasının bir zenginlik olduğunu,onunda bir zamanlar minicik bir çocuk olduğunu,neşeli elbiselerinin olduğunu,şeker sevdiğini,o gün çocukluğunu anlattı o yaşlı çift,hala gitmek ister oraya...Evet fazla duygusal,çoğu zaman gözü dolu dolu kızımın,Yiğit bile ablasının açıklamalarıyla ikna oluyor çoğu zaman..
Bayramlar mesela,niye kutlandığını bilinmeden,ne boş görünür düşünen insana,niye herkes birbirine gider gelir adı şeker bayramı olan bir bayram temizliği,kıyafeti sarması baklavası,eee?Günleri sevmeyen insan bayramları da sevmez tabi,bize anlatılmalıydı neyi niye yaptığımız,sevmiyorum demiş ya resimli günlük,haklı..Bu ,namaz için, oruç için,hac için cami için,fedakarlık için sadaka için ,sevdiğinden vermek için de böyle .İçi dolu olsun istiyorum bir şeylerin,önce bende sonra çocuklarda,öğrencilerimde,ama nasip,ben ne kadar anlayabildiysem....
İlle zaman lazım,ille yavaşlamak,ille düşünmek ve görünürde kendinden vermek,ama kendini kazanmak,çünkü hissetmek en büyük zenginlik.Çok şükür pedagogumdan da destek geldi.Ama ille tevekkülle dua,yoksa tepeteklak mazallah..

8 Eylül 2010 Çarşamba

IYD EL-FITR FITRAT BAYRAMI

Bayram geldi..Bu bayramın adı,fıtrat bayramı.Aslına dönme,fazlalıklardan kurtulma,bir kartın şifresinin üzerindeki o ışılıtılı kağıdı kazıma ve şifreyi girme zamanı..

Bir hüzün var ama,çok yoğun..Fıtratta hüzün çok,ayrılmış kopmuş ya ait olduğu yerden,dünyaya inişi de hüzünle,dünyadan ayrılışı da..Yine çok sevdiğim haline hayranlık duyduğum bir velimle karşılaştım bugün.Bayram öncesi buluşup neler yapalım diye konuşmuştuk,nasıl güzel bir dinleyişi vardır,siz de susup dinlemek istersiniz,benzemek için.Nasıl hevesliydi ramazana.Yangın çıkmış bahçelerinde,annesinde beyin kanaması,tüm ramazanı hastanede geçirdik dedi.Size söyleyip üzmek istemedim..Anneannem,hastalıkla geçen yılları,annem,çocukluğum hepsi uçuştu zihnimde..

Ayşegül doktora gitmiş dün,bebeğin hiç birşeyi normal değilmiş.Organlarının çoğu yokmuş,alalım yaşamaz demişler,kalbi atıyor görüyorum nasıl durdurayım diyor,mantıklı ol diyorlar,susuyorum...sus diyorum,bekle ve dua et,dışardan bakmak serin,içinde olmak yanmak..

Fıtrat merhametle yoğrulmuş,hüzünle mayalanmış merhamet, belki hiç kendi derdime kalmayayayım diye bunca hüznü görüşüm..Ve şöyle bir dönünce kendime, şükredeyim,sayamadığım nimeti adedince hamdedeyim diye belki de..Çünkü bayram ramazandan ayrılış hüznünü şükür ve hamdle sarmalıyor..İçim içimle için için konuşuyor,sıkılmıyorum,susturmak istemiyorum hemde,çünkü hüzün de hamd de kalpte yer ediyor,yeri genişletiyor...

Not:Kurul toplantılarına yine de tahammül edemiyorum,konuşmuş olmak için konuşmaya hiç..Çok darım ,çok yine de...

7 Eylül 2010 Salı

Akıyor Zaman Bitiyor Ramazan Akıyor Nehir

Ne zaman kardeşimle beraber olsak,bir güzel oturamadık der.Ne zaman çok özlenen bir arkadaşla buluşup ayrılacak olsak,daha ne oldu ki,nasıl geçti zaman hissine kapılınır.Zaman akar gider çünkü,tutamazsın bir solukta..
Hele çok yoğunsa sevgi,hayali gözünün önünde kokusu burnunun dibinde iple çekiliyorsa zaman, aşıksan yani, kavuşuverince bir de sıradanlaşma giriverir işin içine.Hiç söylemeyeceğin öylesine bir cümle söylersin,sanki konuştuğun her hangi biri gibi..Havadan sudan konuşursun,gelmez aklın başına ayrılıp da özlemin kollarına düşene dek,kıymetini bilememişsindir en mahrem zamanların.. Zaman akıyor,tutulamıyor..
Annem ve babam da söylüyorlar,deli gibi aşık iki kişi,kimsenin haberi yok,okul çıkışı haberleşmeden yanyana buluyorlar birbirlerini,dolmuşa kadar yürüyorlar,babam zorla ağzını açıyor,dolmuşa mı bineceksin,bunu diyen adam arkasından ajandasına akrostiş şiir yazıyor..Zaman akıyor...
Ramazan bitti..İşte böyle karmakarışık şeyler hissediyorum ardından,daha şöyle içime sinen bir oruç tutamadan,gecesine kanamadan,dudaklarım kavrulmadan,yakınlığına doyamadan,kadrini bilemeden geçip gitti,bıraktıkları oldumu,kazındı mı içime,hani bir kul çıkarmaya çalışan laboratuardı ramazan,terkip tamam,kul çıktı mı,aşk kaldı mı,imsaktan hediye?Akıyor zaman,hac ayları geliyor tüm bu hazırlık onun için,ramazanla olsun ki insan hacca,hani diyorlar ya hayat mücadelesine gücü olsun,hac hayat çünkü,ben güçsüz..
Yoksunluğu sevmek ramazan,aç susuz uykusuz ama mutlu kendi içine ve başka dertlere dönük yüz ramazan.Vermek,verdikçe çoğalmak,fıtrata ulaşmak,en güzelin boyasıyla boyanmak..Sıbgatallah..Ve men ahsenallahü sıbgah..Allah ın boyası..Ondan güzel boyayan var mı ki..
Bayrama ramak kala,Nehir de akarken ölümün güzelliğinden yana ve içimizdeki nehirlerin akışını farkederken biz,ne güzel dudaklardan en güzel hayat felsefesi,tesellim ve duam,bitmesin ramazan..

ÖMÜR RAMAZAN,ÖLÜM BAYRAM İNŞALLAH...
SELAMETLE...

5 Eylül 2010 Pazar

Kadir Gecesi ve Hayat



Düşünüp duruyorum neliğimi ve niceliğimi iş bir bilinmemezlikle örtülünce.İnsana gizli olan şeyler öyle ufak tefek şeyler değil ki,rahimlerde gizleneni artanı eksileni insan bilmez,en ağır yükü yüklenir de kimi doğuracağını bilmez.Öleceği yeri ve zamanı bilmez,dahası doğacağı ve doyacağı yeri dahi bilmez.Evleneceği kişiyi bilmez,kiminle bir hayatı aynı mekan ve zamanda her iki zıt kutupta geçireceğini bilmez,sağlıklı kalacağını veya hasta olacağını kimlerle yaşlanacağını ya da yaşlanıp yaşlanmayacağını bile bilmez..Bunların rahmet olacağını ise hiç bilmez..

Karanlıklar ortasında fenerle geziyor gibidir,sadece bastığı yeri görür,görürken hissettiği hayat felsefesi olur, gibi,gibi..

Kadir gecesi verilir ismi bile zor,kadrini bilmek bir şeyin kolay mıdır,hele bir tanecik gecenin,geceler kaç saat?Bin aydan hayırlı bir gece,üstelik zamanı bir bilmece,nasıl değerlendirilir ki kadrince..Kadir gecesini ihya eden diyor ya tüm müjdeler,ihya hayat vermek,diriltmek demek,içimizde bir şey dirilmesi lazım demek ki,çıta yükseldikçe yükseliyor ve ben çoğunlukla yaptığım gibi aşağılardan bakıp duruyorum sonsuz yukarıya..Gök ferah,yıldızlar bile kıpırtısız,gönlü hissedenler bu gece olabilir diyorlar,telaşlanıyor kalbim,hemen eyvaha hazır,hep bir yetişememezlik duygusu,neresini yakalıyorsan orda tut diyor iyimser halim..Ama bırakmıyor ki etekleri tutuşmuş kalbimin..

Sonra canım Ayşe nin sesi yetişiyor,Ya Resulullah,kadir gecesini bilirsem onda ne yapayım?

Ve cevap beni alıp sonsuzlara uçurmuyor,ama sonsuzu içime getiriyor şükür ki,ayaklarım yere basıyor,
Allah ım affedicisin,cömertsin,affetmeyi seversin beni de affeyle...de,
demeliyim,diyorum,sığınıyorum,küçücüğüm,elim kolum güçsüz,namazım da duam da ancak kendim kadar,senin rahmetin ve affınsa aşkın,çok büyük,ben sana erişemem,sen beni kuşat...Madem 84 yıllık bir ömür veriyor bir gecede Allah,bir ömürden istediği neyse bizden,onu istiyor yine Kadire Hayat vermekten murat..Yani kalp,ille kalp,selim bir kalp,özgür,bağlarından kurtulmuş,ama inşallah,yine izniyle yani anladım ki işim bitmez sana yalvarmaktan gayrı....

3 Eylül 2010 Cuma

Günün Getirdiği:Dua



Hayat kimse için kolay değil dedi biri,öyle dedi öteki.Durdum.Ağaçta küçücük bir kuş ikide bir kanat çırpıyordu,uçtu.Konuştuk,herkes kendince bir şeyler söyledi.Kimimiz suçlu bir doktor aradı,kimimiz suçlu bir hasta sahibi,nasıl bilinmez dedi birisi,nasıl bilinebilirdi halbuki,hayatta görebildiğimiz göremediğimizin yanında neydi ki?
Bugün kimse ağlayan çocuğundan,bakıcısından bahsetmedi,günün gerektirdiği miydi,havanın ağırlığı mı,çırpındı kim bilir kaç insan kalbi ,uçtu,uçamadı.Bir doktor yıllardır beklenen ve özenle anne karnında en korunaklı mekanda sevinçle taşınan bebeğin beyninin gelişmediğini söyledi,anne yutkundu,ağladı,konuşamadı,bilemedi,nasıl bilebilirdi ki,seminere gelemedi.Baba vardı bir de aydınlık yüzü gölgelenmiş,o gelmişti yine de ,annesi varmış bebeğinin yanında ramazan başından beri hastanede,konuştular,biri bir isteğin var mı dedi,dua dedi baba,nolur dua,kemik iliği tutsun oğlumun,arabasını arabamın arkasına çekmişti,çıkamadım,dalgındı,üzgündü,koştu,dua istedi gitti.
İnsanlar kendi hayatlarına döndüler etrafındaki benzer olayları anlattıktan sonra,iftara ne yapılacağı konuşuldu,vedalaştık ayrıldık.
Kapı çalındı bir de bugün,evimde benden önce oturan hanımdı gelen,çok müsait sayılmazdım,teklif beklemedi,içeri giriverdi,ne oldu anlamadan salonu odayı gezmiş,çocukları bile sevmişti.Hızlıca söyledi söyleyeceğini,fitre zekat verdiniz mi Nagihan,kiramı veremedim,anneni bulamadım,çocuğun ayakkabısı yok.Tekrar çalındı kapı,bir ümit ona da anlatıldı,vedalaşmadan gitti,ardından bakakaldım,inşallah dedim,kapıyı kapattım.
Herkes yalnızdı,birbirine dua edenler kalabalık..

2 Eylül 2010 Perşembe

Anne işte...


Kadın ve çocuk dünya üzerinde farklı bir yerde duruyorlar.Birbirine sıkı sıkı sarılmış.Dayatmalı hayatsa bu ikisinin arasında.Çocuğu olan kadın,yani anne işte,beyni çocuğuna göre yaşıyor,başkalarınınki başka başka şeylere..
Dün gece bütün çocuklar huzursuzdu,bugün ağlıyorlardı çünkü anne işte.İş başladı,çocukların koynundan söküldü anne kokusu,annenin koynundan yavrusu.Bu gün yalnızca bizim okuldan yükselen sesleri duymak,annenin sesini duymaktı.Gözler dolu,herkes bakıcı,kreş,anneanne,ateşlenen,sabah uyanan,kapıdan içeri kaçırılarak ağlayan,dün altı değişmediği için pişen,çişini başkasına söylememek için bekleyip çatlayacak duruma gelen çocuklarını anlatıyordu.Bunların içinde benim en çok üzüldüğüm kandırılan ya da ayrılacağını bilmeden kendini hiç tanımadığı bir bakıcının yanında bulanlar ve gezmeye gidiyoruz diyip kreşe götürülenler,yani yalan söylenilenler,annelerince masum da olsa...Bir de kızdığım bir grup var ki servise koyun kapıyı hızlı bir biçimde kapatın,göz göze gelmeyin ağlasın biz bir ay ağlayan çocuk biliyoruz alışıyor diyen yuva,kreş görevlileri...
Tüm gece huzursuzdu Yiğit,kolumda böcek var diye bağırdı,anneee süt içsem diye ağladı,en son sabah gözleri kapalı hep gidiyosun zateeeen,hep,hep hep diye bağırıyordu.Sarıldım yanıma yatırdım,burdayım dedim,bana masal anlat dedi,nasıl geldi o saatte,öyle bir masal dilime,uyduruverdim bir pamuk tavşan hikayesi,ablasının adını hamuk koydu benim oğlum,birde kardeşleri yumak,iki kardeş olunca bu biziz diye kızıyorlar:) Öylece uyuyakalmışız,okula geç kaldım..Babaları yanlarında olunca daha rahatlar,ve anneanneleri dedeleri de aynı apartmanda,kızımda kardeşe bakan büyük abla havasında,çok şükür ki..
Çocuklar tedirgin çünkü anneler işte,anneler tedirgin çünkü anneler işte...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...